Cansu bu sefer fazla ileri gitmişti. Hem bana sormadan bizi iki serseriyle buluşturmuştu hem de benden onlara bahsetmişti. Ama bunun cezasını ağır ödeyecekti. Sinirden tırnaklarımı avcuma batırıyordum. Dişlerimi sıkmaktan yüzümün gerildiğini hissedebiliyordum. Ben kendimle cebelleşirken Cansu konuşmaya başladı."Asya hadisene kızım."
"Ne hadisi Cansu? Siz istediğiniz yere gidin ben gelmiyorum." dedim bağırarak. Artık içimdeki öfkeyi bastıramıyordum. Tam döndüm gidecekken Savaş arkamdan konuşmaya başladı.
"Cansu arkadaşın fazla mı korkak ne?" dedi benim duymamı ister bir ses tonuyla.
Sinirle arkamı döndüm. Savaş çoktan o sırıtmasını yüzüne yaymıştı bile.
"Ben korkak değilim!" dedim sıktığım dişlerimin arasından.
"Kesin öylesindir" dedi bay ukala alaycı bir tavırla. Ve konuşmaya devam etti.
"Korkak değilsen gelirsin!"
"Ne alaka? Hem ben neyden korkucam ki?"
"Seni yememizden. Ama korkma tercihen insan yemiyorum, yemiyoruz."
Bu sefer söze Cansu da katıldı.
"Asya gel işte biraz dolaşacağız. Bak söz birşey olmayacak."
"Sen hiç konuşma Cansu! Bunu senle daha sonra konuşacağız!" dedim tehditkar sesimle.
"Bırak gelmesin. Bizim korkaklarla işimiz olmaz." dedi bu sefer Savaş.
Konuşulanlardan sıkılmış olan Kerem büyük bir oflama bıraktı ağzından.
"Kedi köpek gibi dalaşmaktan vazgeçin." dedi ve bana dönerek konuşmaya devam etti.
"Asya sen de bize yam yam muamelesi yapmaktan vazgeç. Sadece dolaşacağız. Neden bunu bu kadar büyüttün onu da anlamıyorum ama bin artık da gidelim." dedi beni ikna etmeye çalışarak.
Gerçekten neden bu konuyu bu kadar uzatmıştım? Kendim de cevabını bilmiyordum. Sinirimin azaldığını hissettim.
"Asya lütfen!" dedi Cansu yalvarır bir ses tonuyla. Masum bir çocuktan farksızdı. Onu kıramazdım ve onu bu iki serseriyle yollamaya hiç niyetim yoktu. Yenilgiyi kabul eden omuzlarım çöktü.
"Lanet olsun! Tamam!"
Cansu mutlulukla ellerini birbirine vurdu ve zıpladı. Seri adımlarla arabanın yanına geldim ve kapıyı açmadan üstünden atladım.
"Herkes tamamsa gidiyoruz." dedi Kerem. Daha bizim cevap vermemizi beklemeden arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.
Bu yanlış bir karardı. Aynen öyleydi! Şu an yaptığım tam bir aptallıktı. Kafamı yana çevirdim ve Savaş'ın koyu kahve gözleriyle karşılaştım. O an bir kez daha lanet okudum kendime.
"Naber?" dedi Savaş sanki az önce benimle tartışmamış gibi.
Soğuk bir tavırla "Sanane!" dedim ve kafamı çevirdim. Onunla muhattap olmak istemiyordum. Hatta şu an burda olduğum için kendimden nefret ediyordum. Bu yolculuğun acilen bitmesini diledim. Ben düşüncelerimle boğuşurken, Savaş yine patavatsızlığını ele alarak konuşmaya başladı.
"Zor kızı mı oynuyorsun? Ama benden tavsiye, hiç beceremiyorsun!"
Şu an Savaş'ı boğazlamamak için kendimi zor tutuyorum. Gerçekten bir insan bu kadar mı ukalâ olur? Sinirden yüzümün gerildiğini hissedebiliyordum. Dişlerimi birbirine bastırdım ve başımı tekrar Savaş'tan tarafa döndürdüm. Sırıtıyordu. Tek yaptığı buydu zaten; sırıtmak ve beni sinir etmek. Hakkını vermek lazım ikincisinde çok iyi.
Dişlerimin arasından Savaş'a cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"SIFIR" ÇARPILMASI
Roman pour AdolescentsŞimdi size bir soru sorucam: Hayatının işlemi ne? Ne işlemi diyeceksin, açıklayım: Hayat işlemlerden ibarettir. Nasıl diyeceksiniz. Örneğin; Bazıları hayatı toplayarak yaşar ve her zaman elindeki ile yetinir. Bazıları da sürekli çıkartır. Çıkarttıkç...