Kızın ses kaydı hastane odasında yükselirken, çocuğun bağlı olduğu makineden sürekli çıkan bip sesleri ona eşlik ediyordu. Duyabiliyordu. Kızın her kelimesini, düzgün olmayan nefes-alış verişlerini ve özellikle de isteksizliğini duyabiliyordu.
Ama hiçbir şey yapamıyordu. O yataktan çıkıp kıza koşamıyordu. Komadaydı ve yakın gelecekte uyanmayacaktı - nasıl uyanabilirdi ki?
Ses kaydı oynamaya devam ederken makinelerden seri ve düzgün olmayan bip sesleri yükselmeye başladı. Kalp atışı hızlanmıştı, nefes-alış verişleri düzensizleşmişti, ve parmakları istemsiz kıpırdamaya başlamıştı.
Çocuk hareket etmeye çalışıyordu.
Başaramadı, tabii ki. Vücudu ölüydü ve hayatta olduğunu gösteren yalnızca iki şey vardı; kalbi ve sonsuz düşünce girdabı. Kızın havaya dağılan sesinin getirdiği huzurla, çocuğun gözünden bir damla yaş aktı.
Çocuk bedenini uyandırmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Vücudunun her bir santimi, kızın sesini tekrar duyabilmek; saçlarını nazikçe okşayabilmek ve parmaklarını yüzünde gezdirip dokunduğu her yeri öpebilmek için yanıp tutuşuyordu. Ses kaydı durduğunda, etraf tekrardan sessizliğe büründü.
Oldukça çaresizdi ve kızı acilen yanında istiyordu.
Son nefesinde, parmaklarını kıvırarak ellerini yumruk haline getirdi ve vücudunun uyuştuğunu hissetti. Ayak parmakları seğiriyordu, ve ruhu bedeninden çıkabilmek için debeleniyordu. Kalbi, kızı gördüğü ilk gün kadar hızlı atıyor, ve aklında sonsuz kez kızın ismi dönüyordu. Çocuk gözlerini açabilmek için kendini zorladı. Umutsuzdu, göz kapaklarının örttüğü ışığı bir daha göremeyeceğini düşünüyordu.
Ama karanlık gitmişti.
Bu kez ışığı gördü.
Hapishaneye benzeyen odanın küçük camından parlak güneş ışığı içeri giriyordu. Bu ışık ona, kız gitmeden onu yakalayabileceğini anımsattı. Belki de tüm duyularını harekete geçirmek için tek gerekli şey buydu, bir ışık huzmesi...
Bir süre sonra doktorlar çocuğun odasına girdiklerinde, bomboş bir hasta yatağıyla karşılaştılar.
Çocuk gitmişti.
Dudakları titriyordu ve bacaklarının üstünde duramıyordu, ancak yine de bir taksi çevirdi ve taksiciye en yakın tren istasyonunun adını verdi. Taksici onun solgun haline şüpheli bir bakış attı.
"Sen iyi misin?" diye sorduğunda, çocuk başını onaylarcasına, hızla bir aşağı bir yukarı salladı. Ve sonra başını ellerinin arasına aldı, avuç içindeki kaşınmayı görmezden gelmeye çalıştı.
Soğukta durmasının sağlığı için iyi olmadığını biliyordu. Ama vücuduna iyi bakıp bakmadığını umursamadı. Şu an onun için önemli olan tek şey kızdı. Eğer o, hayatında olmayacaksa da, çocuğun yaşamasının bir anlamı yoktu.
Ailesi onunla ilgilenebilmek için fazla meşguldu ve ağabeyi yedi sene önce Makao'ya taşınmıştı. Hiç arkadaşı da yoktu. Kız, onun yaslanabileceği tek omuz; emin olduğu tek insan ve kalbinin tamamına sahip olan ilk kadındı. Eğer o giderse, çocuğun kalbi de onunla birlikte giderdi.
Ve buna izin veremezdi.
"Biraz daha hızlı gidebilir miyiz?" derken resmen yalvarıyordu. Adam, dikiz aynasından ona bakıp omuz silkti ve gaz pedalına daha çok bastı. "Teşekkürler," diye mırıldandı çocuk.
Araba nihayet durduğunda, çocuk sendeleyerek indi. Taksi parasını ödememeyi umursamıyordu. Etraftaki insanların fısıldayarak birbirilerine kendisini işaret etmelerine ve deli gibi göründüğünü düşünmelerine aldırmıyordu.
Başını kaldırdı ve tren saatlerine baktı. Hızlı adımlarla içeri girerken kafasının içinde, yüksek sesle; sinirli bir şekilde bağırıyordu. Ve kafasının içindeki bu ses, an be an daha da rahatsız edici oluyordu.
Ancak yine de, buna da aldırmadı. Kızı görmeden geçirdiği her saniye, kendi yaşamından da çalınıyormuş gibi hissediyordu.
Saat gece yarısına vurduğunda, trenin geri sayımı duyulmaya başladı. Çocuk çizgide durdu, ve çaresizce etrafına bakındı. Sürekli sessizce, 'lütfen,' diye mırıldanıyordu.
Kız onu bu şekilde bırakamazdı.
Bu adil değildi.
"5." Adil değildi.
"4." Çocuk trene yaklaştı ve yumruklarını camlara vurdu, kızın adını net ve yüksek bir sesle bağırıyordu.
"3." O bağırmaya devam ederken güvenlik onun tarafına yürümeye başlamıştı. O dakikada, çocuğun düşünebildiği tek şey kızdı - ve onun kahkahası, gülümselemeri, gözyaşları, kendisini öpüşü...
"2." Kız ellerini, camın üstünde çocuğunkilerle birleştirdiğinde göz göze geldiler.
"1." Düşünebildiği tek şey oydu.
"0." Son kez kızın adını haykırdı ancak tren yine de gitti.
Ve geride kalan çocuk, soğuk ve sert zemine yığılıverdi.
***
00:00'da, Külkedisi büyük merdivenin mermer basamaklarında bir cam ayakkabı bırakarak prensinden gitmişti.
O gece 00:00'da, Chloe de Evan'dan gitti.
Ancak Külkedisi'nin aksine, arkasında hiçbir iz bırakmadı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
00:00 ✓
Short Story[TAMAMLANDI] 00:00'da, Külkedisi büyük merdivenin mermer basamaklarında bir cam ayakkabı bırakarak prensinden kaçmıştı. Gece 00:00'da, ben de ondan kaçtım. Ancak Külkedisi'nin aksine, arkamda bir iz dahi bırakmadım.