Sağlıki nedenlerle uzun bir aradan sonra hevesle yeni bölümümü yazdım ve koşarak sizlerle paylaşmaya geldim sevgili arkadaşlar!
Hepinize kucak dolusu selam ve sevgilerimi tüm içtenliğimle yolluyorum... Sizleri ve burayı nasıl da özlemişim ne kadar mutluluk verici bir duygu olduğunu kelimelerle anlatamam ama kısa ve öz sadece şunu söylüyorum; SİZİ ÇOK SEVİYORUM KUZULARIM, CANLARIM!
Veee... Ve yine bu bölümü yazarken benden desteğini yardımlarını hiç esirgemeyen, bana olduğu kadar herkese de aynı özveriyle koşan sevgili dostum, arkadaşım, kardeşim @Madam_Apple'a sonsuz sevgilerimi, teşekkürlerimi bildirmekten gurur duyuyorum. ÇOK TEŞEKKÜRLER ÖZLEM, CANIM BENİM İYİ Kİ VARSIN KUZUM!
Bu arada biricik kızım Müjde'me ayrıca teşekkür ediyorum, o da bana bu bölümü ve diğer bölümlerimi düzenleyerek sizler için daha okunur bir hale getirerek yardım ediyor. Ara ara derslerinden fırsat buldukça düzenlemeye devam ediyor. Bu bölümü yazıp bitirmiştim ama yayımlayamadan işlerime boğulmuştum ve tabi Müjde'm bana yine yardımcı olmak adına bölümü sizlere o paylaşmış. Bu nedenle hikayeme konu olan resimleri atamamış oldum, kusuruma bakmazsınız değil mi?
Carlos, çalışma odasında, aklını işlerine veremeyecek kadar düşünceliydi. Dev penceresinin oturduğu yerden görünen tek manzarasına, bulutların oluşturduğu uçsuz bucaksız pamuk tarlalarına bakıyordu. Yüzündeki tatminkar ve hınzır sırıtış ise, dün gecenin müthişliğini anlatıyordu. Sabaha kadar aşkın ve tutkunun derinliklerinde sonsuz dalgaların doruklarına çıkmışlar, yaşadıkları hazzın kollarında dinginliğe kavuşmuşlardı. İşte şu an Carlos'un emin olduğu bir şey varsa o da yıllar bile geçse, tapılası karısının varlığına asla doyamayacağıydı. Keşke mümkün olsaydı da hiç uzak kalmasalardı birbirlerinden. Keşke hep tek vücut kalsalardı.
"Her neyse kendine gel adamım, toparlan bakalım!" diyerek hormonlarını yükselten edepsiz düşünceleri bir kenara atıp derin bir iç çekti. Onu o kadar çok seviyordu ki, onun için her türlü çılgın düşüncelere kapılıp, her türlü deliliği yapabileceğinin bilincindeydi Carlos. Ve yapmıştı da... Hayatında ilk kez, içinde büyük nefret uyandıran ve varlıklarıyla çevresindekilere zulmeden zararlı yaratıklardan birini istemese de serbest bırakmıştı.
Sevgili karısı Serap Ayça, Maria'ya iyice bağlanmıştı. Maria'dan ve ne kadar tehlikeli olduğunu bilmediği onun oğlundan herkese sevgiyle bahsediyordu. Üstelik kendisinin de önemsediği Maria, her gün umutla oğlunu bekliyordu. Tüm bu sebepler Carlos'un bu önemli kararı vermesinde etken olmuştu: Evet, Rich'i serbest bırakacaktı... Mantığını ve hislerini susturmuştu, çünkü bu kararından pişmanlık duymak istemiyordu. Başkası yapacak olsa asla affetmeyeceği bir şeyi kendisi yapmış, kendi kuralını kendi çiğnemişti.
"Umarım pişman olmam" diye düşündü. Annesi gibi sevdiği Maria'nın son günlerinde mutlu yaşamasını o da istiyordu. Oğlunun yanında olmasının ona iyi geleceğini, moral vereceğini her ne kadar inanmasa da umuyordu. Tabi bunun için önce Rich'i uyarması ve gözdağı vermesi gerekiyordu. Sonra da sıkı bir göz hapsine alacaktı onu. Maria'yı üzmesine fırsat vermeyecekti. Bu vahim kararından dolayı onu rahat bırakmayan içgüdülerini, Serap Ayça'nın sevinçli yüzünü gözlerinin önüne getirdikçe yüreğinin en karanlık köşelerine gizlemekten başka bir şey yapamıyordu şimdilik.
Sırıtarak dev pencereden dışarı bakınca, pamuk pamuk bembeyaz bulutların görselliği yine dün geceyi hatırlattı ona. Şu muzur beyaz bulutlara da ne olmuştu böyle, aklından çıkarmaya çalıştığı bembeyaz çarşafların yaşattığı mahremiyeti hatırlatmasalar olmaz mıydı sanki! "En iyisi Hugh'u aramak." diyerek masadaki telefonuna uzandı. Arene'yi Yunanistan'a bırakmış ve şimdiye kadarçoktan dönmüş olmalıydı. Bu sırada kapı tıklandığı gibi açıldı ve yüzündeki ışıltıyla görmeye alışık olmadığı, adeta keyif saçan bir Hugh girdi içeriye. Tabi ki de iyi insan lafının üstüne gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAP
RomantikSerap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesine... Hayalinin ülkesi Yeni Zelanda'ya... Büyük hayaller, büyük umutlarla gelmişti. Onu nelerin beklediğini bilmiyordu ama, daha adımı...