Evdeki durum dışardan göründüğü kadar iç açıcı değildi. Babam ve abim hala dönmemiş, annem hemen telaşa kapılmış,ortalıkta dövünüp duruyordu.
Reşat abim biraz sinirli bir sesle:
- Ana! Yeter bu kadar dövündüğün. Kocaman adam,daha önce gitmedi mi daha önce kasabaya.
Annem:
- Ama oğlum hiç bu kadar gecikmezdi.Yok yok ben bilirim kesin birşey oldu kesin!
Reşat abim tam cevap verecekken,kapı çaldı ve...
Gelenler Serkan abi ve eşi çiğdem abla. Hani şu dereye düştüğümde beni ölmekten kurtaran değirmen sahipleri.Telaşlı bir şekilde konuşuyordu Serkan abi. Arada bir nefesini düzenliyor ama telaştan heceleri yutuyor hatta kelimeleri unutuyordu.
Söze söyle girdi:
- Bayram abi ve Mustafa kasabadan dönerken kaza geçirmiş. Arabayla birlikte uçuruma yuvarlanmıştır. Durumları çok kötü. Kasaba doktoru acilen şehre gitmeleri gerektiğini söyledi. Biz de Gökhanla birlikte kasabadan birini ikna edip arabasıyla hastahaneye götürdük. Gökhan onların başında ben de,gelmek istersiniz diye sizi almaya geldim.
Annemin yüzü kireç gibi olmuştu,bir süre tek kelime etmeden serkan abinin yüzüne baktım gözleri dolu dolu olmuştu yine.
Üzerine hiçbir şey almadan arabaya atladı. Ali ihsan, Reşat,Celal, Yusuf, Doğukan abim de annemle birlikte gittiler. Ben,Bilgin ve Oğuz abim evde kaldık. Olayın şokuyla hepimiz bir köşeye oturduk. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Öylece birbirimizin yüzüne bakakaldık.
Ben istemsizce ağlıyordum ve Bilgin abime dönerek:
- Babam ve abimm... Ölecekler mi ?
- Ağzını hayra aç! Ne ölmesi! Küçük bir kaza sadece. Sapasağlam dönecekler eve merak etme.
Abimin konuşması beni hiç tatmin etmemişti. Nedenini bilmiyordum fakat içimde çok kötü bir his vardı.Sabahı beklerken üçümüzde divanda uyuya kalmışız. Geç uyuduğum için erken uyanamamıştım. Ama o çağresiz haykırış yerinden fırlamama sebep oldu. Annemin sesiydi bu,oğluummm! Diye bir haykırış.
Gözlerimi yavaşça araladım. Evinizi ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum. İrili ufaklı teyzelerin arasından annemin silüetini zor seçebiliyordum. Yine de gözlerinin kızarmış ve kocaman şişmiş olduğu göze çarpıyordu. Hala daha dövünüp feryat ediyordu. Sanırım babamla abim ölmüştü. Gözlerim yine dolu dolu oldu,şimdi ikisini de kaybettim. Artık Nisan'ı daha iyi anlıyordum.
Gözlerim dolu için kan ağlıyor. Fakat o son damla bir türlü kirpiklerimden süzülmedi, öylece asılı kalmıştı. Ali ihsan abimin uyandığımı farkedip benimle göz teması kurmaya çalıştığını gördüm. Göz göze gelince, gözleriyle "yanıma gel" işareti yaptı. Ev tıka basa doluydu. Sonra dışarı çıktık. Abim:
- Babam yaşıyor ama... ama Mustafa...
"Tamam" dedim. Anlamıştım artık giz yaşlarımı tutmak benim için daha zordu. Abim de, beni teselli edecek hal kalsaydı belki ederdi ama o da benim gibiydi ama güçlü durmamız gerekiyordu ve bunun farkındayım.Cenaze için bir ineğimiz kesildi.Uzun zamandır et görmemişti soframız ama hiç kimsenin umrunda değildi mustafa abimi kaybedişimiz dışındaki şeyler. Abimlerle hizmet ediyorduk taziyeye gelenlere. Konukların arasında Nisanı gördüm. Babaannesi Aynur teyze ile gelmişti sanırım teselli etme sırası Nisandaydı.
Elimdeki tepsiyi Bilgin abime verip yanına oturdum. Herkes bana açıyormuş gibi bakıyordu ama Nisan öyle değildi. Empati işte...
Bir süre beni süzdükten sonra söze girdi:
- İyi misin?
- Sanırım... be ben bilmiyorum yani...
- Tamam birşey söylemene gerek yok. Yasadığın sıkıntıyı çok iyi anlıyorum ama dayanmak zorundasın,dayanmak zorundayız.
Şuan ki ortamda ne derce doğrudur bilmem ama son kelime çok dikkatimi çekmişti "zorundayız" biz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON NOKTA
Non-FictionDokuz çocuklu bir ailenin Anadolu'nun ücra bir köyünde yaşamın zorluklarına karşı mücadeleleri...