Hava kararmasına rağmen misafirler evi terketmemiş,ağıt sesleri hafif cızırtısıyla devam ediyordu. Komşular annemin ağzına iki lokma bir şey girsin diye uğraşıyorlardı ama annem dünden beri hiçbir şey yememişti.
Evin havasız ve gergin ortamı beni de bir hayli etkiledi. Ağlamaktan şişmiş gözlerimin nefes almaya ihtiyacı olduğu belliydi.
Dışarı çıktım, ağlamamak için gözlerimi yağmur yüklü gökyüzüne dikmişken ayağıma takılan şey yüzünden sendeledim. Eğilip baktığımda bunun Mustafa abimin ayakkabısı olduğunu öğrenmem gözyaşlarımı zapt etmemi engelledi. Artık sessiz sessiz değil haykırarak, bağıra çağıra ağlıyordum. Ardından başlayan yağmur ile yıkandı gözyaşlarım. Mustafa abimi kaybetmemin acısı içimi tırmalıyordu. Gittikçe artan çığlıklarım gök gürültülerine karışıyor, ağlarken ağzımdan çıkan salyaları kontrol edemiyordum. Bundan sonra yanımızda olmayacağı ve onu kaybetme düşüncesi beynimi saplanıyor, dayanamıyor iyice bağırıyordum gökyüzüne ABİİİ!!!
Sesim içeriden duyulmuş olacak ki az sonra Yusuf abim kollarıyla sardı beni. Dolup dolup taşan göz yaşlarım gözlerimi kırpmaya vakit vermeden süzülüyordu. Yusuf abim kucaklayarak kaldırdı beni. Yanaklarımı ıslatan göz yaşı Yusuf abimindi bu kez o da ağlıyordu.
İçeriye geçtik Yusuf abim göz yaşlarımı silip gözlerini gözlerime dikti. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti, dudakları titreyerek şu sözcükleri sarfetti:
- Dayanmak zorundayız, hadi bırakma kendini!
dedi. Hemen ardından kapı açıldı Ali İhsan abim elinde birkaç parça kıyafetle içeriye girdi.
Üstüm başım çamur içindeydi,sırıl sıklam olmuştum. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Ben odaya geçerken evdekiler teker teker boşalıyordu. En son Nisan ve babannesi çıktı evden kapının ardından baktı bana ama çok uzun sürmedi bu göz teması, bir kaç saniye sonra gözlerimi kaçırdım istemsizce. Yanaklarımda hafif bir yanma hissettim. İçimde sebebini saptayamadığım bir heyecan, kalp atışlarımda anlayamadığım bir hız. Tekrar göz göze gelmek için başımı kaldırdığımda çoktan gitmişti ben de daha fazla üşümemek için içeriye geçtim.
Salona girmemle Bilgin abimle göz göze gelmem bir oldu.
- Emin, annemin kalkacak hali yok bir süre ev işlerini biz yapmalıyız, babam yarın Celal, Reşat, Ali İhsan abimi istanbula gönderiyor kalan işleri beraber omuzlamamız gerekiyor.
"Anladım" anlamında başımı salladım ve birlikte içeri geçtik.
Annem hala ağlamaklıydı fakat gözlerinde yaş kalmadığı köyü mor göz halkaları ve şişliklerinden belliydi. Ağzından çıkan ince çızırtılar ise hala ağlamak istediğinin göstergesiydi.
Abimlerle evi çabucak toparladık Yusuf abim ve Doğukan abim bulaşıkları yıkadılar. Ben ve Bilgin abim çöpleri toplayıp yatakları hazırladık. Annemi güç bela yatağa soktuk ama uyuyamayacağını hepimiz biliyorduk. Kimsenin sesi çıkmıyordu ölüm sessizliği dedikleri bu olmalıydı. Yatağa girdim olanları düşünürken Nisan'da takılı kaldım. Başımı her yastığa koyuşumda o güzel gülüşü geliyordu gözlerimin önüne böyle bir durumda Nisanı düşünmem ne kadar doğruydu bilmiyordum ama sürekli aklıma geliyor, onu düşünürken zaman çok hızlı geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON NOKTA
Non-FictionDokuz çocuklu bir ailenin Anadolu'nun ücra bir köyünde yaşamın zorluklarına karşı mücadeleleri...