Arzu

202 6 1
                                    

Çukurdan hızlıca girişe tırmandı ve her yana karanlığı saçan ağzını göğe dikeren suyun içine dolmasına izin verdi.

Hayır,bu etkisizdi.Açlığı doyumsuzdu,arzuyla doluydu.Melkor "Gerçek Karanlık" demişti buna.

Kendini tatmin etmenin derdine düşerek av aramaya çıktı.Ağlarına takılmıyordu artık kimse.

Aniden batıda bir ışık gördüğünü sandı.Göğe doğru ilerleyen altın ve gümüşün karışımı bir şey.

Arzuyla ona koşturdu.Geçmişi hatırladı ve arzusu büyüdü.

Ne kadar gitmişti bilmiyordu.Bilinçsizce ilerlrdiğini fark ettiğinde kendisini sanki devrilmiş bir sütun gibi duran dağların eteklerinde bulmuştu.Hızlıca çevresinde döndü.Kendisini kaybetmiş miydi? Olamazdı,hakimdi.Ama buraya nasıl gelmişti

Hırs ve korkuyla bir çığlık atıp yerde debelenmeye önüne gelen taşları ağzına atmaya başladı Sanki bu taşlar o elf mücevherlerinin yerini tutacaktı ya.

Ungoliant'ın tek korkusu.Melkor'dan kaçmasının sebebi.Açlığı.

Sakinleşene kadar devam etti bu.Ardından zaten hangi tarafta olduğunu bilmediği inine dönmek istemedi.Dağın tepesine ulaşmak istedi.

Bacaklarının verdiği güç ve çeviklik ile hızlıca zirveye tırmanmaya başladı.Buz'u geçen Ungoliant için ne kadar kolaydı.

Zirve buluttan azade kalmıştı.Buraya nadir gelen yağmur bulutlarının üstündeydi artık.

Göğe bakınca önceden gördüğü o ışığı aradı gözleri.Gümüş ve altın.Valar Ağaçları.Unutabileceği cinsten değildi o muhteşem ışık.Kısa sürede onu yıldızların arasından seçti.Tutkuyla baktı ona.

Valar ağaçları Ungoliant'tan kurtarabilmişti demek.Güneş ve Ay'ın sahte ışığını gördüğünde ağaçların artık olmadığını anlamıştı.Dünyadan silinmişti sonsuza dek.

Ama şimdi gözleri önünde,ona sunulmuş gibi parlıyordu.Ne olduğunu o zaman anladı.Melkor'un sahiplenip Ona vermediği mücevherler.Hakkı olan o ışık şimdi görkemini herkese sunuyordu.

Öfkelendi,öfkesi arzusunu besledi ve 'açlığı' Ungoliant'a tekrar hakim oldu.

Sıçradı,haykırdı ışığa ulaşmak için.Ama başaramadı.Güneş gibi uzaktaydı buda.Daha da hırslandı ve ışık ile gözleri arasına başka bir ışığın girmeye başladığını fark etti.Öfkeyle oraya döndüğünde güneş kendini göstermeye başlıyordu.

İradesinin hakim olduğu bir an güneşe dikkatlice baktı.Ondan kaçarak değil,merak ederek.Güneş gözlerini yaktı ama o bakmaya devam etti.

Anladığında iradesinin son kırıntılarınında uçup gitmesine izin verdi.Zincirlerini gerçekten kabul etti.

Sahte,taklit diyerek hor gördüğü bu ışık,özlemini duyduğu o ışıktan yapılmaydı.Laurelin'in altın ışığı.

Çılgına dönmüş bir şekilde haykırarak karanlık ağzını açtı ve karanlığın ışığı yutuşunu seyretmek istedi.Hızlıca ağlarını ördü ancak çok uzakta olan Güneş'i ne yutabildiler nede gizleye bildiler.Bunun yerine Laurelin'in ışığı karanlığı yararak Ona ulaştı ve aydınlattı Onu ve 'ışığa' karşı doyumsuz bir arzuyla lanetlenmiş olan Ungoliant,ışığı yakalama ümidi ile ön bacaklarıyla ağzına doğru hamle etmeye çabaladı.Doyumsuzluğu ile bütün olduğu bu noktada belki ışığı yakalama hırsı ile belkide buna son verme amacı ile Ungoliant,ışıkla aydınlanan bedenini av belledi.Ağzına hamle eden ön bacaklarını ısırdı.

Acıyla doldu ama devam etti,karanlığı kendisini aydınlatan ışıkla paramparça oldu.Ve karanlıktan yapılma vücudunu yapabildiğince tüketti.Tıpkı o zamanlarki gibi üzerinden kara dumanlar tüter oldu.

Güneş tepeye vardığında ve Earendil tamamen gözlerden gizlenince Batı'dan esen bir rüzgar dumanı dağıttı ve Güneş ışığıyla yıkadı tepeyi.Çorak tepe sessiz ve boştu artık.Rüzgar Valar'a denk Ungoliant'ın karanlığının son kalıntılarınıda uzaklaştırmıştı.

Ormal'ın kalıntıları yeniden sessizliğiyle kaldı.

Açlığa Mahkum,Ungoliant.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin