Chapter 6.

220 19 3
                                    

Bu kadar da olmaz ki canım! Dünyanın benimle bir sorunu olmalıydı. Geldiği zaman art arda gelir ama bu kadar kötü gelemezdi herhalde.

Sinirden kudurmak üzereydim. Evet, üzüntüden değil, sinirden. Noah ile yıllar önce komşuyduk. Tam anlamıyla berbat bir komşuydu. Aynı zamanda berbat bir arkadaştı. Komşuyken iyi geçinmeyi, arkadaş olmayı denemiştim. O ise beni her fırsatta, çevresindekilere kötüleyerek ve küçümseyerek anlatmıştı. O kıza karşı hâlâ içimde bir kin vardı. Noah’nın da Niall'ın çevresinde olacağı gerçeği beni öfkeden deliye döndürebilirdi. Neyse ki Sue ve Frankie nöbete sürüklendiğimi fark etmiş, beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Sue haber verdiğine pişman olmuş gibiydi.

Biraz sakinleşince, durum sinir bozucu hale gelmişti. Noah, Jen'in yaltakçılarındandı. Jen’den sonra okulun en popüler kızı oydu. Jen’i beğenmeyenler Noah’nın peşinde dolaşırdı. Noah ve Jen fiziksel olarak çok farklılardı. Jen siyah saçlıydı, balıketliydi. Kedi gözlerinin özel yeşilinde gözleri vardı. Noah ise sarışın, kahverengi gözleri olan bir kızdı. Ince ve zayıftı fakat vücudu kıvrımlıydı. Jen’den biraz kısaydı. Kıvırcık, bel hizasında saçları perma yapılmış gibi dururdu.

Ama içleri tıpatıp aynıydı.

İkisi de ayda bir sevgili değiştirirdi. Aileleri zengin ve kızlarına karşı ilgisizdi. İkisi de tek çocuktu.

En pahalı markalardan giyinirlerdi. İnsanlarla alay etmek, birilerini küçük düşürmek en büyük zevkleriydi. Herkesi kendi isteklerine göre kullanırlardı.

Ben kendi içimde sinir krizine sürüklenirken Frankie’nin sesini duydum.

“Ne düşünüyorsun Rach?” diye sordu yumuşak bir sesle.

“Harry ve Noah’nın çıkmaya başlamasını…” diye cevap verdim.

“Hadi ama Rach, söylediğime pişman ettin zaten,” dedi Sue. “Ne var bunda bu kadar kafaya takacak?

“Ne mi var?” dedim şaşkınla kızgın arası bir sesle. “Burada Jessie Noah Brooke’dan bahsediyoruz. Kız resmen ezeli düşmanım. Kendini, hayatımı mahvetmeye adamış gibi.”

“İyi de, Harry’yle çıkmasının bununla ne alakası var?” diye sordu Martha, kafası karışmış gibi görünüyordu.

“Harry’yle çıkması demek, Niall’a daha yakın olması demek,” dedim. “Tek başına bu bile beni çıldırtmaya yeter.”

“Şimdi anlaşıldı neden bu kadar kafaya taktığın…” dedi Liz.

“Elimde değil,” dedim. “İkisinin yan yana olduğu ve Noah’nın aşufte hareketlerini Niall üzerinde denediği görüntü gözümün önünden ayrılmıyor. Eğer bu sahne gerçekleşirse beni akıl hastanesine kapatmayı unutmayın.”

“O kadar da değil!” dedi Frankie, bana inanmayan gözlerle bakarak.

“Aynen o kadar,” dedim. “Zaten Jen yeterince kötüydü. Bir de Noah eklendi.”

“Öyle düşünme,”  dedi Sue. “Jessie neden Niall ile ilgilensin ki? Jessie sarışın sevmez. Ve bunu her yerde belli eder. Josh Peters’ı hatırlıyor musun?”

“Evet, hatırlıyorum,” dedim.

“Çocukcağızı ne kadar kırmıştı. Sırf sarışın olduğu ve ona çıkma teklif ettiği için.”

Noah kesinlikle tuhaf bir kızdı. Kendisi dışındaki bütün sarışınlardan nefret ederdi. Dedim ya, tuhaf işte.

“Haklısın,” dedim. “Ama ya Niall farklıysa? Biliyorsun, Niall gerçekten sarışın değil.” Bunu okul gazetesindeki “Gossip Girl” kısmından öğrenmiştik. Okulun popülerleri hakkında bilinmeyen gerçekleri yazardı. Bir gün yazarımız “gizemli” bir şekilde ortadan kaybolunca, kimse tekrar bu köşeyi yayınlamak istemedi.

“Yapma Rach,” dedi Liz. “Jessie Niall’ı isteseydi Harry ile çıkmazdı. Onun yerine Jen’i kötü gösterir ve Niall'ın onu terk etmesini sağlardı.”

Okulda ondan Noah diye bahseden bir tek ben vardım.

“Doğru…” dedim.

“Evet, Liz haklı,” dedi Frankie. “O yüzden, kendini heba etmeyi bırak. Üstelik her şey olacağına varır.”

“Tamam,” dedim. “Bekleyip ne olacağını göreceğim.”

Öğleden sonra Logan’ın yanına büyük bir sıkıntı içinde gittim. Reddedilmenin ne denli kötü hissettirdiğini bilirim. O yüzden, bunu yapmak benim için çok zordu. Logan, benim dolabımın oralarda, elleri cebinde dolanıyordu. Beni beklediği belliydi. Onu görünce sıkıntım iki kat büyüdü. Nasıl yapacaktım? Daha önemlisi, yapabilecek miydim? Ayaklarımı resmen sürüyerek yanına gittim.

“Selam, Logan,” dedim. Sesimi sakin ve normal tutmaya çalışıyordum. Ama normalin tam tersi hissediyordum.

“Selam, Rach,” dedi.

Derin bir nefes al. Sakinleş. Bunu yapabilirsin. Yapmak zorundasın.

“Şey, Logan…” dedim, dudağımı belli etmeden kemirerek.

“Evet?” dedi.

“Teklifini düşündüm…”

Sabırsız bir şekilde kıpırdandı.

Bunu yapamayacağım.

Ben sessiz kalınca, gözlerinin parıltısında hafif bir kaybolma oldu.

Tanrım.

“Bak, Logan. Sen iyi bir arkadaşsın. Ama sadece arkadaş. Üzgünüm. Seni kırmak ya da arkadaşlığını kaybetmek asla istemem. Sadece, senden o şekilde hoşlanmıyorum.” Konuştukça daha da batıyordum. Kahretsin.

Omuzları düştü.

Tanrım, ne kadar gaddarım…

“Logan…” Sesim üzüntü ve pişmanlıkla dolu çıkmıştı. Ama yapmam gereken buydu. Evet, kalbini kırmıştım ama onu kandırmaktansa…

Elimi ona uzattım ama hafifçe geri çekildi. Bu hareket kendimi daha kötü hissetmeme neden oldu.

“Logan, lütfen…” dedim, süper ötesi çaresiz hissederek.

“Sorun değil, Rach,” dedi. “Anlıyorum. Gerçekten. Şey, benim… gitmem gerek.”

Arkasını döndü ve hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Arkasından bakakaldım. Tanrım, hayatımda ilk defa, beni seven birinin kalbini kırmıştım. Kendimden nefret ediyordum. O kadar kötü hissediyordum ki, yeri delip içine girerek saklanmak istiyordum. Başıma gelmesinden korktuğum şeyi Logan’a yapmıştım.

Ama başka ne yapabilirdim ki? Onu seviyormuş gibi rol yapamazdım. Hem beceremezdim, hem de vicdanım el vermezdi. Düpedüz duygularıyla oynamak olurdu bu.

Yaptığım şeyin en doğrusu olduğu konusunda kendimi ikna etmeye çalışarak fizik dersliğine doğru yöneldim.

Vote and comment please :3 <3

Need a Little LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin