Chapter 8.

352 25 5
                                    

Sırılsıklam bir gecede, kapısına dayandım.

Saat gece yarısına yaklaşmıştı, simsiyah gece şimşeklerle, ağlayan bulutlarla, gök gürültüleriyle doluydu.

Evden bir hışımla çıkıp onun evine yürüdüm. Hızla yağan yağmurun altında, gelip geçen arabalara ya da insanlara aldırmadan yürüdüm. Yağmur iliklerime kadar beni ıslatırken, titriyordum.

Evine vardığımda ön odanın ışığı yanıyordu. Kapıya dayandım ve tüm gücümle yumruklamaya başladım. Çok geçmeden Niall kapıyı açtı. Beni gördüğüne mi yoksa beni sırılsıklam gördüğüne mi şaşırdığını anlayamadan yüzündeki şaşkın ifadenin yerini ciddi bir ifade aldı. Bana yaklaştı, kolunu omuzlarımın etrafına sardı ve beni içeri aldı. Odaya girdiğimizde beni rahat ve büyük bir koltuğa oturttu ve odadan çıktı. Çok kısa bir süre sonra elinde havlu ve battaniyeyle geri geldi ve yanıma oturdu. Havluyla saçlarımı kuruladı, battaniyeyi omuzlarıma attı. Sonra beni kendine çevirdi. Bir süre bana baktı. Ben konuşmayınca, o konuştu.

"Rachel, gecenin bu vakti, bu yağmurda neden dışarı çıktın?" diye sordu. Cevap vermedim.

"Rachel. Bana anlatabilirsin. Seni dinlerim." Yine konuşmadım.

"Rachel..."

Elini çeneme koyup başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı. O mavi gözler, muhteşem sesi, adımı söyleyişi... Ondaki her şey, beni ona çekiyordu.

Koltukta kıpırdandım, Niall'a uzandım. Büyük ihtimalle ona sarılacağımı düşünerek hafifçe kollarını açtı ama beklediği şeyi yapmadım.

Onu öptüm.

İlk önce şaşırdığı belliydi. Sonra, ellerini belimde ve sırtımda hissettim. Bundan cesaret alarak bedenimi onunkine bastırdım ve daha sert öptüm. Bir elim boynunda, bir elim saçlarındaydı. Beni engellemiyor ya da bu hareketten vazgeçmemi beklemiyordu. Bana eşlik ediyordu. Onu bıraktım ve gözlerinin içine bakarak fısıldadım: "Seni seviyorum."

Gözlerine bir ışık çaktığına dair yemin edebilirdim. Adımı söylerken sesi bir fısıltıdan farksızdı. Bu sefer beni öptüğünde, dudaklarında aşkı hissetmiştim.

Bir süre sonra, şöminenin karşısındaydık. Başım onun dizlerindeydi. Niall saçlarımı okşuyordu, bense şöminenin ateşiyle aydınlanan yüzünü, sanki alev alev yanıyormuş gibi görünen gözlerini izliyordum. Gerçeklikten kopmuş gibiydim. Pencereye vuran yağmurun sesi, çıtırdayan ateşin sesi, gözleri, yüzü, elleri... O anda benim için sadece bunlar vardı. Sadece onun ve benim olduğumuz, özel, küçük bir dünya. Bu dünyadan ayrılmayı hiç istemiyordum. Onu bırakmak istemiyordum. Bu çok özel anı bozmak istemiyordum.

Ben bozmadım, çalan telefon bozdu.

Niall sıkkın bir iç çekip yavaşça kalktı ve telefonu masanın üstünden aldı. "Efendim?"

Bir süre karşısındakini dinledi. Dinledikçe kaşları kızgın bir şekilde çatıldı.

"Bunu nereden öğrendin?" dedi, öfkesini sesine yansıtmamak için çok uğraşmış ama başaramamıştı anlaşılan. Bir süre daha dinledi.

"Tamam. Haber verdiğin için teşekkürler."

Telefonu kapattı, masanın üstüne koydu ve yanıma döndü. Bu sefer dizlerine yatmadım. Bacaklarımı toparlayarak oturdum ve sol koluma dayanarak ona yaklaştım. "Niall..."

"Efendim?"

"Jen seni aldatıyor," dedim yere bakarak.

"Biliyorum."

Need a Little LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin