Chapter 1.

513 29 5
                                    

Okulda sıradan bir gündü. Yine biraz geç kalmıştım. Arkadaşlarım Frankie, Liz, Sue ve Martha okul bahçesinde beni bekliyorlardı. Hızlı bir "Günaydın" merasiminden sonra koşar adım Bay Lawrence'ın kimya dersine yetişmek üzere okula girdik. Şansımız vardı, Bay Lawrence o gün biraz gecikmişti. Hemen yerlerimize geçtik. Biz yerleşir yerleşmez Bay Lawrence geç kaldığı için özür dileyerek sınıfa girdi. Vakit kaybetmeden derse başladı.

Herkes kendi halindeydi ve kimsenin dersi umursadığı yoktu. Ben de umursayamıyordum. Çünkü o gün hayatımın en berbat günlerinden biriydi. O gün, hayatımı alt üst eden o korkunç kazanın yıl dönümüydü. Annesizliği tatmamın üçüncü yılıydı. Madalyonuma bakıyordum. İçinde annemin, babamın ve benim olduğumuz bir fotoğraf vardı. Parmağımı fotoğrafın üstüne götürdüm ve okşadım. Sevgili annem... Onu ne de çok özlemiştim. Gözümden bir damla yaş fotoğrafın üstüne düştü. Bay Lawrence'ın sesiyle irkildim.

"Bayan Dylan?"

"Evet, efendim?"

"Soruyu siz cevaplamak ister misiniz?"

Ah, harika. Kurban olarak beni seçmişti.

"Tabii," dedim.

Sorduğu soruyu doğru cevapladım. Eve varıncaya kadar ağlamamaya karar verdim ve derse odaklanmaya çalıştım ama olmadı. Yine dinliyormuş gibi yapacaktım.

Sonunda zil çaldığında kızlar yanıma geldi.

"Rach, tatlım, nasılsın?" dedi Liz.

"Sanırım iyiyim," dedim.

"Emin misin?" diye sordu Martha.

"İyiyim kızlar. En azından olmaya çalışıyorum."

Frankie "Eğer kendini iyi hissetmezsen bize mesaj at. Bir şekilde seni eve gönderebiliriz," dedi ve kolumu sıvazladı.

Gülümsemeye çalıştım. "Teşekkürler kızlar. Öğle yemeğinde görüşürüz."

Çantamı aldım, kitaplarımı toparladım ve dolabıma gittim. Oradaydı. Niall, üç dolap ötedeki dolabının önünde Louis ve Zayn ile konuşuyordu. Elbette onlarla konuşacaktı. Onlar okulun popüler çocuklarıydı. Onları ne zaman görseniz bir çete gibi birlikte dolaşırlardı. Louis, Harry, Zayn, Liam ve Niall. Futbol takımının gurur kaynağı beş çocuk. Herkesin gözdesi beş yakışıklı.

Zayn ve Louis, Niall ile vedalaşıp İngiliz Edebiyatı dersliğine doğru yollandılar. Niall dolabındaki aynaya bakarak saçlarını karıştırdı, biraz kendine baktı ve biyoloji kitabını alıp biyoloji laboratuarına yöneldi. Biyoloji dersimiz ortaktı ama beni fark ettiğinden bile emin değildim. Büyük ihtimalle varlığımdan haberi bile yoktu. Ve ben bu çocuğa sırılsıklam âşıktım.

Futbolcular kızların her zaman gözdesi olmuştur, bu doğru. Ama ben Niall'a gerçekten âşıktım. İmkânsıza âşıktım. Ne yaparsınız, insan âşık olacağı kişiyi seçemiyor.

Arkasından bakakalmıştım. Kendimi toparlamam birkaç dakikamı aldı. Ders zilinin çalmasına bir iki dakika kala kitabımı alıp laboratuara gittim. Laboratuar eşim Rebecca'nın yanına oturdum, telefonuyla uğraşıyordu, bana bakıp gülümsedi, ben de ona gülümsedim. Açık renk teni, siyah RayBan kemik gözlükleri, uzun düz açık kahverengi saçları ve ince vücuduyla hipster tarzı giyinmeyi ve yaşamayı seven oldukça zeki bir kızdı.

Rebecca, yaklaşan bilim fuarından konu açtı. Onu dinlemeye çalışıyordum ama gözüm sürekli Niall'a kayıyordu. Bu sırada Bayan Dawson sınıfa girdi, çantasını masaya bıraktı ve ödevleri toplayacağını söyledi. Çantamdan ödevimi çıkarıp sıranın üstüne koydum, Bayan Dawson tek tek tüm ödevleri toplayıp masasının üzerine bıraktı. Film izleteceğini söylemesi üzerine sınıftan "Yaşasın"lar yükseldi. Bayan Dawson eski televizyonu tahtanın önüne çekti, vahşi doğa hakkında bir belgeseli DVD oynatıcıya yerleştirdi ve oynat tuşuna bastı. Ardından ödevleri incelemek üzere masasına döndü.

Need a Little LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin