2.

981 116 19
                                    

9 Şubat 2019:

Parmak uçlarım gitarın telleriyle girdiği münakaşa sonucu sızlıyor ama ben Byun'un yatağımın üzerine eve gelir gelmez bıraktığı içi krem dolu kutuya yanaşmıyordum. Huysuzluğumun konser öncesi tuttuğunu kabul etmekten çekinmiyordum. Tam bana yakışan ya da herhangi bir profesyonele yakıştığı gibi huysuzluğumu işime yansıtmadığımın da farkındaydım ama onun dışında herkes bu çekilmezliğimden nasibini alıyordu.

Başta Byun.

Huysuzluğumun sebebi olan huzursuzluk içime konser zamanları doğuyordu. Yani buraya geldiğimizden ve Byun'u tanıdığımdan beri. Bu zamanlarda Byun size bahsettiğim o boyalı yüzü, metrelerce öteden selektör yapan yeni cicileriyle etrafta dolanır ve beni huzursuz ederdi. Selektör yapması bizden birileri kapsama alanındayken sorun teşkil etmiyordu. Sorunun asıl kaynağı yani beni huzursuz eden kısmı konser sonrasında başlıyordu.

Sahnemden sonra yapılacak tüm işler halledilir ve herkesin izni başlardı. İzin günleri başlayınca Byun da daha yeni adaptesi olmaya başladığımız şehrin sokaklarına çıkardı. Tüm gece gelmez ve nereye gittiğini bilmezdik, hiçbirimiz. Kai ve Steve de izinlerini kullanır ama Byun'un aksine merakta bırakmazlardı. Kimi zaman onların da nerede olduğunu bilmezdik ama kimi zaman, yani belirli zamanlar, Byun gibi her zaman değil, bazen ama sorun değildi. Gerçekten değildi çünkü hiçbiri Byun gibi çıkmazdı sokaklara. Byun gibi... Byun ne makyajını siler ne de giysilerini değiştirirdi. Olduğu gibi selektör yaka yaka karışırdı şehrin öğrenme aşamasında olduğu sokaklarına.

Şimdi endişem anlaşılıyor muydu? Bilinmez bir yer tehlike demekti.

Kapım çaldı ve cevap bekleme zahmeti göstermeden açıldı. Geleni görmedim. O sırada pencere önüne yerleştirilmiş kadife koltuğumda oturuyor ve uçları kızarmış parmaklarıma bakarak ufak dokunuşlar bırakıyordum.

"Yapmam gereken bir şey kalmadıysa ben çıkıyorum."

İşte o an, bu andı. Kendimi koltukta aşağıya kaydırdım ve parmak uçlarıma sızlanarak dokunmaya devam ederken başımı iki yana götürüp getirdim. Bakışlarımı ona çevirdiğim de onun bakışları parmaklarıma yoğunlaşmıştı. Dikkatliydi. Gözünden un ufak ayrıntılar bile kaçmıyordu. Bakışları eve gelir gelmez ilk iş yatağımın üzerine bıraktığı ve yerinden milim oynamamış krem kutusuna çevrildi.

Bakışlarımı o bana tekrardan bakmadan çattığı kaşlarından parmak uçlarıma çevirdim. Odamın kapısı biraz gürültüyle kapandı. Adımları önce yatağıma gitti. Bana doğru yürümeye başladığı sırada elindeki krem kutusunun kapağını açıyordu.

"Sorunun ne?" Yanıma oturup üst bedenini bana çevirmiş kapağını açıp kucağına koyduğu sonu gelmek üzere olan kutuya elini daldırmıştı. "Ne sorunundan bahsediyorsun?" Elimi tutup kendisine çekti ve çokta nazik olmayan bir şekilde kremi acıyan noktalara yedirmeye başladı. "Zaten söylemedim mi? Senin sorunundan bahsediyorum."

O kremi yedirirken yüzümü acıyla buruşturarak göz kapaklarına baktım. Makyajı halen duran göz kapaklarına. Gözlerine bakamıyordum çünkü aşağıya çevirmiş ellerimle ilgileniyordu. Cidden, hiç nazik değildi. Sızlanırken yoğun bakan kızgın gözlerini çevirdi bana. Yüzümdeki acı ifadeyi görünce anında daha nazik dokunmuştu parmaklarıma ama halen kızgın bakıyordu.

"Sorunum yok!" dedim. "Huysuzluk yaptığını inkar mı edeceksin?" Sana karşı evet, diyemezdim. Bu yüzden ellerimi kurtardım ellerinden.

"Ben hallederim."

"Tabi," dedi. "Yarım saat önce bu kutuyu," kutunun kapağını kapatıp havada sallamış ve adeta gözümün içine sokmuştu. "oraya bıraktım." Şimdi de yatağı işaret ediyordu. "Kullanmak yerine sadece acı çekmeye devam etmişsin ama haklısın, sen halledersin."

FelinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin