5.

748 96 10
                                    

13 Nisan 2019:

Saat gece yarısını bulduğunda telefonda saatle beraber tarihte değişmişti. Ekranı kapatarak tabağımın kenarına bırakıp derin bir nefes verdim. Günü tam anlamıyla kurtarmak istiyordum. Bulunduğumuz mekandan erken kalkıp dağılabilirdik ama ne kadar zaman geçerse geç oldu, diyerek eve gitme ihtimalimiz yüksekti ki biz halen sohbet ederken masamıza bir arzumuz var mı, diye uğrayan garsondan konuştuklarımıza eşlik etsin niyetiyle yeni şeyler isteyip duruyorduk. Henüz daha buradaydık ve bir yerlere gitmeye yeltenen kimse yoktu.

Saatlerdir masalar doluyor boşalıyor, tabaklar gelip gidiyor, çatal sesleri bardak seslerine karışıyor ama bu gürültü arka fonda çalan hafif bir müziğin etkisiyle hiç rahatsız etmiyordu.

Bir anlığına tüm bu ses kaynakları kesilirse işte o zaman sesin ne kadar da rahatsız ettiğini anlayabilirdim belki. Şimdilik sorun yoktu. Her masanın ayrı bir hikayesi vardı. Bizimkinin yazarı ise karşımda oturan Byun'un yanında oturan Steve'di. Telefona baktığım birkaç dakika içerisinde şu an neyden bahsettiğini kaçırmıştım ama Byun bile içten güldüğüne göre komik olsa gerekti.

Bozuntuya vermeden Byun'un gülüşünün de etkisiyle sırıttım. Bulaşıcıydı galiba. Masaya diktim kolumu. Sonra da çenemi elime yaslayarak Steve'in anlattığına kulak vermeye çalıştım. Çatalıyla az önce bitmiş pastasından geriye kalan çikolata sosuyla bir şeyler çizerek anlatımını kuvvetlendirmeye çalışıyordu kendince.

Kai ona yanlış çizdin, diye mızırdanırken hiç oralı değildi. Byun'a kabullendirmek ona yetmişti. Kai ise o kendisini takmayınca yemek çubuklarıyla sosu birbirine katmıştı. Byun yeniden bu defa onların dalaşmasına gülünce gözlerimi ona sabitledim. Bakışlarımı hissedip yavaşça kaybolan gülüşüyle bana dönünce çenem avucumun içinde omuz silktim. Hep böyleler, deme şeklimdi kendimce.

Sonra bir anda Byun saatini kontrol etme ihtiyacı duydu. Kalbim beklemediğim şekilde hızlandı. Ağzından çıkabilecek kelimeleri sıraladı zihnim aklımda ama o bir şey demedi. Yani o demedi ama Kai dedi.

"Kalksak mı artık?" Kalbim yeniden hızlandı. "İyi olur," dedi Byun. İyi mi olurdu? Yani neden iyi olsundu ki? "Yorgunum biraz. Gidip uyumak istiyorum."

Gerilmiş tüm kaslarım gevşerken geriye yaslandım.

"Gidelim. Eve gidelim ve uyuyalım." Kendi kendime ama hepsine söylemiştim. "Dinlensek iyi olur."

Kendi kendime mırıldanmaya devam ederken Kai hesabı istiyor, Steve ve Byun yarın ki iş programı hakkında konuşuyorlardı. Yavaş yavaş toparlanıp çıkmıştık mekandan. Arabaya bindikten sonraki anım arabada uyanmamla başlıyordu. Arabanın hareket etmesi beşik gibi gelmiş ve uyuyakalmıştım. Adımın seslenmesiyle gözümü açtığımda Kai sol yanımda kalan açık kapıdan başını içeriye uzatmış bana sesleniyordu.

"Geldik." Dedi yarım açık gözlerimin içine bakarken. Başımı yasladığım yerden kaldırıp boş olan arabanın içine baktım. "Neredeler?"

"Steve çok sıkışmış, tuvalete koştu. Baekhyun da ayakta uyuyordu onunla gitti."

Bunu söyleyen Kai de ayakta uyuyordu aslında. Arabadan inip söylendim. "Beni bırakıp gittiler mi yani?" Şakasına mızmızlanıp söylenmek istemiştim ama söylenmez olaydım çünkü karşımda uykusuz, mızmız bir Kai olduğunu unutmuştum. "Ben varım ya. Yetmiyor muyum sana?"

Güldüm ve indiğim tarafın kapasını kapattım.

"Beni insandan saymıyor musun yani?" Kai'yi kolumun altına alıp yürümeye başladım. Uykuluydum ve o da uykuluydu. Bu durumun çekilir yanı yoktu.

FelinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin