"Bilmediğim neymiş?" Dedim.
"Bana karşı tecrübesiz olduğun." Dedi ve ani bir hareketle beni duvara fırlattı. Canım çok yanmıştı. Şimdi benim elimdeki ateşler sönmüş, onun elinden mavi ışıklar çıkmaya başlamıştı. Beni yakamdan tutup havaya kaldırdı. Alaycı bir şekilde,
"Bu mu evrenin en tehlikeli yaratığı." Dedi. Sinirlenmiştim. Tüm bedenim yanıyordu. Bu sırada avcının eli fazla sıcağa dayanamamış olacak ki beni bıraktı. Şimdi havada uçuyordum.
"Senin olmayan güçleri kullanman aptalca, biliyorsun değil mi Atakan? Emre'nin güçlerini kendi güçlerinmiş gibi kullanmayı bırak. İkizinin bedenini zorluyorsun." Dedi. Şimdi olayları daha net anlamaya başlamıştım. Saçımın sarılığı gitmiş, gözlerim de tekrar kahverengi olmuştu. Yere düşmüştüm. Başım ağrıyordu. Avcı yanıma kadar geldi. Eğilip gözlerimin içine baktı.
"Belki de bu güçleri hak etmiyorsundur. Daha ikizine bile sahip çıkamıyorsun. Sanırım onu senden almam gerekecek." Dedi. Elini göğüsümün içine soktu. Dayanılmaz bir acıyla karşı karşıyaydım.
Terler içinde uyandım. Etrafıma baktım. Her şeyin bir kabustan ibaret olması beni sevindirdi. Yatağımdan kalkıp çekmeceyi açtım. Kitap orada değildi. Korkmaya başlamıştım, rüya sandığım şeyler gerçek olabilirdi. Telefonumdan tarihe baktım. Kitabı bulduğum günün tarihiydi. 2 gün öncesini gösteriyordu. Şaşırmıştım. Hemen masama oturdum. Kitabı bulduğum günkü gibi anime karakteri çizdim. Boyamak için tekrar çekmeceyi açtım. Boyaları çıkardım ve masanın üzerine koydum. Resime baktığımda değişmemişti, resmim çizdiğim şekildeydi. Delirdiğimi düşündüm. Her şey bir rüyaydı. Üzülmüştüm, küçüklükten beri en çok istediğim şeylerden biri güçlerimin olmasıydı. Yatağıma geri döndüm. Uyuyamayacağımı biliyordum. İçimde bir şeyler eksik gibi hissediyordum. Gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştım.
***
Şaşkınlıkla olanları izliyordu Darkan. 2 gün geriye gitmişlerdi ve olan şeyler eskisinden daha farklı bir şekilde oluyordu. Yine dışarıdaydı, o korkunç mağarada değildi. O halde gölge avcısı da dışarıdaydı ve olanların onunla bir ilgisi vardı. Darkan yıllardır yapmadığı bir şeyi yaptı, oğullarını merak edip nerede olduklarını öğrenmeye çalıştı. Atlantis Kraliyet Mührü'nü eline aldı. Bileğini kesip bir damla kanı mührün mürekkebine karıştırdı. Bir kağıt belirdi ve kağıdın üzerine kanlı mürekkep şekiller çizmeye başlamıştı. Mürekkep yolları çizerken kan da kan bağı bulunan insanları çiziyordu ama bu sefer bir gariplik vardı. Oğullarından sadece birini gösteriyordu ve bu gösterilen yerde sanki ikisi de varmış gibi gösteriyordu. Olanları öğrenmek için oraya ışınlandı.***
Duyduğum sesle kalktım. Işığı açtım, bakındım ama odamda bir şey yoktu. Kapıyı açıp etrafı kolaçan ettim. Yine bir şey bulamadım. Tuhaflıklardan sıkılmıştım ve ışık açık bir şekildeyken yatağımın üzerinde oturmaya başladım. Önümde bir ışık parlaması oldu. Göz bebeklerim küçülmüştü. Şaşkınlıkla ne olacak diye bekliyordum. Karşımda benden muhtemelen en fazla bir yaş büyük bir genç vardı. Gülümsedi.
"Merhaba Emre ve Atakan." Dedi. Bu Atakan'ı çok duymaya başlamıştım. Dur bir dakika. O zaman yaşadığım her şey gerçekti ve avcının bahsettiği gücü kaybetmiştim. Karşımdaki genç bir kaşını kaldırdı. Tekrar konuşmaya başladı.
"Bahsettiğin avcı, gölge avcısı mı?" Dedi. Başımla onayladım.
"Atakan!" Diyerek bağırdı ve omzumu tuttu. Bu çok tanıdık gelmişti.
"Sen, sen gücü nasıl kaybedersin! Atlantis'in prensi olmak için o güce ihtiyacın vardı. Şimdi ceza olarak tahta Emre geçecek. Şimdi benimle gelmelisiniz. İkiniz de." Dedi. Elimi tuttu ve gözlerimi kapamamı söyledi. Işınlanmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Atlantis'in Yükselişi
Fantasy"Bana daha fazlası lazım. Çok daha fazlası..." dedi ve ayağa kalktı. Bulduklarına göre çocuk gücü kullanmıştı. 'Umarım gücünün sınırlarını fark edemeden onun elinden alabilirim.' Diye düşündü. Çünkü fark ederse. Buradan çıkma isteğini bırak, burada...