Bir akşam Andrew ile çok şiddetli ve yaşadığımız binayı çökertecek derecede bir kavga ettik. Kavganın sonucunda Andrew evden ayrıldı ve 2 aya yakın süre zarfında eve dönmedi. Bunca zaman içinde kendimi müziğe adadım ve piyano çalmaya başladım. Notalar aç olan bedenimi doğuruyor. Ruhsuz ruhuma can katıyordu. Kim olduğumu unutuyordum.İnsanlıktan kalma anılarımı görüyordum. Yeniden yalnız kalmıştım. bu beni biraz rahatsız etmeye başlamıştı. Andrew caniliğinin yanında iyi bir arkadaştı, yoldaştı. Türümden tanıdığım ilk ve son varlık olarak kalıcaktı unutmayan beynimin içinde...
Pazartesi sabahı evin kapısı açıldı. Gelen Andrew idi. Yanında baygın olan 15 yaşlarında genç bir kız vardı. Ben ölmüş olduğunu düşünüyordum. Andrew'e dönerek :
"Onu yakmalımıyız? Eğer yakacaksak ben bunu yapabilirim." Andrew suratıma bile bakmadı ve piyanoya doğru yönelerek:
"Yeni bir arkadaş edinmiş gibisin Elanour? " Bu soruya cevap arıyor gibi değildi. Üst kattaki boş misafir odasına götürüp kızı yatırdı. Kız berraklaşıyordu. Morlukları yok oluyordu. Hastalık yarası düşündüğüm yerlerdeki yaraları yok oluyordu. Kız her dakika dahada güzelleşiyordu. Kızıl dalgalı saçları parlıyordu. O saçları geride bırakacak o güzel pembe dudakları dahada pembeleşiyordu. Odada daha gümbürtülü sesler duyulmaya başlanmıştı. 3 defa çarpan çılgın bir kalbin sesleriydi bunlar... İlk defa teklediğinde kızın akciğerleri şişmiş,ikinci defa teklediğinde kız dahada beyazlamış ve üçüncü defa teklediğinde Yataktan düşücek gibi olmuştu. Ardından gözleri açıldı. Her şeyi geride bırakan o mavi gözleri... Andrew'e dönerek:
" O bir yeni doğan öyle değil mi?" Sorarak ona sinirle çıkıştım. O benim soruma yanıt vermeyerek, yeni doğanı selamladı:
" Merhaba küçüğüm ben Andrew Arthur. Senin yaratıcınım." Kendini tanrı sanan bir yaratık nasılda bu kadar derine inebilir. Kızın pembe dudakları aralandı ve sivri dişlerinin arasında bir isim duyuldu:
" Anabeth. Soyadımı ve nerden geldiğimi hatırlayamıyorum efendim." Diyerek Andrew'e kendini sunmuştu. Beni gördüğünde gözlerimiz birbirine kitlendi. Benim insan olmadığımı biliyordu. Yüzü bana tanıdık gibi geliyordu. O anda neler düşündüğünü anlayabiliyordum.Siz kimsiniz,ne oldu bana, nerdeyim ben gibi klasik sorular beyninin içinde dönüp duruyordu. O soruları tek tek cevapladım.
" Öncelikle ismin Elanour. Sen artık bizim türümüzdensin. Sen vampire dönüştürüldün.Andrew ve benim evimdesin." Diyerek tüm sorularını yanıtladım. Andrew bana dönerek:
"Elanour 2 ayda yeteneklerini çok güzel geliştirmişsin." Diyerek sanki benden özür dilemeye çalışıyordu.
" Sen de benden çok çabuk sıkılmışsın Andrew,yeni bir arkadaş yaratmışsın kendine." Bu sözlerim karşısında Anabeth sıkılmış ve utanmış gibiydi. Anabeth'e :
" Anabeth istersen Andrew ile avlanmaya çık ya da Andrew sana yemek kutuları getirsin. Hangisini istersin canım?" Söylediklerimi dikkatlice dinleyen Anabeth Boğazındaki acı yanmayı şimdi fark etti:
" Kan içmem lazım mı? İnsanları nasıl öldürebilirim ki?" Andrew'e yardım edermisin gözleri ile baktı. Yardım isterken çilleri yüzünün her yerinde yeniden çıkar gibiydi.
" Anabeth bu yıl insanlar daha bir tetikte ve korkuyorlar.Ben eve getireyim ve sana beslenmeni öylede öğretebilirim." Derken onun babası gibi olduğunu düşündüğünü duydum.
Odadan ayrıldım ve kendimi piyanomun başında buldum. Notaların arasında kendimi yeniden kaybettim. Andrew sevgilisi ayağına düşücek kadınları aramaya gitti. Anabeth ise kapının arkasından beni izliyordu.Her notaya uyguladığım kuvveti. Her bastığım tuşta çıkan sesi dinliyordu. Çok geçmeden arkadaki büyük yeşil kanapeye oturdu. Ruhumu kaybetmiş gibi çalıyordum onu görmeden sonra yanıma oturdu. Benimle beraber çalmaya başladı. O da biliyormuş piyano çalmasını. Üstünde yıpranmış kıyafetleri vardı. Andrew'in onu neden dönüştürdüğünü sormadım. Anabeth ruhsuzluğun güzel bir şey olduğunu sanıyordu. Piyanoyu ona bıraktım ve içinden gelen bir şekilde çalmaya başladı. Çalarken bana şunları söyledi:
"Bu bizim ailemizin ölüm marşı.Cenazemizde bu ezgi çalınır. Bende eski hayatıma veda ettiğime göre bu marşı çalmıyı hakettim." Düşünceleri benim gibiydi. Ölü bir varlıktık zaten. İstemeyerek Anabeth'e döndüm:
" Ölüm sana verilen yeni bir başlangıcın anahtarıdır. İnsan hatıralarına sahip çıkmalısın Anabeth." diyerek onun yeni hayatına nasıl başlayacağına yardım edeceğime karar verdim.
" Anabeth küçük kardeşim olmasını hep istemişimdir. Sana bildiğim her konuda yardım edeceğim. Her şeyi öğreteceğim." dediğim sırada Andrew içeri 2 kadınla beraber geldi. Biri etki altına alınmış diğeri sarhoştu. Etki altına alınmış olanı Anabeth'e verdi. Ona gösterdi. Anabeth bana doğru baktı ve benden onay bekledi.Kafamı hafifçe salladım. O da kadının boğazına sarıldı ve bedenini besledi. Diğer kadınıda benim için getirmişti.Bende soğuk bedenim ve karanlık ruhumu doyurdum.
Genç kalan bedenlerimiz yüzüne bir çok ülke gezdik. Andrew beni ve Anabeth'i kızları olarak tanıtırdı. Küçük oyunlar oynayarak insanlara aile gibi gözükürdük.Andrew Anabethle olduğu zamanlar kendini insan gibi hissederdi.İnsan kelimesini kullanmayalı uzun zaman olmuştu. Andrew kendini zengin,bekar ve çapkın baba rolüne alıştırmıştı. Biz ise New Orleans 'en büyük ve en gösterişli' evinde tıkılıp kalıyorduk. Andrew her şeye yasak getirmişti. Anabeth sıkılınca piyano çalar,resim yapar ve porselen bebeklerle oynardı. 1903 yılında idik. artık evimize insan çalışan alabiliyorduk. Mary adında 60 yaşlarında kısa boylu ve Maria adında 61 yaşlarında iki kadın hizmetçimiz verdı.Bunun dışında bahçe ile ilgilenen 20 yaşlarında Jack isminde haftanın belirli günleri gelen bir bahçivanımız vardı.Hayatımız sıkıcıydı ama yarın noel arifesiydi.
NOT: Yanlış yazılmış kelimeler olabilir kusura bakmayın :D Bu arada yorum mutlaka yazın!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanour
FantasyHerkesin garip bir yaşantısı vardır. Elanour'da garip bir kız ayrıca acı çeken ve en büyük acıyı yaşayacak bir tipten. Aşkı merak ediyordu. Yaşantısı değişene kadar...