1. BÖLÜM

94 9 0
                                    


|1. Bölüm /Gözyaşı |

 Günlerden cumartesi. Fabrika da her zamanki gibi bir yığın iş vardı fakat bunun dışında ayrı bir telaşa da hakimdi. Hazel'de bu durumun farkında ama sesini çıkarmadan her zaman yaptığı gibi ütüsüne devam ediyordu. Başını saran kesif ağrı sabahtan beri beynini unufak etmiş işine odaklanmasını zorlaştırıyordu. Tabi söz konusu ekmek parası olunca göz ardı ediyordu! Daha doğrusu etmek zorundaydı. Eğer işini bitiremezse müdürlerinden herkesin içinde azar işitmek zorunda kalırdı ve bu istediği en son şeyler arasında bile değildi.

 Çalıştığı fabrika altı katlı, oldukça geniş ve son derece modern makinelerle kaplı bir yerdi. Kendi çalıştığı katta gömlek ve benzeri ürünlerin dikimi yapılıyorken diğer katlar sırasıyla alt giyim, dış giyim gibi bölümlere ayrılarak işleniyordu. Yapılan her iş kusursuz olmalıydı ve gerçekten de oluyordu. Her şey o kadar modern ve düzenliydiki kusursuz olmama gibi bir ihtimal barındırmıyordu. Ve tüm bu güzelliklerin sahibi; Agah TÜRK ülke ülke gezip fabrikalar, atölyeler kuran ve tek kuralı kusursuzluk olan bir adamdı.
O'na ait olan her şey kusursuz olmalıydı!

En azından yanında çalışan kadınlardan duyduğu sadece birkaç şeydi bunlar. Patronunu şimdiye kadar hiç görmemişti o yüzden hakkında duyduklarıyla yetiniyordu. Fazlasına da gerek yoktu. Çalıştığının karşılığını versinler, başka hiçbir şey istemiyordu. Bu hayatta ayakta durabilmesi için çalışması, çok çok çalışması gerekiyordu. Bir ailesi yoktu. Daha doğrusu vardı ama yoktu! Kendini bildi bileli ne anne ne baba sevgisi görmüştü. Tek çocuk olmasına rağmen hep eksik büyümüştü. Belli bir yaşa kadar okula gidebilmiş liseyi bitiremeden iş hayatına atılmak zorunda kalmıştı. 18 yaşına kadar sadece kendine çalışmıştı. Babası kendi maaşıyla karısına bakıyordu ama öz çocuğundan sevgisi de dahil her bir şeyini sakınıyordu. Artık böyle gitmeyeceğini anlayınca 4 sene boyunca biriktirdiği paralarıyla Balat'ta eski püskü bir ev kiralayıp oraya yerleşti. Şuanda o evde yedinci senesiydi. Mahalleden komşular edinmiş kendi halinde yaşıyordu. Tabi o noktaya gelebilmek içinde birçok iş değiştirmişti. Gerek kovulmuş gerekse sırf kadın olduğu için sözlü tacizlere maruz kaldığı için istifa etmek zorunda kalmıştı. Ve sonunda daimi bir iş bulmuştu kendine. Bir senedir burada, Türkoğlu Holdinge bağlı tekstil fabrikasında çalışıyordu. Maaşları takır takır ödeniyor ve böylelikle kirasını da geciktirmeden ödüyordu. O yüzden halinden memnun, işine dört elle sarılmıştı. Burada pek çevre edinmiş sayılmazdı. Dışarıdan sessiz sakin ve oldukça suratsız durduğu için kimse ona yanaşmıyordu. Pek umrunda olduğu da söylenemezdi açıkçası. Ne kadar insan o kadar dertti onun için.

"Hazel! Ütüler bitirdin mi?"

Hemen arkasından gelen müdürünün sesiyle ona dönüp;

"Son gömleği ütülüyorum efendim. Geri kalanını koliler yerleştim bile."

Müdürün onaylayan bakışlarıyla derin bir nefes çekti içine. Ardından yanından gitmesiyle son gömleği de ütüleyip, koliye yerleştirip işini bitirdi. Saate baktığında öğlen olmuştu. Zaten herkes yavaştan yemekhaneye doğru yol almıştı. Hazel'de onlara katılarak hızlı adımlarla bodrum katında yer alan yemekhaneye indi. Şansına en sevdiği yemek olan mercimek çorbası ve köfte patates vardı. Birde olmazsa olmaz mevsim salatası. Gününün güzel geçeceği buradan belliydi. Sıranın kendisine gelmesiyle tabağına her şeyden bol bol alıp boş bir yere oturdu. Öyle diyet yapıp zayıflamaya çalışan kadınlardan olmamıştı hiç. Yapısı gereği zayıf bir insandı zaten. İstediği kadar yesin bünyesi yakıyordu. O yüzden büyük bir açlıkla yemeğine gömülüp aşk yaşamaya başlamıştı bile. Ta ki müdürün hızla yemekhaneye girip "Herkes yemek faslını bitirsin! Yarım saate kalmaz Agah Bey burada olacak. Tüm fabrikayı gezecek. Yemeklerini yiyen çıkıp son kez etrafı toparlasın!" deyip cevap beklemeksizin deyim yerindeyse koşarak çıkıp gitmişti. Bakışları tabağındaki köftelere inerken iç çekmeden edemedi. Halbuki yavaş yavaş, tadını çıkararak yemeyi istiyordu ama olmamıştı. En son 2 ay önce yine burada yemişti köfte ve tadı damağında kalmıştı. El mecbur içi acıya acıya hızla yemeğini bitirip lavaboya gidip kişisel işlerini halledip yerine döndü. 

S O N  BAKIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin