Dağları, ovaları esir alan karakış bu şirin köyü aylar önce terk etmişti. Bahar gelmişti yeşiller içinde, bahar gelmişti daldan dala uçuşan renkli kelebekleriyle. Beyaz çiçeğe bürünen ağaçların dallarında uçuşuyordu arılar o çiçekten, o çiçeğe. Papatyalarla bezenmiş kırlarda otlayan kuzular oradan oraya zıplıyordu. Dağların yamaçlarından nazlı nazlı akan sular, süzülerek köydeki taş köprünün altından geçiyordu. Baharın gelişiyle şenlenmişti kırlar, ovalar; baharın gelişiyle renklenmişti bahçeler ,bağlar. Allı morlu çiçeklerin içinde koşuşturan çocuklar...
***
Saat sabahın yedisiydi. Kahvaltıyı hazır eden Zeliha, Emirhan ve Zeynep'e seslendi. Yatakta doğrulan çocukları yarı uykulu gözlerle, gözlerini ovuşturup esnerken annelerinin, "okula geç kalacaksınız, tez kalkın!" demesiyle yorganı açtılar. Onlar; elini, yüzünü yıkamaya giderken Zeliha yatakları topladı. Emirhan ve Zeynep kahvaltı yaparken, Zeliha küçük saklama kaplarını tahin helvası, peynir ve zeytin ile doldurarak bir poşete kattı. Poşeti Emirhan'ın çantasına yerleştirdi. Her sabah çocuklarının öğle yemeğini hazır ederek, oğlunun çantasına koyardı. Zeynep, sağ elinde tuttuğu tarağı divanda oturan annesine uzatarak sordu: "Anne saçlarımı sen tarar mısın?" Annesi gülümseyerek eliyle dizlerini işaret ettiğinde, önüne oturdu. Tarağı alan Zeliha, kızının omuzlarından ön tarafa dökülen saçlarını iki eliyle arkada topladı. Zeliha yüzüne düşen gülümseme ile kızının gece karası saçlarını nahifçe tarayarak ördü. Emirhan'ın yakalığını sormasıyla, "şimdi getiriyorum oğlum," diyerek elinde tuttuğu tarağı mor renkli yeleğinin cebine koydu. Ayağa kalkarak hızlı adımlarla çamaşır telinde serili yakalığı getirdi. Oğlunun yakalığı takmasına yardımcı oldu. Kızının çantasını tutarak sırtına takınmasına yardımcı olurken, aynı şekilde oğlunun çantasını da sırtına takınmasına yardımcı oldu.
"Güzel kızım, yakışıklı oğlum benim maşAllah size."
Onları her sabah okula götürüp, her akşam okuldan alan İbrahim; bir eliyle oğlu Emirhan'ın, bir eliyle kızı Zeynep'in elinden tutarak avlu kapısından çıkarken, Zeliha peşlerinden onları yolcu etti.
"Allah zihin açıklığı versin."
"Teşekkür ederiz anne," diyen Zeynep'ten sonra; "Teşekkür ederiz anne," dedi Emirhan.
***
Okul çıkışı kardeşi Zeynep'i de sınıfından alarak yola çıkan Emirhan, kardeşiyle aynı anda etrafa bakındı. Her gün onları aynı yerde bekleyen babaları yoktu.
"Babam yok abi!" dedi Zeynep.
"Üzülme kardeşim işi çıkmıştır. Yoksa gelirdi biliyorsun."
"Babamı bekleyecek miyiz abi?"
Bu sorunun cevabını Emirhan da bilmiyordu. Aklından geçen kardeşini de alarak eve gitmekti. "Korkma ben yanındayım Zeynep, gidelim evimize."
Kardeşinin elini tutan Emirhan bir adım attığında, Zeynep'te onunla bir adım attı. Emirhan belli etmese babasının gelmeyişine kaygılanmıştı.
***
Sabah kızı ve oğlunu okula bırakan İbrahim, mantar toplamaya kıra gitmişti. Evine atladığı bir poşet mantarla dönen İbrahim, poşeti mutfağa bırakarak Zeliha'ya öğle yemeğinde kavurmasını söylemişti. Mantarları yumurta ile birlikte kavuran Zeliha sofrayı kurarak İbrahim ile birlikte oturmuştu. İbrahim ile Zeliha, yemekten bir kaç saat sonrası çay içerken fenalaştı. Bu sırada Zeliha'nın, çamaşır yıkamak için avluda yaktığı kaynayan kazanın ateşinden, rüzgârın etkisiyle savrulan bir kıvılcım mutfağın perdesini tutuşturdu. Alevler büyürken dumandan göz gözü görmüyordu. İbrahim'in evinden çıkan ateş ve dumanı gören köy halkı telaş içinde o tarafa doğru koşturdu.