YILLAR SONRA
Akşamın ilerleyen saatleriydi, havada baharın serin esintisi vardı. Üzerinde ince, mavi renk bir gömlekle pencereden bedenine vuran serin esintiye aldırış etmeden, içeceğini yudumluyordu. Bardağı pencerenin pervazına sertçe koydu. Ellerini cebine koyarak öfkeyle bir nefes alıp verdi. Düşünceleri öfkeye dönüşüyordu. Bir insanın kardeşine kötülüğü dokunabilir miydi? Bir insan kardeşine hiç acımaz mıydı? Kızın abisine olan öfkesi, genç kıza acıma hissinden daha ağır basıyordu. Genç kızın abisini bulup bunun hesabını sormak geçiyordu içinden. Belki ona vurmak istiyordu, can acısı nasıl olur öğrensin istiyordu. Birinin canını yakmak bu kadar kolay mı hesap sormak istiyordu. O genç adamın, o kız öz kardeşiydi. Aklını meşgul eden sorularla uğraşırken, arkasında durmuş ona iki kere seslenen Gülfem'i duymadı. Gülfem yaklaşarak omzuna dokundu.
"Emirhan!"
Emirhan yüzünü Gülfem'e döndü. Gözleri öfkeden parlıyordu. "Burda mıydın Gülfem Teyze."
"Seslendim duymadım."
Emirhan sessizce ilerleyerek kanepede yerini aldı. Gülfem anlam veremedi. Dudaklarını büzdü. Peşinden giderek yanına oturdu.
"İyi görünmüyorsun, bi sorun mu var?"
Emirhan iki elini kafasının arkasında birleştirerek kanepeye sırtını yasladı. Birkaç saniye sonra ellerini çözerek dik oturdu.
"Genç bir kız henüz on beş yaşında. Liseye bu yıl başlamış. Bu kızın bir abisi var. Bırak abi olmayı insan olamamış. Bu adamın borcu var. Kumar borcu, içki borcu ne ararsan. Adam borcunu ödemek için kardeşini orta yaşlarda işsiz boşanmış bir adamla evlendirmek istiyor. Kız kardeşi istememiş, karşı çıkmış, okulum var demiş. Fakat abisi kızın ağzından evet kelimesini duyana kadar huzur vermemiş. Şiddete başvurmuş. Bunlar da yetmezmiş gibi kızı zorla adamın evine götürmeye kalkmış, üstelikte götürürken yerlerde sürüklemiş. Adamın kapısının önüne bırakmış. Evin burası sakın geri dönme demiş. Kardeşine hakaret etmiş gözdağı vermiş." Emirhan şakaklarını bastırdı. Stresten başı ağrıyordu.
Gülfem hafifçe Emirhan'ın sırtına dokundu. "Herkesin bir derdi var, dertsiz insan yok."
"Ağrı kesici getirebilir misin Gülfem Teyze."
"Sakin ol, stres olma henüz yolun başında bir avukatsın. Dur bakalım kim bilir nelerle karşılaşacaksın."
Gülfem ona ilaç getirmek için mutfağa giderken, o pencereye giderek, ellerini pervaza koydu. Avukatlık stajının bitmesine sayılı zaman kalmıştı. Aylar sonra avukat olacaktı. Yıllar öncesini hatırladı. Kardeşin avukat olacak bu sözü hiç unutmadı. Yuvaya gelen kadın öyle demişti. Şimdi Zeynep Hukuk Fakültesi öğrencisi miydi? diye kendi kendine sorarken içini sevinç kaplıyordu. Hep hayal kurdu. Kendini Zeynep ile cübbe giymiş adliyede birlikte yürürken hayal ettiğinde gülüyordu. Yıllardır bu anı bekliyordu. Kendi ayakları üzerinde duracak, kendi parasını kazanacak yaşa geldiğinde kardeşini bulup onunla yaşayacaktı. Şimdi hayallerini gerçekleştirme zamanı gelmişti. Sırtını pencere çevrip yasladı. Kendi kendine gülüyordu. İlacını getiren Gülfem garipsedi.
"Az önce bıraktığımda sinir küpüydün, şimdi gülüyorsun."
"Yok bişey Gülfem Teyze," diyerek Gülfem'in omzunu sıvazladı."
"Emin misin?"
"Eminim Gülfem Teyze."
Gülfem bir tepsi içinde getirdiği bir bardak su ve bir adet ağrı kesiciyi koyduğu komidinin üzerinden alarak kanepenin önünde duran sehpaya bıraktı. "Şifa olsun."