Sabah sabah yine o kahve tonlu gözlerimi güzelim bir sabaha açıp yatağımda doğruldum.Bugün Yeniçeri Üniversitesin de ilk günümdü.
Bu yüzden azda olsa içimde birazcık heyecan vardı.
Zaten bugün bir tuhaflık olmuştu ilk defa alarımndan önce kalkmıştım ve bu bir kıyamet alamentlerinden birisiydi sanırım.Biraz daha oturduğum yerden kalkmayıp etrafımdaki sesleri dinlemeye başladım.
Artık seslere odaklandığımda penceremin kenarındaki cıvıl cıvıl öten kuşu rahatlıkla duyabiliyordum.
Ardından ise onun yanına konan bir diğerki kuşun sesini.Benim en sevdiğim hayvanlardan birisi idi kuş.
Bence kuş hayatın rengini ve mutluluğunu anlatıyor onlar kadar neşeli bir varlık ancak zaten bu kadar masum ve güzel olabilirlerdi.Ama benim bütün kurduğum bu düşünceler annemin beni çağırması ile son bulmuştu. Tabi nolsun kadın haklı sonuçta.
Hemen oturduğum yerden kalarak lavoboya gittim ve ellerim ile yüzümü yıkayarak lavobodan çıktım.
Tam lavobonun karşında olan morlu ve sarılı olan dolabıma gelerek bir siyah yırtık şort ve üzerime de gri askılı buluz alarak giyindim. Ardından ise yine dolabımın renkleri ile uygun olan makyaj masama geçerek oturdum.
Aslında doğru söylemek gerekirse pek makyaj yapmayı sevmeyen insanlardanım. Ama ne olur ne olmaz diye aynanın yanında duran kapatıcıyı alarak hafif bir şekilde yüzüme uyguladım. Ardından ise renksiz bit nemlendirici ve rumel alıp sürdüm ve saçlarımı da maşa ile biraz dalgalandırdıktan sonra odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya indim.
Merdivenlerden inerken annemin ise mutfakta birşeyler hazırladığını gördüm. Hızlı adımlar ile onun yanına vararak yanağından güzelce öptüm ve biraz hazır olan masaya oturarak birşeyler atıştırmaya başladım.
Tam elimi bardağa uzatacakken annem gülümseyerek önüme krepleri koydu ve oda beni öpüp tam karşımdaki sandalyeye oturdu.
Ben annemin leziz kreplerinden yerken bir anda aklıma babam geldi. Acaba benim babam kimdi ki? Onu daha önce hiç görmemiştim çünkü ben doğduktan 1 ay sonra trafik kazasında ölmüştü. Çok zordu ya babasız olmak inanki çok güzel onun şefkati ile uyanıp hayata başlamak.
Ama o yok ve asla olmayacak.Aklıma gelen anılar ile gözümün dolduğunu fatk edip hemen anneme çaktırmadan dolan gözlerimi dikkatlice sildim. Tamam annem bana babamın şefkatini aratmamış olabilir ama bu babamı özlememi asla değiştirmeyecek.
Hemen yerimden kalkıp anmeme elelrine sağlık dedikten sonra kanepede olan çantamı alıp kapının yanına oturudum ve siyah sporlarımı giyip evden çıktım.
Evet daha öncede söylemiştim bugün üniversitemin ilk günü ve git gide heyecanım artıyor. Acaba orası nasıl biryer? Arkadaşım olacak mı? Beni sevecekler mi? Ve daha nice saçma sorular.
Biraz daha yürüdükten sonra elime telefonumu alıp ingilizce bir şarkı açtım ve kulaklığımı da kulağıma takarak boş sokaklarda ilerlemeye başladım.
Cidden neden bu kadar boştu ki burası? Nerneyse birazdan ana caddye geçerim zaten.İnsanların bu sokakta dolaşmamasını gerçekten şimdi anlıyorum.
Çünkü sabah olduğu halde etraf biraz karanlık ve heryerde yıkılmış, yakılmış boş eski kulübeler. Kulübelerin önünde bile olan küçük paslanmış çiftler, onlar bile yıkılmış. Hayır anlamıyorum yani dertleri ne bunların?Ben böyle düşünürken birden izlediğim hissine kapılıp hızlı bir şekilde arkamı döndüm. Gördüğüm manazaraya bakarsak ortalıkta hiç kimse yoktu ama buna pek inanasımda yok. Sonuçta sokak çok sessiz, korkunç ve ürpertici.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü
FantasySihirli olduğunu dahi bilmediğim bir çardağa oturduğumda uyku isteğimin üzerine yenik düştüm ve gözlerimi kapadım. Bence gerisini okuyun ve öğrenin...