0.7

44 4 0
                                    


O kadar çok anlamlarını bilmediğim kelime vardı ki sadece içlerinden birisi dikkatimi çekti.

Aden: kutsal kitaplara göre yeryüzü cenneti.

Demek ki anlamı buymuş, aslında haksız da sayılmazlar. Yani bu kadar güzel ve görkemli bir yere ancak bu yakışırdı zaten.

Birkaç sayfa daha çevirdiğimde bu sefer Aden Ütopyasının geçmişini gördüm ve okumaya başladım.

Aden Ütopyası yaklaşık 1000 sene önce buranın kurucusu M.r Aduya tarafından kurulmuştur.

Oha ln benim 50 yaşlarında sandığım adam 1000 sene önce burayı kurmuş, demek oluyor ki ozaman adam 1000 yaşından fazla. O zaman kesin çok bilge bir insandır.

Hala devamında birşeyler yazsada orayı okumayıp sayfaları çevirmeye devam ettim. Yaklaşık beş sayfa çevirdikten sonra karşıma bir resim çıktı.

Mor renkli bir eski süpürgenin üzerinde yaklaşık 70 yaşlarında çok çirkin bir kadın vardı. Tam burnunun kenarında ise baş parmağının tırnağı kadar bir et ben vardı ve iğrençti. Kaslarının arası ise orman gibi olmuştu. Ama o resmi boş verip altında yazarları okumaya başladım.

Resimde gördüğünüz kişi, cadıların kraliçesi olmakla beraber oranın kurucusu olan Torkya dır. Bu cadı Aden Ütopyasına 2975 yılında 3 mn luk ordusu ile savaş açacaktır. Güçleri saymakla bitmeyen Torkya yı hiç kimse yenemez. Ama onu yenebilmeniz için sadece iki seçenek var. 1. Olarak Güçler Kitabı. 2. Olarak ise iki büyücünün arasında geçen saf aşk. Ancak onu bu iki şey ile yenebilirsiniz. Güçler kitabı ise yaklaşık 758 sene önce M.r Aduya tarafından bir yere saklanmıştır.

Ben bu yazanları ağzım (o) şeklinde okurken M.r Aduya nın hala o kitabı neden sağladığını anlamamıştım. O bilmiyormuymuş ki o Torkya yı güçler kitabı ile yeneceğimizi?

Kesinlikle M.r Aduya ile konuşup o güçler kitabını bulmanız lazım. Ama ondan önce iyice güçlenip kendi elemetimi bulmam lazım zaten bugün okul çıkışı herkesin hayvanı belli olacak. Birde onu beklemem lazım.

Ben kendi kafamda bir sürü senaryo kurarken hocanın anlattıklarını dinlemeyi unuttum, sadece ufak tepek birşeyler var aklımda.

Şimdi ise ya yanımda oturan Katarina bakıp yaptıklarını inceliyorum. O ise bir kitabı elinde tuttuğu kırmızı dolma kalemi ile yazılar yazıyordu. O sırada gözüm onun bileğine kaydığında üzerinde göz kısımları boş kalan içi renksiz kafatası gördüm.

Çok değişikti aslında kafatası yada bana öyle geliyor. Kim bilir?

Ben hala ona bakmaya devam ederken zilin çaldığını daha yeni fark ediyordum. Herkes sınıftan bir bir çıkarken bende en arkadan siyah pelerinimin kapşonunu kafama takmış ve çantamı da elime almış tıpkı bir azrail gibi hissediyordum kendimi.

Tam kapıya vardığımda ise beni otada bekleyen Batu yu gördüm. Yanına vardığımda yine o kapşonunu kafasına takmış beni öylece bekliyordu. Yanına vardığımda ise elimi omzuna koyup ben geldim dedim. Sonra o benim onun omzuna koyduğum elimi alıp indirdiğinde rahatsız olduğunu anladım ama sesimi çıkaramadım. Çıkartamamda zaten haklı sonuçta.

Yine elimi tuttuğunda ışınlanacağımızı anlayıp gözlerimi yumdum ve yine aç dediğinde açtım.

Gözlerimi açtığımda heryerin yemyeşil çimenlerle ve papatyalarla dolu olduğunu gördüm. O kadar çok sevinmişken bu sevincimi Batu nun sesi böldü.

Bir anda neresinden çıkardığını bilmediğim bir kılıç çıkartıp elime tutuşturdu. Kılıcı elime alıp incelendiğimde tuttuğum sapının tamamen saf meşe palamutundan ve kılıcın keskin yanında komple gümüş olup üzerinde bilmediğim bir dil ile yazı yazıldığını gördüm. Ama onu takmayıp göz ucuyla Batu ya baktım.

Oda elinin birisiyle kılıcını tutup inceliyordu.

Sonra elini kılıçtan çekip bana doğru bir adım attı ve kılıcını havaya kaldırarak bana doğru tuttu.

'Şimdiki dersimiz dövüş dersi ve bunu sana ben öğreteceğim.'
Diyerek atladı yine çok bilmiş gibi.

Bende kılıcımı ona doğru tutup, 'hadi başlayalım.' Dedim.

İkimizde birer adım geriye gidip, birbirimizi kılıçlarımızla selamladık.
Birbirimize bakarak etrafımızda dönerken kendimi bir an güreşecekmişim gibi hissettim ama karşımdan Batu nun bana doğru kılıcıyla saldırdığını görünce hemen kendimi geriye çekip belimi büktüm ve saldırının boşa gitmesini sağladım.

O bu esnekliğime şaşırmış olacak ki, o beklerken bu seferki hamleyide ben yaptım. İlk önce diğerki tarafına kılıcı gönderir gibi yaptım ama asıl amacım arkasına geçip boynuna kılıç dayamaktı.

O benim hamlemi anlamamış olacak ki yüzünde bir sırıtış ile yine bilmişlik sağladı.

Tam herşey yolunda giderken birden gözlerimin önü 5 sn kararı verdi. İlk başta biryer göremesemde sonradan kendime gelip dengemi sağladım ve arkasına geçip kılıcı boğazına tuttum tabi oda mal gibi ortada kaldı.

Bir süre öylece durduktan sonra sol dirseği ile karnıma bir tane geçirdi.

Dirseği karnıma ani bir şekilde geçirdiği için çok büyük bir acı ile elimdeki kılıcı yere düşürüp karnımı tuttum. Öyle bir acı inmişti ki karnıma tarif etmek okadar zordu ki.

Zaten bu acıya daha fazla dayanamayarak dizlerimin üzerinde yere çöktüm.

Bana hala ayakta sırıtarak bakan Batu nun sırıtışı yüzünden yavaş yavaş solarken yerine hüzün dolu bakışlar inmişti.

O hala bana öyle bakarken bende iki büklüm olmuştum.

Oda hemen ani bir şekilde kafasındaki kapşonunu çıkartıp benim yanıma diz çöktü ve elini karnımın üstüne koyarak gözlerini kapattı ve içinden sadece dudaklarını kıpratarak birşeyler söyleyip beklemeye başladı.

Benim acım ağır ağır geçerken içime bir rahatlama çöktü.

Batu da biraz sonra gözlerini açıp bana bakmaya başladı ama bu yaptığı çok yanlıştı bu sadece bir dövüştü ve bana bunu yapmaya hakkı yoktu.

Ben bunları düşünürken kapşonunu  açtığı için ilk defa yüzünü görmüştüm. Bembeyaz bir teninin üzerinde kiraz rengi dudakları, o incecik kalem gibi kaşı ve açık kumral olan dalgalı saçları gerçekten çok egzotik bir havası var.

Allah ım yine neye daldım ben ya.


Son BüyücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin