0.6

48 5 0
                                    


Oturma odasının en arka kısmında duşarıya çıkan bir kapı görünce adımlarımı o kapıya yönlendirip oraya gittim.

Kapının önüne vardığımda kulpunu hızlı bir şekilde açıp kapıdan dışarıya çıktım. Burasıda tahmin ettiğim gibi terastı. Çok büyük olamamakla beraber yinede idal bir boyda bence. Terasın etrafı ise benim boyumdan biraz daha kısa  olmakla beraber beyaz demilerle çevriliydi. Yine en köşede ise bir amsa ve iki krem renginde koltuk vardı, yanlarında ise saksı saksı çiçekler. Bu arada beyaz demirlerin etrafında ise sarmaşıklar var ama bu benim dışarıyı görmeme engel olmuyor tabikide. Aksine daha egzotik bir hava katıyor bence.

Elimdeki kahvemle berber o krem rengindeki koltuklardan birine ilerleyip oturdum, tabikide buda diğerki koltuklar kadar rahattı.

Terasta esen hafif rüzgarla saçlarım dalgalanırken bu benim çok hoşuma gidiyordu. Rüzgarın her çarpması ile huylanıylanmam kat kat artıyordu.

Güneş kendini belli etmekten çıkmış ve iyice yükselemeye başlamıştı. Ben ise  güneşin doğuşunu izlerken bir yandanda yaptığım kahveyi yudumluyordum. Cidden güneşin doğuşunu ve batışını izlemek bence herşeyden daha güzel.

Ben hala izlemeye devam ederken keyfim yarıda bölündü ve telefonum çaldı. Bu saatte kim arardı ki?

Telefonu arka cebimden çıkartıp arayana baktığımda Batu yazısını görmeyi tabikide beklemiyordum.

Bunu ben kaydetmedim ama, telefonda kaydetmeyeceğine göre bu %100 Batu nun işi. Off Batu of.

Telfonu artık bekletmeyip kulağıma tuttuğumda çocuk bana sinirli bir tavırla söylenmeye başladı.

"Neden iki saatir açmıyon bu telefonu ya. Ağaç oldum bekleye bekleye."

Aslında şeytan diyorki kapat yüzüne arayıp dursun. Aslında yapsam mı ki?

Yok ln bu beni çiğ çiğ yer yoksa en iyisi dediklerini dinlemek.

"15 dk hazırlan ve kapının önüne in birazdan dersler başlicak. Bu arada çalışma masasının üstünde duran kitaplarını ve gözlüğünü almayı unutma."

Ay hizmetçin var sanki, yağdır emri sen bana. Orangutan suratlı yaratık.

'Tamam.' Diye kısa bir cevap verip telefonu yüzüne kapattım ve hızlıca kahvemi içip odama gittim.

Odama geldiğimde dolabımın kapısını açıp içinden bir kotumu ve kırmızı bir uzunkollu trikomu çıkartıp üzerime giyindim. Altınada beyazlı, kırmızılı sporumu giyip kombinimi tamamladım.

Son olarak ise birkaç takı taktım ve saçlarımı düzleştirip odadan çıktım.

Çalışma odasına geldiğimde elimde olan siyah sırt çantamın içine masada bulduğum ne varsa doldurdum son olarak ise çıkmadan gözlüğü almayı ihmal etmedim.

Bütün heryerin ışıklarını kapattıktan sonra tam koridorun ortasında bulunan siyah demir kapıdan kendimi dışarıya attım.

Bunun normal çıkış kapısının olmadığını anlayıp beyaz merdivenlerden ikili ikili inmeye başladım. Sonunda merdivenler bittiğinde kendimi dış kapıya zor atabilmiştim. Bu kapıda deminki kapı gibi olup sadece biraz daha büyük ve ağırdı, çünkü açmakta bayağı bir zorlandım.

Ama kapıyı açtığımda yine o siyah pelerini ni giymiş yüzü karanlıklar içinde kalan Batu yu gördüm. Herzaman bunu giymek zorunda mı ya?

Ben hala kapıyı kapatmadan öyle beklerken Batu bir anda kolumdan tutup çekti ve kapıyı da kapatınca ilerlemeye başladık.

O hala benim kollumdan tutarken hızlı bir manevra yaptım ve kolumu kurtararak ilerlemeye başladım.

Biraz ilerledikten sonra Batu benim elimi tutarak 'Gözlerini kapat' dedi. Sanırım yine ışınlanacaktık. Bende gözlerimi kapatıp onun birşeyler demesini bekledim.
'Gözlerini açabilirsin.' Ve sos te geldikten sonra gözlerimi açtım. Yine dünkü gördüğüm okul bahçesinin önündeydik. Yine yaptığım gibi Batu nun elinden elimi çekip kollarımı çiçek yaptım ve beklemeye başladım. O sırada Batu elinde tuttuğunu yeni fark ettiğim siyah pelerini bana verdi ve zorla üzerimi giydirttirdi.

Şöyle bir etrafa bakıp göz gezdirdiğimde yine bir sürü kişinin burada toplandığını gördüm ve hepsinin yanında da onlara yardım eden birileri var, aynı bana Batu nun yardım ettiği gibi. Etrafta birazda ses olsa birden bütün sesler kesildi. Kafamı kaldırıp bunun sebebine baktığımda ise okulun önünde yaklaşık 50 yaşlarında birisinin olduğunu gördüm. Sanırım bu büyücülerin, sihirbazların başı.

Adam konuşmaya başlayınca bende dikkatimi ona vererek dinlemeye başladım.

'Merhaba arkadaşlar ben bu okulun sahibi ve sizin müdürünüz M.r Aduya.
Yeni gelenler için bir duyurularım olacak, evet bu sene buraya yaklaşık 300 yeni öğrenci geldi. Hepinize bol şanslar. Ama şunuda söylemekte fayda var ilk önce sizin hayvan arkadaşınızı belirleyeceğiz. Şimdi bu nasıl olur diyorsunuzdur. Her elementin binlerce koruması vardır. Ve bu hayvanlar ise size yardımda bulunacak.
Bu arada son birşey daha siz hayvanları değil hayvanlar sizi seçecek. Diyeceklerim bu kadar dinlediğiniz için teşekkürler.'

Sözleri bittikten sonra bizim karşınızdan çekilip pelerinini etrafında çevirdi ve yok oldu.

Asya seninde öğrenmen lazım bunu. Ona göre iyi dinle dersleri felan.

Haklısın iç ses.

İç ses ile konuşmam bittikten sonra Batu ya dönüp napıcağız diye sordum oda benim ellerimi tutunca yine gözlerimi kapatnak zorunda kaldım, ama giderken yanlışlıkla hafiften gözlerimi açtım. Böyle bembeyaz biryerdi başka hiçbirşey yok.

Sonra gözlerimi hızlıca geri yumdum.

Batu nun gözlerini açabilirsin sesini duyunca hızlıca gözlerimi açıp etrafıma baktım. Daha deminki beyazlıktan hiçbir eser yoktu ve bir sınıftaydık. Etrafıma baktığımda pek kimsenin olmadığını görüp ellerimi Batu dan çektim ve hızlıca bir sıraya gidip oturudum.

Yavaş yavaş bütün sınıf dolarken benim yanımada bir kız gelip oturmuştu. Sanırım benim yaşlarımda yada bir, iki yaş büyük olması lazım.

Kızı anlatmaya gelirsek tam gözlerinin biraz üstünde biten kakülü ve kızıl saçları var. Yüzünde hafif çil olması ona ayrı bir hava veriyordu. Gözleri ise benimkinden kat ve kat daha güzel olmak üzere çok koyu olamayacak şekilde değişik bir yeşil.

Ben gözlerimi kıza daldırmış onu incelerken kızın hiç bana seslendiğini duymadım.

'Merhaba ben Katarina tanışmak ister misin?'

Bunu söylerken o kadar masum ve güzel söylemişti ki hayır demek imkansızdı bence. Bende ona aynı sevimli halimle elimi uzatarak,

'Merhaba bende Asya tanıştığımıza memnun oldum.'

Oda aynı şekilde elimi tutarak,

'İsmin güzelmiş.' Deyip kestirip attı.

Bende tam ağzımı açmış cevap vercekken sınıfa hocamız sandığım mini etekli bir kadın girince hep beraber ayağa kalktık. Sınıfa giren hoca bize kendini tanıttıktan sonra tarih hocası olduğunu anladık be çantalarımızdan tarih kitabını ve bir kaç kalemi çıkartıp sıranın üzerine koyduk. Ben teker teker sayfayı çevirirken bazı anlamlarını bilmediğim kelimeler dikkatimi çekti ve okumaya başladım.

Son BüyücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin