5

649 30 14
                                    

Onlar afiyetle yavru civcivleri yerken ben mutfağın köşesine gitmiş kollarımı bağlamış, sırtımı da duvara yaslamış onlara ölümcül bakışlarımdan atıyordum. Bildiğin caniydiler! Nasıl da yiyorlardı, belki de o yedikleri yumurta; tatlı- sevimli - tombul bir civciv olacaktı? Ama kimin umurunda ki! "Enişte iyi ki geldin, gelmesen Beril ablam beni öldürecekti, zor kaçtım elinden."

Bak hâlâ abla diyor!

Bana dönen Sarp'ın gözlerine aldırmadan, mutfağın köşesindeki pufa oturup ayak ayak üstüne attım. Üstteki ayağımı sinirle sallarken bu kızı nasıl olupta ardımda hiç iz bırakmadan öldürebileceğimi düşünüyordum. Hem bana abla dediği, hemde enişte ayağına Sarp'a kaydığı için onu güzelce benzetmeliydim.~ Ah Sarp gelmeseydi de, elimden kurtulsaydın~ Bende de şans olsa Jenifer lowrens olarak doğardım zaten. Kapıyı açar açmaz kendini Sarp'ın kollarına atması da cabasıydı! Bir insan sevimsiz olurda bu kadar mı olur? Hayır yani, madem yavşayacaksın niye enişte diyorsun zalımın kızı? O kadar sinir olmuştum ki az sonra kulaklarımdan buhar çıkacak, eski trenlerin çıkardığı seslerden çıkaracaktım.

"Sen hala doymadın mı? Evi yedin!" diye çemkirdiğimde odak noktam hala tıkınmakta olan Sarp'tı. Sarp çatık kaşlarla bana döndüğünde ağzındaki lokmayı yutmakla uğraşıyordu. Mutfağı Ceyda'nın sesi doldurdu, ikimizde ona baktık. "Cilve yapıyor işte enişte,ben sizi yerim yaa.." zoraki zoraki gülerken kaşlarımı kaldırdım ve işaret parmağımla hâlâ dolu olan ağzını gösterdim. "Bizi yiyeceğin belli zaten, biraz daha yersen patlayacaksın." dediklerimle yemek boğazına kaçınca öksürmeye başladı.

Oh olsun, Sarp'a yavşamaz mısın! Allah ta işte böyle sopasını indirir başına başına.

"Sana ne Beril, dayımın malı değil mi? İstediğim kadar yerim, sen kendine bak, biraz daha yemezsen çubuk olmaktan çıkıp kürdana döneceksin." dediği şey dudağımın kenarını kıvırttı. Eskiden biraz...miniminnacık...birazcık tombuldum. Tamaaam, belki biraz fazla tombuldum. Ama sonra bütün kilolarımı vermiştim. Daha göze hitap eden biri olmuştum. Mesela Almanya'da sürekli görüşme teklifleri almıştım ama hiç birini istememiştim. Bilmem...saçma gelmişlerdi hepsi.

"Sense biraz daha yersen fok balığı olmaktan çıkıp balina olacaksın! Bu kez tümden evde kalacaksın, Ceyda kardeşcim." son kelimeye özellikle bastırdığımda elindeki çatalı masaya bırakıp dudağını büzerek Sarp'a baktı ve cırladı. "Ben kilolu muyum enişteeee?" yavru kediler gibi bakmaya uğraşıyordu ama burdan sahibine dil çıkaran hevesli bir Köpek gibi duruyordu. Yani tıpkı Flash gibi. Sahibine bak sevimsiz çirkin köpeğini al işte!

"Yok, ne alakası var..hem erkekler balık etli kızları daha çok sever." Sarp konuşup ardından Ceyda'ya göz kırpınca tepemin tası iyiden iyiye atmıştı. Resmen ona şansın var diyordu. Tamam belki Ceyda'nın kilosunu abartmış olabilirdim ama hak etmişti. Bu bana abla demesinin intikamıydı. Sarpamı kalmıştı onu teselli etmek hem?

Ayağa kalkıp homurdanarak kapıya ilerlemeye başladım. "Nereye? Annem nişan hakkında konuşmanız lazım dedi.Kapımızı çalan İki üç tane organizasyon şirketi var. Hangisini istersen o hazırlayacakmış alanı."

"Allah'ıııım çok heyecanlı! Ben de yardım edeyim mi size?"

Elimi belime koyup seri seri nefesler aldım. Gözlerimi devirdim ve cevap verdim. "Pekiii, Sana Ceyda yardımcı olsun, onun zevkine güveniyorum. Bende Flash'ı parka götüreyim. Nasıl fikir?" Sarp'ın gözleri bir bende bir de benim sevimsiz kuzenimde dolandı. Ardından nefes aldı ve elini saçlarından geçirip saçlarını karıştırarak. "Peki, sen nasıl istiyorsan öyle olsun o zaman." dedi. Kaşlarım beklemediğim yanıtla göz hizama indi. Az önce bana adam akıllı cevap mı vermişti, yoksa ben mi yanlış duymuştum? Gözlerimi kırpıştırdım. Evet öyle olmuştu. Yeşile çalan gözlerimi Ceyda'da gezdirdim. Oha! Bu sevimsiz kuzenle yalnız kalmak için mi bana böyle davranıyordu? Kırılan gururumla başımı salladım. Bozulduğumu belli etmemek için gülümsedim. "İyi eğlenceler." ardından mutfaktan çıkıp salonda olduğunu düşündüğüm Flash'ın yanına adımladım. Bide bu pembe giydirilmiş, tüyleri taranmış köpekle parka gidecektim! Bildiğin kendi topuğuma sıkmıştım. Salaktım işte! Ben gidip uyuyucam demek bu kadar mı zordu? Şuan Ceyda yüzünden yarım bırakılan uykuma geri dönmek, bu günü hiç yaşanmamış saymak istiyordum.

Flash'ın kırmızı tasmasını takıp kapıya yürüttüm. Bu köpek erkekti ve üzerine inatla pembe süs giysisi giydiriliyordu. Köpek çoklu karakter bozukluğu falan yaşamazsa benim adım da Beril değildi. Hayvanın yerinde olsam depresyona girer kendimi evin balkonundan atardım. Zavallıya Allah bir kucak dolusu sabır vermişti her halde. Hem bu giysileri hemde şu sevimsiz sahibi hakedecek ne yapmıştı kim bilir?

Komşunun kız köpeklerine asılıp ortalığa bir sürü sahipsiz çocuk falan bırakmış olmasın?dedi iç sesim anında. Olabilirdi. Köpeğin hal ve hareketlerini sevmiyordum zaten, kedi gibi miyavlamasına çok az kalmıştı.

Flash'ın haline yana yana apartmandan çıktığımda soğuk bir hava vardı etrafta. Üzerime hırka almadığıma bin pişman olmuştum ama burada donarda dokuz kat yukarı çıkıp o montu almazdım. Dooookuuuuuz kat çıkmak için çok üşengeçtim. Uyurken çişim gelsede kalkıp işimi halletmez uykuma devam eder, sabah tek bir seferde hallederdim. Dolayısıyla aynı odada ki banyoya gitmeye üşenen birini asla ama asla dokuz kat yukarı çıkaramazdınız.

Titreyerek sitenin ortasında ki çocuk parkına yürümeye başladım. Köpek kendi evinden çok bizim evde olduğu için yolu kendi kendine gidiyor, ben sadece peşinden yürüyordum. Sahibi saolsun, bizim evden çıktığı var mı ki?

Oksijen havasını ciğerlerime stoklarken, parka girip boş banklardan birine oturdum. Park sitenin görmeye alışkın olduğum çocuklarını ağırlıyordu. Zaten pekte kimse yoktu. İki üç çocuk park alanında koşuyor, kenarda anneleri yada babaları bekliyordu. Park bile bu saatte sessizdi. Ben hiç bir zaman sessiz olmayı becerememiştim. Çocukluğumda bile bir yolunu bulur huysuzlanırdım. Tabi bir de paniklik meselesi vardı. Olağan dışı, beklemediğim durumlarda paniğe kapılır dilimin varlığını unutarak kekelerdim. Kekeleme karşıdakine panik olduğunu hissettirmek gibi bişey olduğu için kekelemekten nefret ediyordum. Hiç bir zaman duygularını saklayabilen, yüzüne maske takabilen biri olmamıştım. Ne hissediyorsam saklayamaz istemeden de olsa karşımdakine de hissettirirdim.

Dirseğimi bacağıma bırakıp çenemle elimi birleştirdim, her ne kadar sessiz duramasam da sessizliği, sakinliği seviyordum. Huzur kokuyordu.

Sarp'a ettiğim saçma evlenme teklifinden sonra huzuru fazlasıyla arar olmuştum bu yüzden doğum günümden sonra hep bu parka gelir, biraz huzur bulurdum. Pekte kaçabildiğim söylenemezdi. Ne de olsa rezil olduğum çocukluk aşkımla farklı apartmanlarda olsa da aynı sitede oturuyorduk ve bu beni hep diken üstünde yaşatmıştı.

Bir köşeyi dönüpte Sarp'la burun buruna gelirim korkusuyla babama yalvarmış beni teyzemlerin yanına göndermeye razı etmiştim. Sarp beni aşka küstürmüştü, Aşkla korkutmuştu ve aşktan utandırmıştı. Ayaklarımın yerden kesilmesini özlüyordum bazen. Almanya'da benden bir şans isteyen arkadaşlarıma o şansı veremememin nedeni de galiba aşktan utanmamdı. Yine kendimi kaybedip rezil olurum hissi beni yavaş yavaş dibe çekmişti. Korkutmuştu. Kimseyi de bu yüzden sevememiştim. Ya o sevdiğim de tıpkı Sarp gibi halime gülerse ne yapardım? Bu kez nereye kaçardım?

Nefes alıp başımı tasmanın ucunda olması gereken Flash'a çevirdim. Tasmanın ucunda pembe giysili tuhaf köpeği bulamayınca gözlerim kocaman açıldı. Başımı kaldırıp gözlerimi flash'tan hiç bir iz barındırmayan parkta gezdirdim, sessiz bir küfür mırıldanarak oturduğum bankta ayağa kalktım.

"Hah, bir bu eksikti."
***
Tmm bu bölümde sınırı azaltıyorum. 100 oy 200 yorum sonra görüşürüz

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 01, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Zamansız AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin