Five

838 92 72
                                    

O kadar çok sensizlik var ki
Hangi biriyle başa çıksam olmadı

Anıl Emre Daldal - Bir Yerde

Dolabımı açtığımda ilk gözüme çarpan yeşil sweati ve siyah pantolonu hızlıca alıp giyindim. İki gündür evi yerleştirmekle uğraşmıştım ve oldukça yorulmuşum ama neyse ki halletmiştim. Bu yerleşme işleri o kadar zordu ki gerçekten... Dün gece yorgun yattığım için bu sabah kalkamamıştım. Evet, öğleden önceki dersler gerçekten de zorluyordu.

Saçımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. Rimel ile ten rengime uyacak bir ruj sürdüm, daha fazlası için zamanım yoktu. Hoş, zamanım olsa bile fazla makyajı sevmezdim. Bu yeterliydi benim için. Çantamı, ceketimi ve telefonumu alıp kendimi dışarı attım. Asansörün daha üst katlarda olduğunu gördüğümde sinirle ofladım ve hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim.

"Geç kalmasam yeridir." diye söylendim kendi kendime. Apartman kapısını açıp dışarı çıktığımda hava önce yüzüme çarptı. Daha sonra karşı binadan çıkan kadını görmemle beraber olduğum yerde kalakaldım. Bengi.

Egemen'in ablası. Bengi.

O da beni görmüştü. Gözleri üstümde geziniyordu. Şu an burada olmam imkânsızmış gibi bakıyordu bana. O bana bakarken ne yapacağımı bilemedim. Olduğum yerde kaskatı kesilmiştim ve gözlerimiz birbirimizden ayrılmıyordu. Kaşları çatıldığında buna hiç bir şekilde dayanamadım ve hızlıca yönümü sola çevirerek oradan uzaklaşmaya başladım. Ardımdan seslenmedi ya da peşime düşmedi. Sadece şok olmuştu. Eh tabii ki aynı zaman da ben de şok olmuştum. Birden bire onunla karşılaşmak sinirimi bozmuştu.

Bengi, Egemen'e son derece düşkündü. Burada olduğumu ona söyleyip söylemeyeceğini kestiremiyordum. Haber vermek isteyebilirdi evet, ama bu Egemen için zor bir durum olabilirdi - ki bence zordu da. Ona zarar vermiştim. Bengi belki de ben yokmuşum gibi davranırdı.

Kafamı boşaltmaya çabalasam da olmuyordu çünkü o an zihnime kazınmıştı. Otobüs durağına vardığımda sağ ayağımı yere hafifçe vurmaya başladım. Bir arabamın olmaması çok kötü bir durumdu. Sonunda otobüs geldiğinde kendimi arka koltukların birine attım. Bengi'nin beni görmesi hiç iyi olmamıştı. Endişeyle dudaklarımı kemirirken çalan telefonum düşüncelerimi böldü. Cebimden çıkardım ve arayanın kim olduğuna baktım. Barış arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Günaydın."

"Günaydın. Nasılsın? Bir şey mi oldu?" diye art arda sorularımı sıraladım.

"İyiyim. Ah, hayır bir şey olmadı. Senin durumları merak ettim sadece."

O görmese bile kaşlarımı çattım. "Sabahın 9'unda mı?"

Attığı kahkahayı duyduğumda camdan dışarıyı izliyordum. Bir tepki vermedim.

"Bu saatte dersin olduğunu bildiğim için aradım. Senin ders çıkışında beraber kahvaltıya gidelim mi diye soracaktım. Kahvaltı yapmamışsındır diye düşünüyorum. Hem illa ki anlatacak şeylerin vardır."

Aklıma bu sabahki olay geldiğinde ofladım. "Haklısın, var. Tamam o zaman. Sen gelirsin."

"Tamamdır. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattığımda üniversiteme de yaklaşmıştık. Kapının oradaki dur  tuşuna basıp durağa gelince indim. Karşıya - üniversitenin olduğu tarafa - geçip okula ilerledim. Saate baktığımda şükür ki geç kalmamıştım.

Son DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin