Seven

827 90 81
                                    

Bir gün gelirsen ansızın
Geçer mi dersin kalp sızım?

Bilal Sonses - Ansızın

Taradığım kumral düz saçlarımın hoş gözüktüğünü düşündüğümde tarağı kenara koydum. Kapının arkasındaki askılıktan siyah deri ceketimi alıp giydim. Çantamı ve telefonumu da aldığımda kendimi dışarı attım.

Bugün Zeynep ve Yusuf ile buluşacaktım. Bunun heyecanı vardı üzerimde. Onlar her şeye rağmen Egemen ile bağlantılarını hiç kesmemişlerdi ve bu beni daha da heyecanlı yapıyordu. Özlemiştim onları, çok fazla... Hem, Egemen ile bağıntılı olan şeyler daha bir heyecan ve huzur veriyordu bana. Günün güzel geçmesini diledim.

Benim evimin yakınlarındaki bir kafeyi tercih ettiğimiz için hızlıca varmıştım. Cam tarafından boş olan bir masaya oturdum ve beklemeye başladım. Kısa süre sonra Zeynep ve Yusuf'u kafeye girerken görünce gözlerim üstlerinden dolaştı. Zeynep'in saçları hâlâ kahverengi kıvırcıktı; Yusuf'un siyah saçları biraz dalgalıydı ve dağınıktı. Genel olarak aynıydılar, hiç değişmemiştiler. Öyle özlemiştim ki onları!

Gözleri beni bulduğunda hızlı adımlarla yanıma geldiler ve gülüşerek sarıldık. "Ya çok özlemişim ben seni!"

"Ben de, ben de!"

Gülerek yüzüme bakan Zeynep'in tersine, Yusuf'un yüz ifadesi daha soğuktu. Ona da gülümsedim. "Yusuf ya... çok özlemişim be seni."

Yüzünde bir mimik oynamadı. Gözleri gözlerime sabitken "Ben de özledim." dedi.

Bana soğukluğu karşısında edebileceğim tek bir sözcük yoktu.

Sandalyelere oturduğumuzda üçümüz de kahve siparişi verdik. Zeynep, "Hadi anlat bakayım olanları, telefonda bir şeyler dedin ama öyle olmaz." dediğinde benim gözlerim hâlâ Yusuf'taydı. Sanki burada olmaktan huzursuzmuş gibiydi. Bu moralimi bozmuşsa da bozmamış gibi yapıp Zeynep'e döndüm. O bana sıcaklığından bir şey kaybetmemişti. Beni anlamaya çalışıyordu. Derin nefes alıp verdim ve tüm olanları virgül dahi atlamadan anlattım.

Beni dinledi, ilgiyle dinledi. Onlara zarar vermemişim gibi... Aramıza zaman girmemiş gibi... Acı girmemiş gibi...

Lise sıralarında arkamda oturan o kızdı o. Durup dururken omzuma vurup beni kendine çeviren, olaylar anlatan o kızdı hâlâ. Yusuf'la didişen, Egemen ile dedikodu yapan o kızdı. İçindeki çocuğu kaybetmemişti hiç.

"Buğlem güzelim sen neler yaşamışsın ya..." dedi Zeynep en sonunda. 

Burukça gülümsedim. "Şimdi her şeyden pişman ona geldim işte."

"Peki, Egemen? Onun ne kadar harap olduğundan haberin var mı?" dedi Yusuf bir anda.

"Yusuf, lütfen..." Sesim çaresizce fısıltılı çıkmıştı.

"Bunun lütfeni falan yok Buğlem. Kafanda kurduklarını bırak ve asıl gerçekleri dinle. Sen gittin, o perişan oldu. Okulu ekti, kitaplarını açmadı. Senin adını sayıklayıp durdu. Ama içinde hep bir umut vardı. Bana sürekli 'Özlüyor mudur?' diye sordu. Neden mi? Çünkü senin sevgine inanmıştı. Ben cevap veremiyordum ona. Gelirsin sanmıştık. Ama sen ne yaptın? Onu dinlemeden gittin. Evlendin ya! Adama davetiyen ulaştı! Bunu nasıl yaptın ki sen? Bu ne kadar koydu ona biliyor musun? Nasıl mahvoldu haberin var mı? Bunu nasıl yapabildin? Kendini suçladı. Gecelerce ağladı. Kimseyle konuşmadı. Kendini odasına kilitledi. Kendini dünyaya kapatmıştı resmen. Kimseyle konuşmuyordu. Gözleri sürekli kırmızıydı. Atlatamadı be çocuk, atlatamadı. Zar zor soktuk onu üniversite sınavına. İyi kötü bir üniversiteye yerleşti. Hayatına birini almadı. Alamadı." derken ben delicesine ağlıyordum. Herkesin gözü bana dönmüştü. Yusuf bunlara aldırmadı. Gözleri dolu doluydu ama gözlerimden ayırmıyordu.

Son DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin