PART III
Yardım Çağrısı"Evet, anlattıklarının hepsi bu kadar. Sen ne düşünüyorsun, Gray?"
Elindeki raporu istedikten sonra sayfalara bir göz attım ve "Bu ilk ifadesi mi?" diye sordum. Kafasını salladıktan sonra ileriye doğru eğilip dosyayı işaret etti. "Ama daha sonraki ifadelerinde söyledikleri değişiyor."
Tek kaşımı kaldırarak baktıktan sonra "Nasıl değişiyor?" diye sormuştum. Suratını buzuşturup "Değişiyor işte." dedi. "Daha da dengesizleşiyor, bunu ona sesin yaptırdığını ve eşini öldürdüğünü söyleyip duruyor."
Eliyle dosyayı geri istediğini belirten bir işaret yapınca onu ortaya ikimizin de görebileceği bir yere koydum, bir kaç sayfa çevirdikten sonra bana uzattı ve "Şurayı okusana." dedi. "Aklı başında birinden duyabileceğin cümleler değil bunlar."
Gözlerimi sayfada gezdirdim ve bana gösterilen yeri bulup okumaya başladım alçak bir sesle; "Oydu, o yaptı. Ses'ti. Beni delirtti, beni delirtti, beni delirtti, o öldürdü, Lucy'i o öldürdü. Hayır! Ben öldürdüm, onu ben öldürdüm! Ama ses, ses çok güçlüydü ve hızlıydı, o benim çok daha ötemde bir şeydi, o... Ses yaptı, evet evet evet ses yaptı, kesinlikle oydu. Ben değildim, ya da ben miydim? Ben miydim? Yoksa ses miydi? Hayır, kan benim elimdeydi, ben yaptım! Ben, ben, ben!"
Okuduktan sonra geri çekilirken "Vay canına." demiştim. "Dediğin gibi pek de aklı başında birinden duyabileceğin cümlelere benzemiyor gerçekten de."
Sayfalara göz gezdirmeye başladığımda "Seni bu yüzden çağırdım." demişti Gajeel. "Bunun senin alanın olduğunu düşündüm. Onu tutuklamak isterdim ama eşini öldürmüş biri mi yoksa değil mi emin olamıyorum."
Kafasını salladıktan sonra "İfadesini sen gelene kadar belirli zaman aralıklarıyla aldık ve ortaya çıkan tek şey bunlar." demişti umutsuz bir suratla. "Söyledikleri mantıklı olmadıkları gibi ürpertici şeyler."
Sesinin duyulmasını istemiyormuş gibi bana doğru eğilerek "Sen gerçekten de böyle bir şey olduğunu düşünmüyorsun, öyle değil mi?" diye sormuştu. "Sesin yani..." Fısıldar gibi konuşuyordu. "Böyle bir şeyin onu delirttiğine ya da eşini öldürdüğüne inanmıyorsun değil mi?"
Ona bakıp omuz silktim. "Bir psikiyatr olabilirim ama tamamen materyalist bir insan olduğum söylenemez. Rasyonalist olsam bile evrenin yalnızca biz insanlara ait olmak için fazla büyük olduğunu düşünüyorum."
Göz devirirken "Deliyi deliye emanet ediyormuş gibi hissetmeme neden oldun şimdi." demişti. "Hata bende ki senden mantıklı bir cevap almayı bekliyorum."
Güldüm ve "Bu kadar korkmana gerek yok." dedim. "Eminim sadece travma sonrası stres bozukluğundan kaynaklı bir hayal gücüdür, kendi kafasındaki bir kabusun içinde yaşıyor olmalı."
Bana dik dik baktıktan sonra "Neyin bozukluğu olduğu umrumda değil, Gray." demişti. "Elimde bir ceset var ve doğal olarak bana bir de suçlu lazım. Beni anlıyorsun, öyle değil mi?"
Kafasını iki yana sallayıp "Diğerlerine kalsa adam çoktan itiraf ettiği için onu içeri alıyorlardı." demişti. "Ama kafasının karışık olduğu çok bariz, suçlu olduğundan emin olmadığım bir deliyi içeri alamam."
Arkama yaslanırken "Bunun için sana ne kadar teşekkür etsem az." demiştim. "Şu an belki de bir adamın hayatını kurtarıyor olabilirsin."
Kendi kendini övmediği sürece başkasından övgü duymaktan nefret ederdi, yalakalık gibi görürdü, bu yüzden bu cümleme göz devirmişti. "Sen sadece işini yap ve bana suçluyu getir."
Ağrıyan başını ovduktan sonra "Yakın çevredeki bütün kameralar bozulmuştu, o yüzden hiçbir şüpheli elde edemedik." dedi. "Tabii eşinden yani şu Natsu denilen elemandan başka."
Kafamı salladıktan sonra "Merak etme." dedim. "Eminim mantıklı bir açıklama elde edebilirim, bana sadece biraz zaman ver." Zaman kelimesi hoşuna gitmemiş gibi kaşlarını çattı. "Ne kadar bir zamandan bahsediyoruz?"
Düşündükten sonra "Üç hafta?" dedim kendimden emin olmayan bir sesle çünkü bunun böyle bir soruşturma için fazla uzun bir süre olduğunu biliyordum. "Hayır, hayır, hayır. Bu çok fazla, o zamana kadar çoktan davayı kapatıp rafa koymam için bana baskı yapmaya başlarlar bile, her gün kaç kişi ölüyor, biliyor musun sen?"
Bu sefer göz deviren bendim. "Tamam, iki hafta olsun bari." Alaycı bir gülüşle "Senin işinde iyi olduğunu sanırdım, Gray." demişti. "Sence de yeteneklerinden çok fazla şüphe duymuyor musun?"
Beni kışkırtmaya çalışarak istediği şeyi elde edeceğini sanıyorsa... Haklıydı, bana bir meydan okunursa ben buna karşılık vermekten çekinmezdim.
O yüzden kazandığını düşünmesini istemediğim için ciddi bir suratla "Haklısın." dedim. "İşleri ağırdan alıp tembellik yapma isteğimi yakaladın, bir hafta. Bir hafta da sana onun suçlu olup olmadığını söyleyebilirim."
Rahatlamış bir şekilde arkasına yaslanırken "Başlamışken suçlunun kim olduğunu da öğrensen fena olmaz hani." demişti. Ayağa kalkerken "Onu da sen yap bir zahmet." dedim gülerek. "Kendi işini de mi bana kitleyeceksin, hiç mi utanman yok senin?"
"Tamam, tamam. Senin çeneni çekeceğime kendi işimi kendim yaparım daha iyi." Beni yolcu etmek için aynı şekilde ayağa kalkarken "Ama yine de denemeye değerdi." demişti.
Elini sıktıktan sonra "Seni gördüğüme sevindim." dedim. O ise bu kibarlığımı umursamadan "Evet." demişti. "Ben de seni gördüğüme sevinmeyi planlıyorum tabii şu vakayı çözersen."
Koluna vurup "Çıkarcı pisliğin tekisin." dediğimde gülüp "Kendi çıkarım için bir şey istiyorsam ne olayım?" demişti. "Topluma hizmet adına yapmadığım pislik kalmadı." Güldüm. "Ah, eminim yaptıklarının hepsi topluma hizmet içindir."
Kısa bir süre gülüştükten sonra dosyayı alıp kapıya doğru yürümüştüm. "Bana güvenebilirsin, Redfox." Ben de kendime güvenmeliydim belki. "Onun suçlu olup olmadığını bulacağım."
İç çekmişti derin bir şekilde. "Ne diyebilirim ki?" Gözlerini bana dikti üzgün bir ifadeyle. "Sana o deliyle konuşma da başarılar, bence kendi bile yapıp yapmadığını bilmiyor ama yine de sen bilirsin."
"Sorun değil." Omuz silktim. "Ne de olsa benim işim belirsizlliklerden bir anlam çıkarmak, öyle değil mi?" Kaşlarını çatıp kollarını açarak "Ben nerden bileyim?" demişti huysuz bir tonla. "İş senin işin, bir şekilde hallet işte."
Onun bu umursamaz ve huysuz hallerine güldükten sonra kapıyı açtım ve Natsu'nun yanına gitmek için yürümeye başladım, eğer suçsuzsa onun hapse girmesine izin veremezdim, bir haftam vardı ve bu biraz baskı hissetmeme neden olmuştu.
Bunu yapabileceğimi düşünerek onun olduğu kapının önünde emin adımlarla durdum. Oldukça üzgün görünüyordu, onun ve eşinin eski resimlerini görmüştüm ve şu an onun bu çökmüş haline bakmak, tüylerimi ürpertiyordu.
Yine de o bir katil de olabilirdi, o yüzden böyle düşünmeme gerek yoktu. Yıllar içinde masum görünen pek çok insanın yalancılığına tanık olmuştum ne de olsa.
O yüzden derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Bana dönüp bir kere bile bakmamıştı, ben de sessizce karşısına geçip oturdum. Anca o zaman kafasını biraz kaldırıp bana bakmıştı.
Yutkundu ve gözlerimde bir şeyler aradı, bir inaç belki de. Ona inanan birinin olması umuduyla bana baktı ve sonra bir şey demeden kafasını önüne eğdi. Gözüme o kadar da deli gözükmemişti, sadece kafası eşinin ölümünden dolayı fazlasıyla karışmış bir adama benziyordu, ya da eşini öldürdüğünden dolayı şoka girmiş bir adama. Emin olamazdım.
En sonunda "Merhaba, Bay Dragneel." dedim ilgisini çekmek için. Gözlerini tekrar bana dikmişti, ben de onun yaptığını yaptım ve göz temasından kaçınmadım. "Ben Gray Fullbuster, senin doktorun olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabus (TAMAMLANDI)
Misterio / SuspensoNatsu bir kabus görüyordu, gerçek miydi yoksa değil miydi, ondan bile emin bile değildi. Tek bildiği gördüğü şeyin kesinlikle bir kabus olmasını istediğiydi. P.S: Fairy Tail izlemeyen biri de okuyabilir.