geçen bir hafta boyunca, kim taehyung öğleleri daima jeongguk'un dükkanına uğramış ve kapanma saatine kadar onunla vakit geçirmişti. birbirlerini hakkında birçok şey öğrenmişlerdi. fakat jeongguk hala taehyung'un ailesi, evi ve nereden geldiğiyle ilgili şeyleri bilmiyordu. konusu açıldığında, taehyung hemen değiştiriyordu. başka hobilerden veya anılarından bahsetmeye başlıyordu. o haftanın sonunda, jeongguk meraktan çatlayacak hale gelmişti.
günlük rutinlerini yapıp yine dışarı çıktı, sokakları geçti ve dükkanına koşar adım ilerledi. kapıyı açıp, arkasından gürültülü bir şekilde kapanmasına izin verdi. önlüğünü bağlayıp taburesine oturdu ve bitmek üzere olan resmine devam etti, son kişiyi de yaptıktan sonra arkaplanı boyayıp vernikleyecek, bitirmiş olacaktı.
fakat sorun şuydu ki; apollo'nun oğlunu ne tür bir pozda çizeceğini bilemedi.
bir sürü poz eskizi yaptı, arada bir boy aynasının karşısına geçip kendi vücuduna bakarak bi karar kılmaya çalıştı ama olmuyordu. bir türlü bulamıyordu.
kalemini bırakıp koyu kestane saçlarını çekiştirmeye başladı ve ofladı. onun yerine arka plana yavaştan yavaştan geçebileceğini düşündü. o sırada da düşündü, sorun sadece pozda değildi. Güneş hakkında ne bir tasvir ne bir anlatım olduğu için, neyin yakışacağını bilmiyordu. nasıl yapacağını bilmiyordu. asıl sorun sadece poz değil, çizeceği karakterin ne olacağını bilmemesiydi.
birkaç dakika sonra kapı açıldı, şirin misafiri -artık misafir değil iş ortağı gibi olmuştu- içeri girdi.
"günaydınlar olsun gguk!" neşeyle selamladı ve küçüğün yanına gitti. jeon da hafifçe gülümsedi bir 'günaydın' mırıldandı.
"bir sorun mu var, 'Güneş'i çizmemişsin?" jeongguk, taehyung 'güneş' kelimesini bir imayla mı söyledi yoksa vurgu mu yaptı anlamamıştı fakat takılmadı.
"evet, onu nasıl çizeceğimi bilemedim." tekrar ofladı ve arka plan için yaptığı karalamayı renklendirmek için fırçasını eline aldı.
taehyung düşündü ve etrafına bakındı, bir tabure çekti jeongguk'un karşısına. güneş tam üstüne vuruyor, tenini olduğundan daha yanık, daha canlı gösteriyordu. kirli sarı saçlarının telleri yer yer beyaz, yer yer altın görünüyordu. bugün giydiği beyaz togasının altın işlemeleri parlıyordu. asla kendisi kadar parlayamaz, diye düşündü jeongguk. ayrıca bir tanrı olabileceğini de düşündü. güzelliğin erkek hali, Güneş'in kutsadığı, şehvet tanrısı ve fazlası. fakat bir şimşek tarafından çarpılıp ölmemek için düşüncelerini kovdu.
taehyung elleriyle hafifçe gözlerine giren saçlarını çekti. geçen günler içinde, jeongguk bunun bir huyu olduğunu fark etti, ve hayatında hiç bu kadar tatlı bir huy görmemişti.
"senin modelin olmamı ister misin?" bu sefer narin ellerini kucağına bıraktı. "Güneş'i apollon'un yanında, oturmuş ve elleri arasında sembolik bir güneş tutarken çizebilirsin. yüzünde babasına olan saygısını gösteren bir ifade olur, ve belki de insanlar arasına çıkmamasının nedeni utangaçlığıdır. yüzündeki bu ifadeleri yapabileceğine inanıyorum, eminim." konuşurken her vurguya dikkat ediyor, jeongguk'u kalbinin on iki bölgesinden vuruyordu.
"pekâlâ, ama onu ehm, tam olarak, ne olarak çizeceğim?"
taehyung güldü ve kafasını eğdi, altın küpeleri şıngırdadı. "ben olarak çizemez misin? bir tanrı kadar olmasam da, yeterince güzelimdir." jeongguk aklından geçen 'zaten sana çoktandır tapıyorum' temalı düşüncelerini yuttu ve mantıklı bir soru sordu.
"emin ol çok daha güzelsin. ama apollon ve oğlunun okları tarafından vurulmam, değil mi?" taehyung jeongguk'un tatlı aptallığına güldü.
"güven bana, vurulmayacaksın."
jeongguk da taehyung'a katıldı ve güldü. sarışın olan söylediği gibi ellerini kaldırdı, gözlerini kapattı ve yüz kaslarını gevşetti. bacaklarını yandan görünebilecek ve zor bir açı yaratmayacak şekilde kırdı. togasının eteği hafifçe açılmış, esmer teni daha net parlıyordu baldırında. jeongguk otaya takılmamaya çalıştı.
jeon'a göre komik ve mucizevi bir şekilde, taehyung'a güneş tanrısı olmak fazlasıyla yakışmıştı. hani, eğer gerçekten bu tanrı o'ndan daha inanılmaz biri olacak ise jeongguk diyecek bir şey bulamazdı. hiç kimseye, güneşin taehyung'a yakıştığı kadar yakışamazdı.
kestane saçlı olan eskizi bitirdikten sonra taehyung'a mola verebileceğini söyledi ve figüre ana renkleri ekledi. o sırada taehyung onun yanına gelmiş esneme hareketleri yaparken işlerini izliyordu.
ardından, basit gölgelendirmeleri yaptı, gözlerin, dudakların yerlerini yerleştirdi ve yarın devam etmek üzere malzemeletini toparladı. taehyung da havanın kararmaya başlamış olduğunu fark etmiş olacak ki, o da jeongguk'a yardım etmeye başladı.
dükkanı toparlama işi bittikten sonra taehyung etrafa göz gezdirdi ve bal rengi gözlerini jeongguk'ta durdurdu.
"eh, ben de gideyim bari. evdekileri kızdırmak istemem." gülümseyip jeongguk'a yaklaştı ve küçük bir sarılma verdi. küçük olan da sarılmaya karşılık verdi ve sırtını hafifçe pat patladı. taehyung çıkacakken seslendi.
"hey, istersen sana eve kadar eşlik edebilirim." taehyung'un gülümseyen yüzü birden paniğe büründü. tuhaf tuhaf gülerek cevap verdi.
"ah, ehehe, yok yahu ne gerek var?" der demez hızlıca dükkandan çıktı ve arkasında kafası karışmış bir jeongguk bıraktı.
82727 yıl sonra bölümü bitirdim, merhabalar nasılsınız 💕💗💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☀️icarus ;; taekook☀️
Short Storykim taehyung güneş ve sanat tanrısının oğludur, ve bir gün ölümlü jeon jeongguk onun dikkatini çeker.