tik,
tak,
tik,
tak.
yelkovanın her bir adımıyla daha çok sıkılıyordum. içimde tarif edemediğim bir bıkkınlık ve soyutluk peydahlanıyor, her geçen saniyede oturduğum deri koltuktan daha çok kayıp gidiyormuşum gibi hissediyordum.
etrafımda neredeyse iki düzine insan, yapmacık kahkahalarıyla birbirlerini ayartıyorlar; akıllanmayan parmaklar bir başka bedende keşiflere çıkıyor ve saatin her 'tik tak'ıyla belki iki, belki de daha fazla beden birbirlerinin sınırlarını tanımazcasına daha çok yıkıp geçiyordu.
ne kadar şikayetçisi olsam da bu sahte insanların, ben de onlardan biriydim. hatta belki daha beterdim. bu yüzdendi muhtemelen, odanın her bir köşesini himayesi altına alan plaktaki müziğe eşlik eden nahoş bedenleri izlerken ciğerlerimi sıkıştıran nefret. hepimiz birbirimizden çirkin, birbirimizden iğrenç, birbirimizden sahteydik. uçsuz bucaksız, derin ruhumuzun önüne bir şekilde örmeyi başardığımız bir sur vardı sanki, nedense birbirimizi birbirimizden saklıyorduk. ruhumuz en büyük sırrımızdı, surun dışında bıraktığımız kişi ise tamamen bir yalandan, bir aldatmacadan ibaretti.
hakikatte, sahte olmak beni rahatsız etmezdi. olayları akışına bırakmak kolaydır, etrafınızı kendiniz kadar sahte insanlarla süslemek. partilemek, yarınsız yaşamak, dünü unutmak. bir kelebeğinki kadar tasasız bir hayattır sahte insanlardaki. kelebek ömürlü olmak bana bağışlanmış bir özgürlüktü nihayetinde. zincirli bir özgürlüktü, zira insanoğlu hiçbir zaman 'özgürüm ben!' diyemeyecek kadar boynunu morartan zincirleriyle bağlıydı hayata. çünkü bir nefeslik ömrümüz olsa bile sınırlarını bilmeliydik. bir asırlık ömrümüz olduğundaysa pişmanlıklarımız ve hatalarımızın ağırlığıyla yaşamayı öğrenmeliydik.
fakat ne kadar umursamaz takılsam ve 'sahte' olsam da, tüm bu zehirli düşüncelerimin kadehinden yudumlamaktan vazgeçemiyordum. tam yedi dakika önce yanağıma çarpan zarif kadın elinin bende bıraktığı etkiydi bunların hepsi. umursamazlığımın, kurnazlığımın ve sevgisizliğimin kurbanı olmuştum! zira kadınlar ilgi, şefkat ve tenlerini yakan usul dokunuşlara aşık olmak isterler. ancak çoğu zaman kalpleri onları yanlış bir yola sokar; yalanlar dolu, pervasız ve tenlerini yakan zorba dokunuşların esiri olurlar kendilerine engel olamadan. katiyen şiddetle yaklaşmadım bu kırılgan varlıklara. sadece kalbi sökülmüş, alayı dudaklarına dikili kalmış gereksiz adamın teki oldum. onları yaralayan da bu oldu.
bacaklarımdaki yerinden hoşnut genç kadının kolları boynuma dolanmışken vücuduna hükmeden ağır parfümün kokusu burnuma doluyor, beni gittikçe sarhoş ediyordu. gözlerim onun gözlerini bulmadığından huzursuzca arada bir kıpırdanıyor, ilgimi çekmek için daha bir sıkıyordu cılız kolları beni. sol elimde yavaşça çevirdiğim viski bardağını dudaklarıma götürüyordum, kolları az biraz gevşiyordu bunun sayesinde. ancak yaramaz parmakları durmuyordu; gömleğimin düğmeleriyle oynuyor, soğuk parmak uçları sıcak tenime değmek için yer arıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐛𝐚𝐥𝐭𝐞𝐫𝐢𝐧𝐠 𝐚𝐫𝐨𝐮𝐧𝐝 𝐡𝐢𝐬 𝐜𝐚𝐫𝐩𝐞𝐭, 𝐭𝐬
Fanfiction[tae.seok] attığınız her adımın öncesini ve sonrasını düşünür veya umursarsanız, ölürsünüz. uzun ömrümüz boyunca özgür olmak yerine, özgürlük arzusuyla yaşamak gibi aptallıklar ediyoruz. biraz özgürlüğe şans vermeye ne dersiniz? ⅁: skylerfictions 20...