Bölüm 6

711 6 2
                                    

22.00
Kapının açılma sesiyle gevşeyip uzandığım kanepeden kalkıp oturdum. Cansel gelmişti.
"Selam"
"Selam"
Önce ceketini astı, daha sonra da yanıma gelip oturdu Cansel. Günün özetini geçtik birbirimize. Heyecanlı bir şekilde saçma sapan şeyler anlatmaya başladı.
"Yıldız bak ben sana ne dicem, Ece geldi bugün ders çıkışımda. Okulun ordaki çay bahçesinde oturduk biraz, geçerken uğramak istemiş. Laf lafı açtı bi falcıdan bahsetti. Kahve falı bakıyormuş. Ece gitmiş, gelmişini geçmişini geleceğini her şeyi döktürmüş karı. Sizin mekana çağıralım gelsin bizde bi baktıralım"

Gözlerimi devirdim.

"Cansel ben inanmıyorum böyle şeylere. Sen baktırıcaksan baktır, beni sarma şimdi" dedim ve bileğimdeki tokayla saçıma topuz yaptım. "İşim gücüm var zaten" diye ekledim. Canselin ısrarcı cümlelerini duymamazlıktan gelip iyi geceler dileyerek odama geçtim, kendimi yatağa atıp uyudum. Bu sefer uykumu alacaktım, yarın büyük gündü.

***
Uykumu tamamen alarak pozitif bir şekilde uyandım. Bugün babam ve kardeşim Efe geliyordu. Efe'yi özlediğim için sabırsızlanıyordum, onun da beni özlediğini biliyordum. Kalkıp kahvaltımı yapmadan hazırlanmaya başladım, bir saat sonra otelde hep beraber kahvaltı yapacaktık. Zaten ben otelde kalacaktım, Efe beni yanında istiyordu.
Yarın akşam otelden evime geçeceğim için ufak bir çanta yapıp sadece pijama, elbise ve ayakkabıyla makyaj malzemelerimi aldım. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu zaten.
Aşağıya inip sabah kahvemi günün ilk sigarasıyla içtim, aç karnına sigara içmek çok lanet bir şey olsada nefsim bu konuda beni asla durdurmuyordu.
Cansel yine yoktu, büyük ihtimal bugün pazar olduğu için Yavuzla kahvaltıya gitmişti.
Evde ufak tefek toparlanmalarım bittikten sonra kapıyı kilitleyip arabama bindim. Pazar sabahı olmasına rağmen anlamlandıramadığım bir trafik vardı, o yüzden 15 dakikalık yolu 45 dakikada giderek babam ve Efeden sonra otelde olmuş olacaktım, yani ben onları değil onlar beni karşılamış olacaktı.
Arabayı valeye teslim edip Şişhanedeki otele girdim. Elimdeki kıyafetlerimin olduğu çantayı bellboy'a teslim ettim. Direk lobideki deri koltuğa baktım ve Efe'nin tabletinden bir şeyler izlediğini, babamın ise telefonla konuştuğunu gördüm. Efe beni sabırsızlıkla bekliyor olmalıydı ki etrafı kestiğinde beni görür görmez tabletini yere düşürüp koşarak yanıma geldi. Ona sarılmak için eğildim, çok özlemiştim. Bana haala süt kokuyor gibi geliyordu, en güzel zamanlarını onunla beraber geçirememiştim bu yüzden biraz büyüdüğünü kabullenmek istemiyordum.
Efenin boynuma atladığını gören babam telefonu kapatıp yanıma geldi. Ona sarılmayacağımı biliyordu. "Günaydın kızım, hoşgeldin" dedi.
Göz teması kurmadan cevap verdim. "Günaydın"

Efe bana bir şeyler anlatmak için sabırsızlanıyordu. "Abla seni çok özledim" dedi mızmız sesiyle.
"Bende seni bitanem" dedim ve tekrar eğilip saçına bir öpücük kondurdu.

"Kıbrısta neler oldu biliyor musun? Okulumda yapboz yarışması vardı, ödül para ödülüydü. Babam para ödülü olduğu için katılmama izin vermedi ama.. ben tekrar katılacağım"

Efe cümlelerini bitirdikten sonra babama baktı. Babam kafasını iki yana salladı ve cevap verdi. "Yani oğlum bunu sana anlattım ya.. Senin paraya ihtiyacın yok, para yarışmasına katılman yanlış olurdu. Saçma sapan dedikodular çıkabilirdi. Hem bunu burada mı konuşacağız? Hadi kahvaltı salonuna"

Kahvaltıya çıkarken asansörde babama döndüm ve Efenin duymayacağı şekilde konuştum. "Her şey para değil. Çocuğun özgüvenini kırıyorsun. Bana yapmaya çalıştığını ona asla yapamayacaksın"

Babam ilk başta dediklerime kulak verse de sonradan duymamazlıktan geldi. Yaptığı şey hep buydu zaten, duymamazlıktan gelmek.. Herkesi yanlış, kendisini doğru sanmak..

ZOR BOKSÖR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin