"Ee Emine abla, ne zaman bakacaksın?" Diye sordu Ece tek kaşını kaldırarak. Ecenin şu an bile benden meraklı olmasına şaşırıyordum.
İşaret parmağını ters dönmüş fincana bırakan kadın gözlerini bir kaç saniye kapadı ve hızlı bir hareketle fincanı çevirdi. Kaşlarını çatarak telvede kısılı kalan kadın, ara ara bana yan bakışlar gezdirip tekrar fincana dönüyordu.
Bende bir hayli merak etmiştim."Eee?" Diye sordu Cansel tam ben soracakken.
"Karanlık.." dedi kadın ve ekledi. "Çok boğucu.. Labirent. Bir labirent var fakat.. Bu labirentte kurtuluşa dair bir duvar yok. Çıkabileceğin bir duvar yok daha doğrusu.." Suyundan bir yudum alıp iç çekti, beni çok germişti.
Ekledi; "Her falcının klasik bir söylemi vardır, sana bir yol var derler ve ne olacağını yorumlarlar. Ben senin iki yolun olduğunu söylüyorum. Ve.."
Biraz daha inceledi, tekrar ekledi. "İlk yolun dümdüz. Kolay ilerlenebilecek bir yol ve sonunda mavi kundakta bir bebek var. Fakat ikinci yol.. Bu yol bayır ve çıkması çok ter akıtacak. Çok çaba göstereceksin. Bu yolun sonunda, kefen var.. Neye, kime dair bilmiyorum. Dikkatimi çeken şu Yıldız, iki yolun tam ortasında iki tane birbirine bakan boks eldiveni belirmiş.."Kadının son cümlesinin üzerine Ece ve Cansel aynı anda bakışlarını bana çevirdi.
Bende anlamlandıramamıştım.
"Demem o ki, sen hangi yola gidersen git karşına hep bu eldivenlerin sahibi çıkacak. Bir masa görüyorum Yıldız, bir kaç iş adamı toplanmış. Garip olan bu masanın kenarında aynı boks eldivenleri var. Toplantı görüyorum. Kolay bir toplantı değil ama, büyük ve önemli kararların olacağı bir toplantı."Babamın akşamki toplantısı?
Derin bir nefes alıp tekrar ekledi. "Kıbrısa gideceksin, fakat tek değil. Annen ve baban haricinde biri olacak yanında.."
Annem ölmüştü.. Kadın bakışlarını yüzümde gezdirdikten sonra fincana döndü ve ekledi. "Annen değil, pardon. Annen vefat etmiş. Araba.. Beyaz bir arabada vefat etmiş. Değil mi?"
Söyledikleri üzerine şok yaşamıştım çünkü bunu Cansel bile bilmiyordu.
Başımı "Evet" anlamında salladım. "Etrafına annenin kanı sıçramış bu beyaz arabayı cinayetten sonra.. pardon.. kazadan sonra Bursa'da bir garaja mı kapattınız?"
Şok üstüne şok yaşıyordum, gerçekten şaşkınlık içerisindeydim. Titreyerek cevap verdim. "E-evet"
"Önerim, o arabayı satın. Toplantı demiştim.. Kaşe ve imza sirküsü diyeyim. Resmi işlemler, kararlar.. Karışık şeyler. Sende içerisindesin. Fakat asi kimliğini kenara bırakıp, verilecek kararı sende destekliyorsun. Aşk var. Sürükleyici bir aşk görüyorum, ve şunu söylemeliyim.."
"Tamam, bu kadar yeter. Benim kardeşimin yanına dönmem lazım. Çok gerildim zaten. Ücreti kasadan isteyin, yazsınlar" dedim ve tedirgin bir şekilde ne Cansel'e nede Ece'ye bakıp çıktım. Daha fazla dinleyemezdim, git gide daha fazla geriliyordum. Hışımla içeri girip Efe'ye baktım. Barın önündeki sandalyeye oturmuş, önüne de çizgi roman almış Semihle inceliyorlardı. İçeriden kimseye görünmeyip odama çıktım ve kapıyı kilitleyip elimi sol tarafıma koydum. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kendimi deri koltuğa atıp yaslandım ve nefessiz kaldığımı hissettim, bir kaç saniye sürdü. Öksürüp kendime geldim ve masamın üzerindeki su şişesine uzanıp bir kaç yudum su içtim.
Kapıyı biri açmaya çalışmıştı. Yavaş adımlarla ilerleyip açtım. Cansel korkmuş bir şekilde içeri girdi. Bende koltuğa tekrar oturdum. "İyi misin?" Diye sordu yanıma oturup. Kolunu omzuma attı. Omzumdaki kolunu çekip "Bir daha 'istemiyorum' dediğim hiç birşeyi sakın benden habersiz yapmaya kalkışma Cansel, bu sefer bu kadar kibar olmam" dedim.