Bir önceki bölümde sınır geçilmedi aslında yeni bölüm yayınlamamam lazımdı ama gördüğüm kadarıyla kitabın yeni bölümünü bekleyen çok kişi var ve ben de beklemeden yayınlayayım dedim, umarım beğenirsiniz iyi okumalar :)Bu arada 1k oldukkk!! Kısa bir süre içinde böyle bir okuyucu kitlesine sahip olduğum için çok mutluyum hepinize destekleriniz için çok teşekkür ederimm
!35 oy 22 yorum sınır!
Bu iki saniyede ağzımdan çıkan yalanlarla harmanlanmış kelimelerin beni ileride süründüreceğini nereden bilebilirdim ki...
Ali ile olan konuşmamızın ardından birkaç gün geçmişti ve ben yalan söylememin utancıyla başım eğik bir şekilde iş bakmak için dükkan dükkan dolaşıyordum. Gözüme çarpan bir kıyafet mağazasının camında asılı olan 'bizimle çalışmak ister misiniz?' sorusuna gözlerim parıldayarak bakmaya başladım. Benim tarzımda kıyafetler yoktu, hatta asla girmeyeceğim bir mağazaydı ama çalışmam lazımdı ve zorla da olsa o işi almak zorundaydım.
İçeri girdim yavaş adımlarla. Ayrıca yüzümdeki gülümsememi olabildiğince dinç tutmaya çalışıyordum. Ayak üstü sorulan birkaç sorunun ardından işe alındığım söylenince şaşkınlıkla bakakaldım ama görünüşe göre en kısa sürede bir elemana ihtiyaçları vardı. Tek sorunu hafta içinde okul sonrası akşama kadar çalışacak olmamdı ama umrumda da değildi açıkçası.Geçen birkaç günün ardından ilk iş günüm için okuldan hızla çıkıp mağazaya yetişmeye çalıştım hızlı adımlarla. Başarılı da olmuştum, kısa sürede mağazaya varıp sahibiyle görüştükten sonra işe başlamıştım. Pek yaptığım bir şey de yoktu açıkçası, kasa arkasında müşteri beklemekle çoktan yarım saatimi geçirmiştim bile.Uzun süre sonra içeri birinin girdiğini yaklaşan ayak seslerinden farkederek kafamı kaldırdığım anda içimde aniden oluşan topuklama duygusunu bastırmaya çalıştım.
Ama imkansızdı...
Yazardan
"Evet Çağın seni dinliyorum ne buldun kız hakkında hepsini anlat bana", ciddiyetle arkadaşının karşısındaki koltuğa oturdu.
"Yaprak Ayvaz", boğazını temizleyerek devam etti "20 yaşında üniversite öğrencisi ve erkek arkadaşlarıyla yakınlarda olan Cumalıyalı sokağındaki ufak bir apartmanda kalıyorlar. Kız arkadaşı yok denecek kadar az, kısacası garip bir kız. Her neyse ailesini ne kadar araştırsam da bir şey bulamadım, şu an ise güncel olarak adresini bulduğum bir mağazada çalışıyor", omuz silkti umursamazca "bir de sosyal medya hesaplarını buldum göz atmak istersin diye. Benden bu kadar bunlar işine yarar mı?", sarışın çocuk kocaman gülümsedi ve yanağındaki belli belirsiz gamze ortaya çıktı.
"Yetmez olur mu oğlum kızdan cv'sini istesem bu bilgiler çıkmazdı ne kadar teşekkür etsem azdır, adamsın Çağrı", hafifçe omzunu sıktı arkadaşının ve kot montunu giydi üzerine "o zaman uzaklarda bir yerlerde beni bekleyen bir kız var, tabii binlerce arasından bir tane şanslı olan, daha doğrusu kinim ve nefretimi tadacağı için şanssız", sırıtarak bilgisayardan mağazanın bulunduğu adresin fotoğrafını çekti ve evden çıktı.
Kızın fotoğrafına bile bakma gereği duymamıştı Barış, çünkü umrunda değildi diğer kızlar gibiydi o da kesin. Zaten erkeklerle yaşayan bir kızdan nasıl olması beklenirdi ki? Mini etekler, bir ton makyaj, ışıltılı tişörtler, taşlı ayakkabılar, iri bukleli saçlar ve terbiye almadığını açıkça belli eden tavırlar. Biliyordu o kız bunların hepsine sahipti, bu yüzden içindeki kinli kanı ona enjekte etmek pekte zor olmamalıydı. Çekiciliğini öne çıkaran birkaç şey yapsa tamamdı. Kesin bir göz kırpması bile kızı tav etmeye yeterdi.
Barış böyle düşünedursun, Yaprak ise vitrinine bile bakılmayan mağazada saatlerdir boş boş zaman geçiriyordu. Bugün pek satış yapmadığı için para alamayacağını da biliyordu, masadan destek aldığı koluna çenesini dayadı büyük bir of çekerek. O sırada mağazaya girdi Barış. Etrafındaki kıyafetlere göz gezdirdi yüzünü buruşturarak, hepsi markasız ve beş para etmez olan kadın kıyafetlerine baktı. Bu basitliğe birkaç saniye göz gezdirmesi bile başını ağrıtmaya yetmişti. Ardından gözleri aklında canlandırdığı 'Yaprak' figürünü aradı ama uzun süren uğraşlar sonucu kasada duran çalışan kız hariç kimseyi göremeyince tam çıkacaktı ki cılız bir ses onu durdurdu:"N-nasıl yardımcı olabilirim", Yaprak çoktan saatlerdir oturmaktan izi çıktığı sandalyeden yavaş hareketlerle kalkıp göz teması kurmaksızın Barış'a yönelmeye başlamıştı.
Barış henüz tanıyamamıştı karşısındaki kızı, haklıydı aslında, maskeli halinden farksızdı çünkü, kafasını devekuşu misali yere eğmişti ve yüzündeki hiçbir ayrıntı farkedilmiyordu. Belirsizce mırıldandı kız:
"Buyrun neye bakmıştınız?", kafası hâlâ eğik bir halde konuşuyordu. Barış kızın tam çenesinden tutup başını kaldıracaktı ki telefonunun melodisi kulağına ilişti uzaklardan. Gözlerini devirerek gelen telefonu cevaplarken Yaprak yüzünü göstermeden kasaya doğru gitmiş ve telefonuyla ilgileniyormuş gibi yapıp tüm yüzünü kapamıştı tekrardan. Barış ise kısa bir konuşmanın ardından bir şey demeden mağazayı terketti.
İkiside biraz önceki saçnalığın etkisindeydiler. Orada olan da neydi? Barış sinirle yumruklarını sıktı düşünceleri arasına duvar örerken. Çağın aramıştı yine ve her zamanki olaylardan biriydi...
Yaprak'tan
Mağazadan çıkan sarışının arkasından nefes nefese bakakaldım. Oydu işte tanımıştım! Beni nereden bulmuştu ki ayrıca neden böyle bir şey yapmıştı? Elimi kalbime götürdüm, panik atak sinyalleri çoktan beynime iletilmişti bile. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım ama kahretsin ki bugünlerde yaşadığım şeyler yüzünden ataklarım günden güne artıyordu. Bir süre sonra bulduğum bir poşetin içine derin derin verdiğim nefesler işe yaradı ve sakinleştim. Birkaç dakikanın ardından çalışma saati gelen kıza görevimi devrederek toparlanıp hızla mağazadan çıktım.
Hava çoktan kararmıştı bu yüzden adımlarımı hızlandırarak geçen yaklaşık yarım saatin ardından eve vardım.Bizimkilere söyleyecek bir bahanem yoktu, daha doğrusu ufak, bembeyaz bir yalanım...
Yavaş hareketlerle anahtarı deliğe sokup çevirdiğimde salonda bağırışan dört kuşu görmem beklediğim bir tablo değildi. Kaşlarımı çatarak anahtarı çantama attım ve yavaş yavaş onlara yöneldiğimde Gökhan hızla kafasını bana çevirdi ve hızla yanıma gelip kolumu kavradı.
"Neredesin sen kızım?! Saat kaç oldu farkında mısın!", beklemediğim abartılı tepki ve kolumdaki gittikçe sıkılaşan parmaklarına yöneldi gözüm.
"A-arkadaşla çalıştık saatin farkına varmamışız geç kaldık bir de m-minibüs kaçırdım falan derken sonuç bu işte", sağlam bir kahkaha patlattı. İşin garip yanı Gökhan bunları yaparken Ali ve diğerleri de bizi izliyordu hiçbir şey demeden.
"Sen mi çalıştın Yaprak?! En boktan ödev için bile gelip bize yakınan Yaprağa ne oldu! Bir anda o gitmiş yerine başka biri gelmiş demek... vay be ne kolaymış seni değiştirmek.", yaşlanan gözlerimin güçsüzlüğüne rağmen sırtımı dikleştirdim ve tek omzumdan asice sarkan çantamın sapını kavradım:
"Kolaymış...", mırıldanarak kapıyı çarparak çıktım.
Beni bulamayacaklarını düşündüğüm yerlere gittim. Mesela Aliyle küçükken gittiğimiz parka gitmek yerine; barlar sokağına; her gün çocukların bana çikolatalı süt aldığı markete gitmek yerine; deniz kenarına...
Harbiden bu kadar kolay mıymış beni değiştirmek?
Herkese selam gençler oy ve yorum desteklerinizi bekliyorum. Ayrıca sınır geçilmezse bu sefer cidden geçilene kadar bölüm yayınlamam, üzgünüm emeğimin hakkını almak istiyorum
Bölüm nasıldı?
İstekleriniz/tahminleriniz/beklentileriniz?
Diğer bölümlerde görüşmek üzere :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean •YAPBAR•
Teen Fiction•••Aradan geçen yaklaşık yarım saatin ardından gözlerimi devirerek kaçıncı olduğunu saymaya bile tenezzül etmediğim içkimi kafama diktim ve yenisini almak için yöneldiğim anda ne olduğunu anlayamadım ve birinin sırtına çarptım. Boyuna ve arkadan bil...