Marceline kırmızı rengini yer

9.3K 704 1K
                                    

Lemon Boy - Cavetown

   Yol ayrımlarına bu kadar çok takılmamın en büyük nedeni zamanında okuduğum bir şiirden çok etkilenmemden kaynaklanıyordu. İnsanlar genelde çok düşünmezdi bu yol ayrımlarının üzerinde, aman sap şu yola işte diye bodoslama dalarlardı. Günlük hayatlarında yaptıkları seçimlerde de rastgele yollara giderdi hayatları, düşünmeden karar verenlerin hep bunu yaşadığını düşünürdüm. Kelebek etkisi denen bir şey var her şeyden önce. Kelebek etkisine her şeyden çok inanırdım, özellikle de bu takıntılı olduğum yol ayrımlarının kelebek etkisinde büyük bir parmağı olduğunu düşünürüm. Hangi kültüre bakarsanız bakın yol ayrımlarının ya da diğer bir deyimle kavşakların hep önemli seçimleri temsil ettiğini görürdünüz. Sağa mı gitmeli sola mı, üçüncü bir yol daha varsa orayı mı tercih etmeli? Sonuçta kendi kaderimizi kendimiz belirlerdik ve bu yol ayrımları pek çok noktada karşımıza çıkardı. Okuduğum o şiir W.H. Auden'ın Lady Weeping at the Crossroads adlı şiiriydi, yol ayrımında ağlayan bir kadın kaybettiği aşkına kavuşmak için şeytanla anlaşma yapmaya çalışıyordu ve şeytan ondan her türlü imkansızı istiyordu. Tüm okyanusu kurutana dek içmekten tutun dibi olmayan bir çukurun üzerindeki çürümüş köprüden geçmesine -bu diğer tarafa geçişi de temsil ediyordu- ve kalbine çakı saplamasına kadar her türlüsünü. Buna okyanusun dibindeki gemilerde altın anahtarı aramak ve dünyanın sonuna kadar gidip diğer tarafa geçilen yerdeki gardiyanı öpmek de dahil.

   Supernatural dizisinde de görebiliyorduk bu yol ayrımlarında şeytanla anlaşma yapma olayını, hatta en büyük örneği bence Goethe'nin en güzel klasiklerinden Faust'ta çağrılan ve gelen Mephistopheles'ti. Şeytanla anlaşma yapmak çok büyük fedakarlıkları göze almak demekti, Auden'ın şiirinde de gördüğümüz gibi bazı fedakarlıklar canı vermeyi dahi gerektiriyordu. Bu yol ayrımları aynı zamanda Yunan Mitolojisi'nde Hermes ve Hekate ile de çok büyük alakaya sahipti, Hermes yolların koruyucusuydu ve yeraltı ile yeryüzü arasında gelip giderdi; yol ayrımlarının iki dünya arası bir geçit olduğunu unutmayalım. Hatta Hermes'in heykelleri insanlara rehber olması amacıyla da dikilirdi böyle yerlere. Karanlığın ve kara büyülerin tanrıçası Hekate ise daha çok ritüeller ile alakalıydı.

   Peki ben sabahın köründe suratımı bile yıkamadan kahvaltı etmeye başlamışken bütün bunları neden düşünüyordum? Tam olarak şu yüzden, ben hala bir yol ayrımında dikilmiş beklediğimi hissediyordum ve anlaşma yapacağım şeytan Park Chanyeol'ün ta kendisiydi. Evet pek çok yol ayrımını atlatmış ve bence gayet de güzel seçimler yaparak hayatıma yön vermiştim, tıpkı şu an buraya temelli taşınmış olmam gibi ancak Park Chanyeol bana hala çok büyük bir seçimi erteliyor olduğumu hissettiriyordu.

   "Beyler, sizce Chanyeol Hermes mi olmaya çalışıyor?"

   Durduk yere dudaklarımdan dökülen bu absürt soru üzerine masada uykudan hala uyanmaya çalışan beş kişi, sanki kıçlarına aniden elektrik şoku verilmiş gibi irkilerek bana baktılar. Tabii, en az bir saattir konuşmadan, ki bu benim için çok ekstrem bir durumdu, ekmeklere bal sürüyor ve tek tek hepsinin tabağına bırakıp aynı şeyi tekrarlıyordum. Kendim yemeden. Ağzımda bok yemişim gibi bir tat vardı çünkü, Chanyeol'ün yazdığı şey kafamdan geçip duruyordu ve ben sinirden tüm gece uyuyamamıştım.

   "Ne diyorsun oğlum sabah sabah?" Jongdae tabağına koyduğum son ballı ekmeği alıp benim tabağıma koydu ve reddedilmek beni üzdü. Yıkık bir şekilde ekmekle bakışmaya devam ettim, sanki sorgulayarak bana bakan gözlerine gözlerimi dikersem hemen şuracıkta ağlayacaktım. Şaka. Ben ağlamam.

   "Yine geldiler herhalde, kasabanın havası yaramıyor bu çocuğa," dedi Timoteo. Wonshik ve Jongin'in tabağındaki ballı ekmeklerimi alıp yediğinde üzüntüm geçti ve kafamı kaldırıp ona baktım.

orman yangınları çıkarıyorsun | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin