orman çocuk, ateş çocuk ve portakal

8.3K 585 1.5K
                                    

Morissey - Who Will Protect Us From the PoliceThe World Alive - Why Am I Like ThisThe Rigs - Fault Line

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Morissey - Who Will Protect Us From the Police
The World Alive - Why Am I Like This
The Rigs - Fault Line

   “Kötü kader diye bir şey yoktur; 21. yüzyıl vardır. Ve bu yüzyıl, yavrucuğum, bir kelebeği bile intihar ettirebilir,” diyor José Saramago, Filin Yolculuğu adlı kitabında. Bütün yüzyılların insanların yüreğinden akan zehirle dolu olmasına rağmen, bu içinde bulunduğumuz yüzyılın o birikmiş zehirlerle dolup taşan, cehennemi aratmayan bir yüzyıl olduğuna parmak basıyor. İntihar insanlık tarihinde en başından beri olan, eski çağlara bakıldığında bazen kahramanlık adı altında, bazen de yaşlılıktan ölmektense daha ‘onurlu’ bir ölüm adı altında ve daha pek çok farklı şekilde görünen, yıllar geçtikçe oranını arttıran ve nedenleri daha can yakıcı şeylere dönüşen bir eylem. Toplumun çekirdeğini oluşturduğu söylenen ailenin baskısından toplumun baskısına; ağzı olan her insanın çok konuşup boş konuşmasından başkalarının hayallerine dil uzatmasına; insanların yaptıkları hareketin sonucunun neye uzanacağını bilmeden hareket etmelerinden, düşünme yetilerini kaybetmelerine kadar her şeye dallanıp budaklanıyor bu nedenler. 

   20. yüzyıla doğru artan bu intihar vakalarının zirveye ulaştığı 21. yüzyıldayız, dünyada her 40 saniyede bir kişi intihar ediyor, insanlar hiç düşünmeden konuşarak birbirini paramparça ediyor ve çekip gidiyor, toplumun bireyler üzerinde çeşitli algılarla oluşturduğu baskılar hiç durmadan artmaya devam ediyor, insanlar ben varım demeye çalıştıkça onlarca insanın laf kalabalığının arasında yitip gidiyor, çocukken kurulan hayaller daha gençliklerinin baharında çiçeklerle süslenmiş bir ipin arasında can veriyor, her insan içinde ölü hayallerle boyanmış kara bir ruh taşıyor. İnsanlar mutlu değiller. 

   Hiç düşünmeden yaşayanlar, düşünmesi gerektiğini bilip düşünmekten korkanlar ve düşündüğü için deli sayılanlar olarak üçe bölünmüş durumdayız. İnsanların ‘normal’ olarak gördüğü şeylerin biraz dahi olsa dışında çıkan bir şey söylediğin an ‘deli misin sen’ lafları yankılanır kulaklarında, sırf kendileri yapamıyor diye sen yapmaya çalıştığın vakit çelmelerini en can alıcı yerinden sana takan onlar olurlar, asla laf ettirmedikleri egoları hele bir zedelenmeye görsün yerden yere vururlar seni. İnsanlar kafayı yemiş bir durumda, her şey gidebileceği en kötü ne varsa o yöne doğru hızla yol alıyor ve bizler de bu savaşın ortasında ben varım demeye çalışan delileriz.

   Hoş, eğer bunu yaptığım için deli oluyorsam seve seve deli olurum, deliliğin bu kadar güzel bir şey olduğunu bilemedikleri için de insanlara acırım.

   İnsanları intihara sürükleyen şey bu ‘medeniyet’ dedikleri, kurdukları sistemin acımasız yönleri. Hepimiz kendi hikayemizin başrolüyüz, hepimiz kendi kurallarımızla yaşıyoruz diyoruz fakat biz, bu sistemin bize izin verdiği kadarıyla yaşayabiliyoruz. Başkalarının kurduğu düzende, başkalarının bize verdiği seçeneklerle yaşıyoruz, o kısıtlı seçeneklerin arasında bir seçim yapabildiğimiz için kendimize özgürüz diyoruz. Albert Camus’a göre intihar bu içinde olduğumuz sistemin farkına vardığımızda pes edişimiz, çabalamaya değmez diyerek bırakışımız ve kaçışımızmış. Ona karşıt görüş olarak yükselen Sartre’a göre ise bir kaçış değil, reddedişmiş. “İntihar var olmanın bir başka yoludur,” diyor Sartre ve ben buna inanıyorum. Ben varım diyemeyen insanların, gidişleriyle varım deme istekleri.

orman yangınları çıkarıyorsun | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin