keşke evine gelseydin pire torbası

5K 420 1.3K
                                    

Lea Michele - Battlefield Isak Danielson - Always(sözlerine bakın!!)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Lea Michele - Battlefield
Isak Danielson - Always
(sözlerine bakın!!)

Vakti zamanında canımızı hayliyle kanatmış bir anının üstesinden gelmek ne kadar mümkündür? 'Ben atlattım, eskisi kadar acıtmıyor, artık sorun değil,' dediğimiz her an, ne kadar dürüstüz kendimize? İyi olduğumuzu düşündüğümüz vakitlerde aslında ne kadar kötüyüz? İnsanların her biri doğdukları andan itibaren kendileri de dahil herkese yalan söylemeye ve herkesi, en başta kendini kandırmaya programlanmış birer makine gibi. En dürüst olduğumuzu sandığımız anlarda bile pembe yalanlar söylüyoruz, gerçeği saklıyoruz, kaçıyoruz, saklanıyoruz ve yalanlardan çatı örüyoruz başımızın üstüne. Bir üflemede yıkılacak duvarlar kuruyoruz, sırf karanlığın içine kendimizi gömebildik ve dört duvar arasına saklanabildik diye güvendeyiz sanıyoruz. Asıl kaçtığımız şeyin aslında bizimle beraber o duvarların arasında olduğunu bilmiyoruz, biri bizi zorla tutup yalvar yakar aynaya bakmamıza neden olmadıkça kaçtığımız şeyin farkına varamıyoruz.

Evet, kendimizden bahsediyorum. Biz, kendimizden kaçmaya çalışıyoruz. Herkesten önce kendi önümüzdeki ipe sıra sıra yalanları diziyor, sonra o ipi boynumuza doluyor ve kendi ayağımızın altındaki tabureyi ittiriyoruz. Yine de bunun suçlusu biz değiliz, hiçbir zaman olmadık. Bunun suçlusu doğduğumuz günden beri kulağımıza fısıldananlar, arkamızdan söylenenler, suratımıza çığırılanlar, bizi bu hale getirenler. Bizi kendimizden utanacak, saklanmaya ihtiyaç duyacak, kendimizi düşman edinecek hale getirenler.

Hiçbir şeyin kolay olmadığını biliyorum. Yaşanan en ufak bir acının, başkalarına ne kadar hafif görünürse görünsün, 'o da dert mi be kardeşim' demelerine yol açsa bile birisi için ne kadar kötü olabileceğini biliyorum. Herkes senin derdini hafife alırken omuzlarına dünya binmişçesine bükülmenin, sesini çıkaramamanın, anlatıp da sesini duyuramamanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bu yüzden birine saldırmadan önce hep şans verdim. Dinlemeye çalıştım, anlamaya çalıştım, çok alttan aldım, pek çok şeyi görmezden geldim, kendince sebepleri vardır dedim, göründüğü gibi değildir dedim, değişir dedim, yine dinledim ve dinledim. Olay hoşgörüden ve fedakarlıktan çıktı, enayiliğe döndü.

Kimse haklı olduğu konularda dudaklarını mühürlemeyi hak etmez.

Benim bir türlü anlam veremediğim şey ise şu; bu kadar çabaladığım halde neden hiçbir şeyi hiçbir zaman yoluna sokamadım? Neden hiçbir şey rayına oturmadı? Neden her şey artık yokuş aşağı yuvarlanmaktan çıktı da bodoslama yere çakılır oldu? Neden hiç düşünmeden yaşayan, yürekleri katran dolu insanların aksine ben mutlu değilim?

Neden bütün gölgeler ışığın peşinde?

Bomboş gözlerle önümde boylu boyunca uzanan şehri izlerken paçamı kurtaramadığım bu boktan düşünce girdabının içinde yüzüncüye savruluyor ve yine bir çıkış yolu bulamıyordum, saniyede bir iç çekiyor, battaniyeme daha sıkı sarılıyordum. Gözlerimden ara ara akan yaşları sağ tarafımda oturan Jongdae ve sol tarafımda oturan Kyungsoo, akan burnumu da önümde dizlerimin dibine çökmüş olan Minseok siliyordu. Trajikomik bir sahne olduğunu maalesef ki kabul etmek zorundaydım, halim içler acısıydı. Mutlu olduğum kısacık sürelerin hemen ardından bir şeylerin ağzıma sıçmasından artık fazlasıyla sıkılmıştım, bir insan her güldüğünde 'çok güldüm çok ağlayacağım' gibi bir cümle kurmamalıydı ya. Böyle olmamalıydı.

orman yangınları çıkarıyorsun | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin