Bu manzara karşısında neye uğradığını şaşırdı. Bilinçsizce ablanın sımsıkı sarılıp, hıçkıra hıçkıra ağlayıp ve feryat ettiği, kadınların abladan ayırmaya çalıştığı bedene yaklaştı. Hayatta tutabileceği belki de tek eli tuttu. Elin buz gibi olduğunu o an hissetti hissetmesine de yüreği bunu kabullenecek hâlde değildi. Sudan herhâlde deyip gönlünü avutmaya çalışsa da bir yandan beyni gerçeği ona söylüyordu.
O an Çağrı Taner'den duyduğu ve şu an çok daha anlamlı bulduğu şu sözleri mırıldandı sevdiğinin kulağına:
- Özür dilerim sevdiğim, gözlerimin önünde ben fark edemeden kurudun. Sevgim yetmedi, hasta yüreğini sulamaya...
Berk ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Ablaya ise abla bırakman lazım, işleri zorlaştırma, doktorlar onu iyileştirecek lütfen bırak derken ambulans ekipleri de içeri gelmişti. Berk gönlünü böyle avutuyor olsa da abla son aile üyesini bırakmak istemiyordu. Zar zor Sertap'ı elinden aldılar. Kız kardeşinin gözü önünde kayıp gitmesine izin veremiyordu. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi bas bas bağırarak ayağına terlik dâhi giymeden gözyaşları içinde peşlerinden koşarken bir yandan da saçlarını yoluyor, göğüslerine vuruyordu. Kim bilir belki de canını fiziksel acıtırsa manevi acısı bir nebzede olsa azalır umudundaydı.
Sertap ve ablası ambulansa bindiğinde Berk de hemen yakındaki taksiye binip onların peşinden geliyordu. Ambulansın siren sesini defalarca duymuştu. Ancak hiçbir zaman bu kadar dikkatini çekip bu kadar acı vermemişti bu ses. Arabada gözyaşları içinde Allah'a dualar etti, durdu. Hastaneye geldiklerinde abla kendisini hırpalamaktan ve ağlamaktan perişan bir hâlde ambulanstan indi. Arkasından ise siyah fermuarlı bir kabın içinde Sertap indi. İşte o an Berk, gerçeği idrak etmek zorunda kaldı. Nefesi bu dünyadan göçüp gitmişti. Bu düşünce o kadar ağır geldi ki bir ara nefes almakta zorlandığını hissetti. Ruhunu, üç senesini verdiği nefesiyle vermek istiyordu. Birden gözü karardı ve yere yığıldı. Sonra...
Sonrası Sertap gibi bitmiş değildi. Aşırı üzüntüyle vücudunu kontrol edemeyip geçici süreliğine bayılmıştı.
Gözünü açtığında koluna serum takılı olduğunu gördü. Oradan oraya koşan hemşireler, gelen hastalar, doktorlar, etraftaki çocuklar hepsi yalandı o an. Nefes almak, nefes aldığını bilmek hiç bu kadar üzmemişti onu. Hâlâ olayın şokundaydı. Bir ara elini telefona atıp Sertap'ı aramak istedi. Belki istem dışı yaptı belki de inanmak istemediği için bir umutla yapmıştı bunu... Bilincini kaybetmişti sanki. Gelip giden hemşirelerin sordukları her soruya otomatik kodlanmış gibi hep kafa sallayıp duruyordu. Bir ara tekrar gözlerini kapattığını hatırlıyor. Tekrar açtığında ise annesini sağ tarafında gördü. Şu an ona o kadar çok ihtiyacı vardı ki tam zamanında Hızır gibi yetişmişti annesi.
Annesinin varlığı bile az da olsa nefes almasını kolaylaştırmıştı. Daha annesi konuşmadan sol tarafta oturan Sertap'ın ablasının ağlayarak sözlerini duyunca istem dışı annesi yerine ablaya başını çevirdi.
- Sana söylemiş miydi?
- Dün anlattı. Dün anlattı ve bugün...
Burada kendini tutamayıp ağlama seline tutulunca konuşamadı. Bu ağlama bulaşıcı bir mikrop gibi orada bulunan üç kişiyi de sardı. Uzun süre ağladıktan sonra biraz kendini toplayan abla hâlâ ağlamaklı yatan acılı sevgiliye sarılıp:
- O hep mutlu ol istedi, Berk. Önceliği hep sendin. Hastalığını öğrendiğinde ne yapacağım ben demedi. Ne yaparız biz, dedi. Onun hayatı hep sendin. Şimdi senin hayatında da hep kardeşim olsun diyemem. Bunu istemeye hakkım yok. Sadece onu unutma. Onun için yeniden sev, hayata devam et ve mutlu ol. Kardeşim burada olsaydı o da aynı şeyi isterdi, dedi.
Bu sözlerden sonra acılı abla da sustu. Kendisini aşırı yıprattığından daha fazla konuşur hâli de yoktu. Ne söylediğinin tam olarak bilincinde değildi. Hem unutma hem yeniden başka birini sev diyordu.
Cümlelerinin gelgitli olduğunu düşündü. Ancak ailesinden kalan tek kişiyi de kaybeden biri olarak yine de güçlü durmaya çalıştığı görülüyordu.
Acılı sevgili bunları can kulağıyla dinleyip ağlayarak sadece baş sallamıştı. O da konuşacak hâlde değildi. Artık kelimeler de hayat da anlamsızdı. Gülferuz Hanım, acının aşırı yıprattığı ablaya teselli edici bir iki cümle deyip neye ihtiyacı olursa kendisini aramasını tembih etti. Abla teşekkür ederek odadan ağlamaya devam ederek çıktı. Abla çıktıktan sonra oğlu annesine dönüp çıkalım buradan burası daha da kötü ediyor beni dedi. Anne ise oğluna onay verip önce doktorla görüşüp öyle çıkabileceklerini söyledi. Bu nedenle Gülferuz Hanım oğlunu tek bırakıp doktorun yanına gitti.
Doktor oğlunun psikolojik yardım alması gerektiğini ve sakinleştirici yaptıkları için bugün biraz rahat olacağını eğer yarın kötüleşirse geri getirmelerini tembihledi. Anne üstüne kuma geldiğinde en büyük acısı bu zannetmişti. Oysa şu an oğlunun gözü önünde yıkılacağını düşünmek ona çok daha acı geliyordu. En çok değer verdiği oğullarıydı. Onlar için dünyaları yakardı. Ancak şu an eli kolu bağlıydı. Bu çaresizlik içinde senin takdirinden sual olunmaz ya Rabbim! Bizi kaldıramayacağımız yüklerle sınama diye içinden dua ederek oğlunun yanına gitti.
Oğlu ne dese hiç konuşmuyordu. Dilini yutmuş gibiydi. Bu durum annenin canını acıtıyordu ama daha da kötü olur diye bir şey de diyemiyordu. Çıkış işlemini yapıp hastaneden çıktılar. Yol boyunca Berk, başını annesinin omzuna dayayıp kulağına kulaklık takıp aşkıyla ortak seçtikleri şarkıyı başa alıp alıp dinliyordu. Her harfte neredeyse ağlıyordu. Anne de yavrusunun saçını okşayıp geçecek yavrum geçecek. Şu an duyguların sıcak ama göreceksin zaman her şeyin ilacı, her şeyi zamana bırakmalıyız. Göreceksin sana da iyi gelecek demekten başka bir şey yapamıyordu.
Eve vardıklarında, telefonda annesi olanları Berk uyurken abisine anlattığı için, abisi kardeşine sımsıkı sarılıp:
- Canım kardeşim! Keşke elimizden bir şey gelseydi. Yazgının önüne geçilmiyor. Birlikte birbirimize güç olacağız. Biz yıkılırsak annemiz de yıkılır. Az şey mi çekti şu kadın. Bir de bizden çekmesin. Acını anlıyorum. Acını yaşama diyemem. Yaşayalım ama tamamen hayattan koparak yaşarsan bizi de yıkarsın, dedi.
Abisi kardeşini hayatta olanlar için ayakta tutmaya çalışıyordu. Berk ise bunu şu an düşünemeyecek kadar uçmuş, hâlâ ağlamaklı sadece şunları diyebildi:
- Bir an önce buradan gidelim. Burası boğuyor.
Bunları demesinin iki sebebi vardı. Biri nefesini burada kaybetmişti ve nefes alamıyordu. İkincisi bir an önce aşkıyla aşkını yaşadığı güzel anıların olduğu memleketteki yerlere gidip anılarla sevgilisine dokunabilme ihtiyacındandı. Bu sözleri duyan abi ve anne bir hışımla tüm eşyaları toplayıp hemen yola koyuldu.
Tatil evinden normal yaşadıkları eve dönünce Yeşim Hanım niye bu kadar erken döndüklerini sordu. Bu soruya üçü de cevap vermeyip suratları asık odalarına çekildi. Buna Yeşim biraz bozuldu ama üçünün de yüzünü perişan, hele Berk'i için için ağlamaklı, görünce bir şey de demedi. Gülferuz Hanım'ın surat asmasına, ters davranmasına alışıktı. Nitekim o da onun yerinde olsa aynısını yapardı. Büyük çocuk da annesinin acılarını gördüğü ve bunun sorumlusunun o kadın olduğunu bildiği için hep ters davranmıştı zaten. Oysa Berk öyle miydi? O kendisini abla gibi bildiğinden, büyüyünce gerçeği öğrense de alıştığından, ona hiç surat asmamış ve hep iyi davranmıştı. Şimdi ne olmuştu da Berk de onlara uymuştu.
Yeşim için de bu eve ikinci eş olarak gelmek kolay olmamıştı. Hakan Bey ilk başlarda evliliğini ve çocuğu olduğunu gizlemişti. Kendisine iyice bağlandığını anladıktan sonra gerçeği söylemiş. Ya benle gelir ya da ayrılırız demişti. Hakan Bey'e aşırı sevdalanan Yeşim, önce böyle bir şeyi kabul etmemişti. Karısını boşarsa ömür boyu yanında olacağını demişti. Ancak Hakan Bey, karısının kimsesizliğini ve karnı burnunda olduğunu söyledi. Boşanma durumunda işleri de şu sıralar pek iyi gitmediği için iki ayrı eve bakamayacağını, verilen nafakayla eski eşinin perişan olacağını deyince Yeşim tek şartla aynı eve gelmeyi kabul etmişti. Eski eşi sadece perişan olmasın diye, çocuklarının anası olduğu için onunla aynı ev paylaşılacak ancak karı-koca ilişkisi olmayacaktı. Bu şartı Hakan Bey kabul edince işte gelmişti Yeşim eve.
Şimdi eve geldiği ilk günü hatırlıyordu. O gün üstünde büyük bir mahcubiyet vardı. Gülferuz Hanım kendisinden yaşça oldukça küçük gencecik kızı görünce şaşkına dönüp şaşkın gözlerle bakmıştı kendisine.
Hakan Bey neden bu kızın burada olduğunu deyince kadın bugün gördüğünden daha çok suratını asmıştı. O an kendisini kadının eline verseler boğup oracıkta öldürecek gibi bakmıştı kendisine. Hiçbir şey demeden bugünkü gibi odasına hışımla gidip hüngür hüngür feryatlar etmişti. Yalnız ilerleyen süreçlerde tüm her şeyi öğrenen Gülferuz Hanım artık ona acımasından mı kabullenmesinden mi nedendir bilinmez bir daha sert bakmamış ve surat asmamıştı. Hatta kendisine anne şefkati göstermişti. Berk bundan da ablası sanmıştı zaten.
Uzun bir aradan sonra suratı asık bu kadını görmek Yeşim'i de endişelendirdi. Tüm merak ve endişesine rağmen onlar bir şey diyene kadar soru sormama kararı aldı. Onları kendi hâllerine bırakıp belki Hakan'dan bir şey öğrenirim düşüncesiyle içeri odaya gitti.
Odasına çekilen Berk, önce odasının kapısını kilitledi. Kimse tarafından rahatsız edilmek istenmiyordu. Sonra dolabındaki bir kutuyu alıp içindeki her şeyi döktü halının üstüne. Sertap vardı bu dökülenlerde. Sertap'ın hediyeleri, fotoğrafları, şiirleri, beraber karalanan hikâye müsveddeleri...
Her birini sevdiğini okşar gibi teker teker okşadı, gözyaşları içinde incitmeden. Şiirleri, yazıları tekrar tekrar okudu. Fotoğrafları tekrar tekrar öptü. Telefonu kapattı, haber almak isteyeceği kimse kalmamıştı. Temel ihtiyaçlar dışında hiç odasından çıkmadı. Ara ara annesi, abisi, babası ve her şeyi öğrenen Yeşim yanına gelip onu teselli etmeye çalıştı. Cenaze bu evden çıkmış gibi her gün hareketli olan ev durgundu.
Bir ara annesi oğlunun yanına gittiğinde psikolojik destek almasını oğluna önerdi. Berk bunu kabul etmedi. Birincisi şu an kimseyi dinleyecek gücü yoktu. Adı Berk'ti ama o berk duramıyordu. İkincisi ise ilaçlarla beynini ve kalbini uyuşturup aşkını unutmak istemeyişiydi. Aşkını son kez uğurlamadan ve tüm duygularını yaşamadan böyle bir şeye girişmek istemiyordu. İlk ve son aşkının bilinci yerindeyken yanında olmak istiyordu. Sertap son aşkıydı çünkü o an başkasını sevebileceğine inanmıyordu. Hayatın neler getireceğini bilmeden sadece o anki duygularla bunu düşünüyordu. Oğlunu anlayan anne bu konuda ısrar etmedi. Sadece ne zaman kabul ederse o zaman psikoloğa ya da psikiyatriste gidebileceklerini dile getirdi.
Acılara boğulan sevgili ilk evden çıkışını acısının kaynağına gideceği gün yaptı. Son uğurlama töreninde yaşananları şu an kelimelerle anlatmaya kalktığımızda kelimeler gerçekten aciz kalmaktadır. Hiçbir kelime orada yaşanılanları tam anlatamıyor. Bu nedenle sadece birazını anlatabiliriz. Törende nefes alan bir ölü vardı. Her atılan toprak cımbızla parça parça etini çekip koparıyordu. Mezar yerinin içine girip onunla birlikte gömülmek istiyordu. Onu öpüp Pamuk Prenses gibi uyandırmak, kötü cadının sihrini bozmak istiyordu. Ağlıyor muydu, bağırıyor muydu? Hayır, hiç bunları yapmıyordu. Ağlamaktan yorulmamıştı ama ağlayarak öldüğünü kabul etmek istemiyordu ya da sevdiği güçlü ol ikimiz için yaşa dediği için onun yanında berk olmaya çalışıyordu belki de. Sevdiği elinin altından kayıp gitmemişti. Beyninde onunla konuşuyor, ona birlikte yaşadıklarını anlatıyordu. Tören bitip de arabaya bindikleri an işte o an dünyayı sele götürecek bir ağlama tufanı başladı. Arabadaki aile fertleri bir şey diyemiyor sadece onla birlikte onlar da paramparça oluyordu.
Boşuna dememişler ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir. Sertap bu dünyaya gelmiş, borcunu ödemiş ve gitmişti. Oysa kalanlar... Berk için diğer günler de cenaze törenindeki hâlinden farklı olmadı. Günler geçip okulun açılmasına az bir süre kalmıştı. Ancak okul, dersler, arkadaşlar, gelecek hiç umurunda değildi. Yine hiç dışarıya çıkmıyordu, tek odadan çıkışını temel ihtiyaçları ve mezar ziyaretleri sırasında yapıyordu. En sonunda aile fertlerinin aşırı yalvarmaları sonucu psikolojik destek almaya razı olmuştu. Bu desteği almaya başladıktan sonra sık sık mezara gitmiyordu. Aşırı özlediğinde gidiyordu ki bu da az sayılmazdı. Bunun dışında normal hayat sürdürmeye çalışsa da başaramadığını görüyordu. En sonunda psikolojik telkinler işe yaramayınca psikiyatriste gidip ilaç almaya başladı. Bu ilaçlar onu biraz daha rahatlatmıştı. Bu rahatlama az da olsa aileyi sevindirdi.
Bu sırada bir kargo geldi eve. Sertap'ın ablasının telefonda konuşacak hâli yoktu. Bu nedenle habersiz bu kargoyu yollamış ve konuşamadığı için aflarına sığındığını belirten bir not eklemiş. Alelacele paketi odasında Berk odasında açtı.
Bu pakette sevdiceğinin tokaları, bluzleri, en çok sevdiği pelüş ayısı ve en önemlisi hastalığını öğrenince sevdiğine verilmek üzere kaleme aldığı mektupları vardı. Mektuplar üst üste konulup güzel bir iple bağlanmıştı. En üstte zarfsız bir not vardı. Büyük bir heyecanla sevgilisini görmüş gibi bu notu okumaya başladı.Umarım seni yalnız bıraktım diye bana da hayata da yaratana da kızmıyorsundur. Hastalığımı öğrenince sana yol göstersin, senle konuşayım diye bu mektupları yazdım. Bu mektupların hepsini hemen okuma. Belli duyguları yoğun hissettikçe açıp okumanı istiyorum. Bu şekilde de duygularını yaşadığın an benle konuşup nefesim ne derdi sorularına cevap bulacaksın. Belki hayatına yön vermeme katkı sağlarım. Tüm mektupları açarsan artık ne yapman gerektiğini biliyorsundur ve bensiz de durabilirsin demek. Sen benim ilk ve son aşkımsın. Sen istemedikçe senden gitmeyeceğim, hep yanında olacağım. Çok sağlam dur, hayatın seni yıkmasına izin verme. Son dediklerimi hatırla, görevin büyük iki kişilik yaşamak sana kaldı. Ben yine işin kaytarma yolunu seçtim. Bu yolu seçtiğim için beni affet hayat enerjim. Sen hâlâ benim enerjimsin. Gücünü hissederim ben. Burada enerjine daha çok ihtiyacım var, beni karanlıkta bırakma bir tanem.
NEFESİN
Okumayı bitirdikten sonra notu, tokayı, bluzleri, ayıyı teker teker kokladı. Nefesi kokuyordu her biri. Her şey dayanılmaz bir acı içindeydi. Notu okurken bile her cümlede sevdiğinin sesini duyuyor gibi olmuştu. Hafifledi sandığı acısı alev almıştı.
Notun altındaki mektubun bulunduğu zarfta korktuğumuz oldu ben yanında değilsem oku yazıyordu. İçi alev alev yana yana elini bu zarfa uzattı. Mektubu açtı ve mektupta şunlar yazıyordu:08. 04.2019
Bundan sonraki aşamalarda hayata dokunan, kılavuzsuz gönderildiğimiz şu dünyada bizlere rehber olacak birbirinden güzel mektuplarla karşılaşacaksınız. Bu mektupları tekrar tekrar okuduğunuzu, birçok sorunlarınızda başvurduğunuzu, zaman zaman sizlerin de sorup cevap alamadığınız sorulara cevap aldığınızı göreceksiniz. Destek veren herkese teşekkürler...
Açıkçası halam çok güzel yazmışsın, bu kadar beklemezdim dediğinde biraz beklemediği için üzülmüş biraz da bana moral vermek için mi diyor demiştim. İlk sayfalarda bu kadar beğenileceğini zannetmemiştim. Bundan sonra daha da güzelleştiğine şahit olacaksınız. Değerli vaktinizi bana ayırırken ben de sizlere katkı sağlayabiliyorsam ne mutlu bana. Tekrar görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Yıldızı Çok Sevdi... #wattys2019
Chick-Litİçiniz sızlamadan bu kitabı bırakamayacaksınız... Aşk ve dram yüklü kurgusu olan bu kitapla eliniz kolunuz bağlandığınız anlarda ne yapacağınızı öğreneceksiniz. Kılavuzsuz gönderildiğiniz bu hayata bu kitabın rehber olduğunu da fark edeceksiniz.