I. Bölüm
Kapatmıştım yüreğimi aşka.
Açmaya da mecalim yoktu hiç.
Aşka küsmüştüm ama
Hâlâ hayata umutluydum.
On yedi yaşının vermiş olduğu hayalperestlikle yürüyordu Beren, bütün zarafetiyle. Bakanların dönüp bir daha baktığı sarışın, kumral saçlı, ela gözlü, gülümsemesiyle insanı cezbeden bir genç kızdı. Hayatına aldığı insanlar hep kırmıştı onu. Ancak hayata Beren hiç küsmemişti. Ona göre seçimler yapmıştı. Başına gelenler kendi seçimleriydi. Yaptığı seçimler sonucu oluşan kendi yanlışlarıydı. Bunlara bağlı hayatını şekillendirmişti, hepsi buydu. Bunun için başkalarını suçlamak haksızlıktı. Hep bu nedenle suçlu varsa bu hep kendisi olmuştu. Yalnız tüm bunlara karşın hayata küsmeyip yaşam dolu yanını da hep sıcak tutmaya çalışıyordu. Tek felsefesi gidenlerin açtığı yarayı gelenlerle kapatmamaktı. Her ilişki onun için yeni bir başlangıç acaba bu kez doğru mu umuduyla şekillenmişti. Yalnız ne var ki her ilişki onda ayrı ayrı yaralar açıp onu bir kazazedeye döndürmüştü. Bu yaralar en sonunda onu aşka küstürse de hayata olan umudunu söndürmemişti. Ona göre hiçbir şeyin sınırı yoktu. Hele acı ve üzüntü… Bu iki kavram ona göre dibi belirsiz bir uçurumdu. Pek arkadaşı da yoktu. Hiç olmasa ne çıkardı ki? Ailesi ise kendi hayatlarına dalmış, hayata kendi penceresinden bakan onu anlamayan bir aile idi. Bu da onun için pek önemli değildi. Çünkü o kendi kendine yetebileceğine inanıyordu. İhtiyaç duyduğu gücü kendinden alıyordu. Beklentilerini sıfıra yaklaştırarak mutluluğu bulmuştu.
Okulun tatil olmasının boşluğunu papatya dolu en sevdiği bankta saatlerce oturup düşüncelere dalarak geçiriyordu. Bugün de aynı şeyi yapmak üzere bu banka doğru yürüyordu işte. Diğer günlerden farkı bugün yanında mızmızlanan en sevdiği arkadaşı Açelya’nın olmasıydı. Açelya hayatı yoğun yaşıyordu. Her gün farklı kişilerle matraklık peşindeydi. Açelya ile Beren’in arkadaşlığına anlam veremeyen çok insan olurdu. Ancak onlar hayata birlikte tutunan, birbirleri için ellerinden gelen her şeyi yapan iki iyi insandı özlerinde. Her insan iyidir özünde ama bu ikisi özünü kaybetmeyen ender insanlardandı. Açelya özünü kaybetmiş gibi görünse de Beren onun içindeki özü hep gördüğünden devam ediyordu işte arkadaşlıkları.
Şu an yürüdükleri bank, Beren papatyaları çok sevdiği için ve en çok papatyalar burada olduğu için özeldi. Park eve biraz uzaktı, binalardan da uzak bir yerdeydi. Sessiz, sakin, huzurlu… Beren huzur bulduğu banka doğru Açelya ile giderken arkadaşı güzel ve sakin bir kafe bildiğini şu an gittikleri sıkıcı banktan vazgeçmesini ondan istiyordu. Beren ise bu söylenenleri duymamış gibi ısrarla her zaman gittiği çok sevdiği banka doğru gülerek yürüyordu. Yaklaştıklarında birinin bankta oturduğunu gördüler. Her zaman geldikleri saatti. Bu saatte parkta kimse pek olmazdı. Beren, Açelya’yı susturup bankta oturan çocuğu gösterdi. Açelya biraz da istediği kafeye gitme umuduyla sevinçle:
— Ne var, kimse oturamaz mı yani bu banka? Hadi gel başka yere gidelim işte, dedi. Beren, Açelya’ya heyecanlı bir şekilde şöyle dedi:
— Açelya bu o!
— Kim?
— Sertap’ın sevgilisi bu Açelya.
Beren bunu dedikten sonra ağlamaya başladı. Beren ile Sertap sosyal medyadan arkadaşlardı. Beren, Sertap’ı hastalığı boyunca destekleyenlerdendi. Beren ile Berk ise birbirlerini tanımıyorlardı. Sadece Sertap ile konuşmalarında adını duymuştu. Bir de Sertap ile birlikte olduğu fotoğraflarda onu görmüştü. Sertap sevdiğine hastalığını anlatamayışlarını, çaresizliğini Beren’e anlatmıştı. O da hep teselli etmeye çalışmıştı. Berk ile tüm tanışmışlığı buydu.
Sertap öldükten sonra yine Beren hesabına girip bu talihsiz kızın hesabına bakmıştı. Ablası hesaptan tüm fotoğrafları silmişti. Biyografiye doğum ve ölüm tarihini yazmıştı. Profil fotoğrafını silmemişti sadece, belki de silememişti. Bu fotoğrafta tüm aile fertleri vardı. Hepsinin gözleri gülüyordu ve mutluydular. Her mutluluğun sonu vardı. İşte ölümle dağıldı koca bir aile. Bunları düşününce bir anda gözlerini yaş sardı, mutluluklar hüzne boğuldu.
Açelya ise sadece Beren’den kanser olan kızı duymuştu. Adını ve on altı yaşında hayata gözlerini yumduğunu biliyordu. Oysa Beren daha çok şey biliyordu. Sertap ile her akşam yaptıkları konuşmaları daha da iyi hatırlamıştı. Tam Berk’e her şeyi söyledim, bu hastalığı birlikte yeneceğiz dediği an ki büyük inancını ve ertesi gün ölmesini hatırladı. Bu da daha da ağlamasını artırdı. Arkadaşı onun bu denli ağlamasına anlam veremiyordu. Sadece iyi gelir umuduyla ona sımsıkı sarıldı.
Bu sırada bankta oturan acılı erkek ise sevgilisinden kalan bir mektubu daha açmış okuyordu. Bu mektubu Berk yaşamak istemediği, tüm yaptıklarına rağmen hayatın zor geldiği anda açmıştı. Zarfın üstünde “Nasıl yaşamalı hayatı?” yazıyordu. Biricik sevdiceği nasıl yaşayacağını şu şekilde söylüyordu kendisine:
Sevgilim,
Kullanma kılavuzu olmadan geliyoruz dünyaya. Sonradan acıyla tecrübe edindiğimiz hatalarımızı değiştirebilmemiz için bir sihirli değneğimiz de yok. Eğer olsaydı en çok senle yaptığım kavgaları yapmak istemezdim. Bir de babamla kavga etmeyi istemezdim. Sen de sanırım bana sonsuz yaşam sunmak için çabalardın. Ancak dedim ya sihirli bir değneğimiz yok. Her birimiz yaşamamız gerekenleri yaşadık ve sen yaşayacaksın da.
Yaşam boyunca önümüze çıkacak bizi yerle bir edecek olan engeller, insanlar, olaylar, hiçbir şey anlatılmıyor bize. Benim öleceğimin seni yerle bir edeceğini biliyordum. İşte bak, ben de anlatamadım sana. Anlatılmayınca insan belki de hiç olmayacakmış sanıyor, rahatlatıyor biraz. Ancak ne kadar anlatılmasa da yaşıyoruz işte. Bak sana anlatamadım ama (Sertap bunu yazarken Berk’e daha anlatmamıştı.) bu mektubu okuduğuna göre ben gitmişim bu dünyadan. Bu nedenle bodoslama dalıyoruz hayatın en içlerine. Acılar giriyor hayatımıza ve sayısız üzüntüler. Sitem edemezsin bu anlarda hayata. Yaşarsın hayatı işte. İster sen de benimle birlikte ölmek iste istersen de üzüntüye boğul.
Ben içinden siyah olmayı seçmeni istiyorum. Onun kadar güçlü ve onun kadar asil olmanı. Her şeyin üzerini bir çırpıda kapatabilecek kadar güçlü ve kendi hayatına yön verebilecek kadar asil olmanı. Bu zor biliyorum amma velâkin hayatını değiştirebileceğine, acılarınla baş etme gücünün içinde olduğuna inanırsan evet, evet değiştirebilirsin. Yeter ki buna inan aşkım yalvarırım benim için inan buna. Ben seni izliyorum yukarıdan, arkamda enkaz değil; göz kamaştırıcı bir yakışıklı gördüğümü görmek istiyorum. Beni bundan mahrum bırakma ne olur?
İnsan deniz kadar sonsuz olmayı da seçebilir.
Kelebeğin ömrü kadar kısa olmayı da…
(Ben kelebeği seçtim Sana deniz kadar sonsuz olmak kaldı.)
Bana kalırsa da sen zaten deniz kadar sonsuz olmayı seç. Sana yakışan bu inan sevdiğim. Sonsuz olmak için çabala. Bu hayata bir şeyler kat, senden ve ikimizden. Ben bunu yaşarken düşünemedim. Hastalığımı öğrenince sana hikâye yazalım ikimiz dedim bu yüzden. Sen bu nerden çıktı dediğinde çocuklarımıza okuturuz demiştim. Ancak asıl sebep buydu. Dünyaya ikimizden bir parça bırakmak istedim. Hikâyemizi bitirebildik mi bilmiyorum. Bitiremediysek bak, bu senin görevin. İkimizin hikâyesini tamamla. Yapacak çok işin var. Dilerim yolun uzun olur, sen bizi sonsuzluğa kavuşturursun göz bebeğim. Hayat hep sonu olan şeyler için planlanmışken sen hayata inat sonsuz olmak için çabala. Sana sunulan hayatı doruklarına kadar yaşa. Benim ölümüm gibi daha önüne birçok acılar çıkacak. Belki en acısı ben kalacağım… Bunlar seni yıldırmaya çalışacak engellerin olacak. İnat ya! Bu acılara, engellere inat daha çok çabala. Bu hayat benim, sana rağmen yaşayacağım, aşkım için iki kişilik yaşayıp seni çatlatacağım de.
Hayat böyle yaşanır işte. Acısıyla tatlısıyla yaşamayı öğrendiğin gün ikimizde sonsuz olacağız. Ve o gün ve sonrası hiçbir zaman yılmadan sonsuz yaşayacağız. Benim senden bu nedenle bir diğer isteğim ikimiz için sonsuz yaşama ulaşman.Önüne sunulan hayatı yaşar,
Kaderine boyun eğersin.
Binlerce defa acılara boğulup
Ölmek istesen de
Bir ses fısıldar kulağına
Hayat devam ediyor.Yaşam dışarıda, seni çağırıyor. Çık doğaya ve yaşamın lütfunu gör. Temiz havayı çek ikimizin yerine. Güzellikleri gör ikimiz adına. Lütfen ikimizi de yaşat aşkım. Sen yaşa ki ben de yaşayayım.
Ebedi Sevgilin
İşte bu mektubu okuyan Berk, Sertap’ı dinleyip kendini bilinçsizce Beren’in çok sevdiği banka atmıştı. Berk bu mektubu tekrar tekrar okuyup sevdiceğinin dediği gibi temiz havayı içine çekip kuş cıvıltısını dinleyip doğayı seyrediyordu.
Bu sırada ağlamaklı kızımız Beren ve onun bu davranışını anlamayan arkadaşı neler mi yapıyordu, şimdi neler mi olacaktı? Bunları öğrenmeniz için yine sizi bir hafta bekleteceğim.22.04.2019
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Yıldızı Çok Sevdi... #wattys2019
Chick-Litİçiniz sızlamadan bu kitabı bırakamayacaksınız... Aşk ve dram yüklü kurgusu olan bu kitapla eliniz kolunuz bağlandığınız anlarda ne yapacağınızı öğreneceksiniz. Kılavuzsuz gönderildiğiniz bu hayata bu kitabın rehber olduğunu da fark edeceksiniz.