8.bölüm 🔥

5.4K 312 123
                                    

"Karanlık, yıldızları söndürüp gökyüzünün tek  hakimi olmak istiyor." 

Karşısında tehlikenin şekle bürünmüş hali olan  bir adam vardı ve o adam şu an amigo görmüş bir boğadan farksızdı. Bu da milyon kat tehlike demekti ki, o yine de bozuntuya vermedi. Yağmurluğun  fermuarını açtı, vestiyere astı. Ayağındaki ıslak botları çıkardı. Evdeki sessizlik ve ortada kimsenin görünmemesi onu biraz ürküttü ama renk vermedi. Hiçbir şey olmamış gibi, sanki saatlerce dışarıda olması olağanmış gibi sakince "Moralim bozuktu, biraz yürüyeyim dedim ama fazla abarttım sanırım özür dilerim," dedi.

Dişlerini sıkarak "Bir daha olmasın," diyen genç adamın öfkesi yüzünden okunuyordu. Alnındaki damar belirgindi. Kasılan çene kasları, burnundan aldığı soluklar da buna bir işaretti. Genç adamın kendini zapt etmeye çalıştığının farkındaydı, şu an onun huyuna gitmezse üçüncü dünya savaşına bayrak tutacağının da farkındaydı. Ama can çıkmayınca huy çıkmaz lafı onun içinde geçerliydi. Özrü ve yaptığı açıklamaya rağmen böyle bir tepki almak onu öfkelendirdi ve olan oldu. 


"Emrin olur paşam," diye ironiyle sarf ettiği söz bombanın fitilini ateşlemeye yetmişti.

Elini salondaki ahşap şifonyere vuran genç adam;


"Kızım ne tür bir şakasın lan sen, oyun mu oynuyoruz burada? Hiçbir şeyi bilmiyorsan bile o kuş kadar beynin bir tehlike olduğunu da mı algılamıyor?"diye bağırdı.

Genç kız istemsizce bir adım geri gitti. 

"Bana kuş beyinli deme bir daha!"


"O ses tonuna dikkat et küçük aptal!"


"Etmiyorum, anladın mı etmiyorum!" 


"Öyle mi?"


"Öyle!"


İkisininde ne sesi ne de öfkesi düşmüyordu, giderek büyüyen kıvılcım bir orman yangınına dönüştü ve dananın kuyruğu orada koptu. Genç adamın kaçacak delik aratacak kadar korkunç olan bakışları iyice tekinsizleşmişti ve genç kız bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Gözünü öfke bürüyen adam genç kızı kolundan tuttuğu gibi peşi sıra sürükledi. Kendini sürükleyen adama bağırıp çağırsa da tekme atsa da makus kaderi değişmedi. Genç adam onu havuzun hemen altında bulunan merdivenlerden indirdiğinde başına gelecek şeyi anlamıştı.

"Hayır hayır karanlık olmaz," diye bağırdı. Çıkardığı gürültü arka tarafta bulunan korumaların gelmesine sebep olmuştu. Mert Efe bir şey yok anlamında bir işaret yapıp onları geri gönderdi.  


"Burada kal da aklın başına gelsin."

Paslı demir kapı açıldı ve kendini bir anda karanlık, rutubet kokan ve küçücük bir penceresi olan bir yerde buldu. Demir kapı büyük bir gürültüyle kapanınca ayağa kalktı. Kapının küçük penceresinden Mert Efe'nin gece karası gözleri görünüyordu sadece, duyduğu anahtar şıngırtısı kapıyı kilitlediğine dair bir delildi. Ciddi ciddi onu burada bırakacaktı, kapıyı olağanca gücüyle yumruklayıp bağırmaya başladı.

ALACA 365 GÜNÜN SIRRI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin