Yeniden Buluşma

50 1 0
                                    

   İşsiz kalalı bir ayı geçmişti. Sıkıntıyla kapıyı açıp dışarı çıkarken, daha ne kadar günlerin bu şekilde geçeceğini düşünmüştü. Bunaldığını hissediyordu. Üniversitedeki kendine has bir hayatının olduğunu hissettiği o zamanları öylesine çok özlüyordu ki.... İlk defa bir hayatı olduğunu hissetmişti. İlk defa kimseyi memnun etmeye çalışmak gibi bir zorunluluk hissetmemişti. Kimseye hesap vermek zorunda değildi. İçinde o zamana kadar hissettiği o köşeye sıkışmışlık hissinin kaybolması başlarda onda büyük bir şaşkınlık uyandırmıştı. Üniversite bittikten sonra tekrar eve geldiğinde ise o his tekrar ona dönmüştü. Tekrardan aynı kafesin içine girmişti gibi hissediyordu. Bu histen nefret etmişti.

   Artık hiç kimseden para ya da herhangi bir şey istemek zorunda kalmamak istiyordu. Belli bir yaşa geldikten sonra aileden dahi olsa bir şeyler istemek, bir şekilde başka birisine bağımlı olmak zoruna gidiyordu. Başka bir seçeneği yoktu. İş bulmak zorundaydı. Gerçi daha önce çalıştığı bir yer vardı. Ama ayrılmak zorunda kalmıştı. Ne patronuyla anlaşabilmiş, ne bulunduğu ortama uyum sağlayabilmişti. Allah biliyor ya çok da çabalamıştı. Ama olmamıştı. Çalıştığı yer işçi niyetine bir köle almış olmalıydı. Nezaket namına hiçbir şey bilmedikleri gibi kendisine defalarca kez nezaket dersi verilmeye kalkışılmıştı. Artık sonlara doğru işe gitmek eziyet halini almıştı. Bu noktadan sonra karşılıklı olarak işi sonlandırmışlardı.

   Şimdi de bir mülakattan çıkmıştı. İşin aslı hiç umudu yoktu. Hep aynı sorular soruluyordu. "Ne okudunuz?" "Kendinizden bahseder misiniz?" "En son çalıştığınız yerden neden ayrıldınız?" "Excel'e ne derece hâkimsiniz?" "Aslında yaşınız bazı konularda geç kalmış olduğunuzu gösteriyor." "Neden üniversite zamanında çalışmayı düşünmediniz?" "Yakın zamanda evlilik planınız var mı?" "Hangi programları biliyorsunuz?" " "Mesaiye kalır mısınız?" "Ücret beklentiniz nedir?" vs.

   Artık kalıplaşmış bu sorulara her seferinde cevap vermeye çalışırken, kendisini robotlaşmış gibi hissediyordu. Bir makineymiş ve vermesi gereken yanıtlar da tıpkı sorular gibi kalıplaşmış yanıtlarmış ve bunları söylemesi zorunluymuş gibi geliyordu. Biliyordu armudun sapı üzümün çöpü diyemezdi. Hele ki bu zamanda, işsizlik almış başını giderken yapamazdı. Ama bir şeylerin içine sinmediğinde çalışma hayatının da zindana dönüşeceğini biliyordu ve çok da iyi bir hayatı olduğu söylenemezdi. Sahip olduklarına şükretse de bir şeyler hiçbir zaman içine sinmemişti. Hep eksik, yarım kalmış gibi hissediyordu. Bu yüzden en azından iş hayatında kendisini biraz olsun iyi hissetmek istiyordu. Eğer kendisini biraz olsun iyi hissederse, hem kendisine hem de çevresine yararlı olabilirdi.

   Aylardan Nisan'dı ve ünlü yağmurlar da başlamıştı. Montunun kapüşonunu hızlıca başına geçirdikten sonra adımlarını hızlandırmıştı. Cep telefonundan otobüs saatlerine bakarken bir yandan da yere takılmadan yürümeye çalışıyordu. O sırada internetin ekranı kayboldu ve Esna'nın onu aradığını gördü. Bir an gözlerini devirdikten sonra telefonunu açmıştı.

"Efendim Esna?"

"Görüşme nasıl geçti?"

"Aynı işte. Bakalım ne olacak?"

"Öyle deme. Hayırlısıysa olur."

"Dediğim gibi, göreceğiz."

"Geliyorsun değil mi? Biliyorsun Kardelen de gelecek."

"Geliyorum. Herhangi bir değişiklik yok değil mi?"

"Hayır yok. Görüşürüz o halde."

"Görüşürüz. Bu arada sorduğun için teşekkür ederim." Dedi Beliz yavaşça. Ardından telefonunu kapatıp adımlarını hızlandırmıştı.

MeskenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin