Şarkı Paramore - Decode
Hissettiğim yabancılık duygusuyla yatakta kıpırdandım. Ben en son nerdeydim ? Evden çıkmış sokakta yürüyordum. Taksiler ! Her yerde taksiler vardı. Siyah beyaz şeritler sanki şimdilerde ebediyete karışmış yolcularıyla birlikte ruhunu da kaybetmiş ama yüksek sesli müzik yapan bir binanın çatısına yerleştirilince yeniden hayat bulmuş olan taksi, hareketli müzikte ironik şekilde ahenkle sürtünen bedenler, yumuşak bir dokunun dudaklarıma uyguladığı iç gıdıklayıcı baskı, çikolata kahvesi gözlerden taşan nefret...Sahi kimdi o gözlerin sahibi? Ve sökercesine çarpılan zavallı ahşap kapı. Kafamın içinde fareden kaçan fillerin izin verdiği kadarıyla hatırladıklarım bu kadardı. Gözlerimi nerde olduğumu bilmenin rahatlığıyla araladım. Ve bekledim manzara. Odada gözlerimi gezdirdikten sonra tenime çarpan soğuğu bu kadar net hissetmenin garipliğiyle gözlerimi odadan üzerime çevirdim. Sadece sutyen vardı. Gözlerim dehşetle açılırken uykunun verdiği mahmurluk arkasına bakmadan kaçmış beynimde kaos çanları çalmaya başlamıştı.
Sarhoş olmuş,bir adamla öpüşmüş, sabah yarı çıplak uyanmıştım. Ah hadi ama o benim ilk öpücüğümdü ve üstelik onu benden tiksinen birine vermiştim.
'İyi ki sarhoşken yapmışsın yoksa bir daha hayatta yapamazdın.'
Hayır hayır! Başımı iç sesimin haksız olduğunu desteklercesine iki yana salladım. Yapmaya bayılmadım (!) zaten. Burada daha fazla kalamazdım. Yerdeki tişörtümü gözüme kestirdiğim gibi alıp giydim. Etrafta deli gibi hırkamı ararken yaklaşan ayak sesleri damarlarımda gezmeye yatkın olan adrenaline yeşil ışık yakıyordu. Avuçlarım terlemiş, boğazım kurumuştu. Yanaklarımı şişirip içinde bulunduğum durumun kritiğini yaptım.
Kahretsin! Dün üstüme içki dökülünce üstümü temizlemek için lavaboya gitmiş, hırkamı mermer tezgaha koymuştum. Elimde iki seçenek mevcuttu. Ya kapıdan çıkıp insanların önünden bu halimle geçip hırkamı alıp defolup gidecektim. Yada görünme olasılığının çok daha az olduğu farklı bi çıkış bulup defolup gidecektim. Kapıya yönelip elimle yokladım. Kilitliydi. Güzel. Benimde zaten kobay olmaya hiç niyetim yoktu. Hızlı adımlarla pencereye yöneldim. Camı açıp etrafa göz gezdirdim. Sağ tarafta duvara monte edilmiş yirmi santim kadar uzakta yere kadar inen bir su borusu vardı. Burnumu kırıştırdım. Bu çok klişe ama bir o kadar da ilahi bir şanstı. Pencereye tutunup pervazın üzerine kendimi çektim. Camın dış tarafına geçip boruyu yakaladım. Bir tembel hayvanın ağaç dalına sarılması misali boruya sarılıp kendimi yer çekimine bıraktım. Ayaklarım yerle buluşunca boruyu bırakıp koşmaya başladım. Adrenalinden buz kesmiş parmaklarım rüzgarla hissizleşirken kendimi tebrik ediyordum. Oradan ve ondan kurtulduğum için mutluydum. İnsanları görmezden gelip kendimi biran önce eve atabilme umuduyla daha da hızlanırken asla tahmin edemeyeceğim bir geçek öğrenmiştim. Klişeler hayat kurtarır.
'Salaksın, tam bir salaksın. Hayır sana salak demekten ben bıktım sen bıkmadın. İnsanlara salak davranışlarını hiç utanmadan gösterebilmiş bir rezilsin.kendini rezil etmekte üstüne yok. Üstelik zavallısın. Sarhoşken senden faydalanan elin ne olduğu belirsiz çocuğun tekinin dokunuşlarını tekrar hissedebilmek için aklında o sahneleri tekrar canlandırıp duruyorsun. Kalk ve kendine gel!' Sanırım ne olduğunu söylememe gerek yok. Geldiğimden beri iç sesimle cebelleşiyordum. Yaptıklarımın bendeki etkisi bir tsunami gibi olmuştu. Herkesin içinde peşimden atlı kovalarcasına koşmam gibi aklımdan gibi aklımdan çıkmayan o utanç verici anların dev dalgası gözümde canlanan her bir anda kafamdaki medeniyete ölümcül dalgalarını yolluyordu. İç sesimin yüzüme vurduğu haklı gerçekler ise kafamda dalgalardan geriye kalmış harabeleri tamamen ortadan kaldırmak istercesine binalara toksik bombalar atıyordu. Toksik bomba mı? Hey ben fazla Agatha Christie okumuyorum. Tamam okuyorum. Buz kesmiş ellerimi gereğinden fazla sıcak olan yanaklarıma bastırdım. Bütün vücudum sıcaklamıştı. Olanları unutmam gerekiyordu ki içimdeki utanç fırtınası dinsin. Ama evren her zamanki gibi pürüzsüz bir duvardaki rahatsız edici bir çıkıntıymışım gibi bana orta parmak çekmişti. Ben hesabı ödemeden bardan tüymüştüm!
AZER
"Azer bi adam geldi şu an bar tezgâhının bir köşesinde içki içiyor." Personel odasında koltuğa yayılmış vardiyamın başlamasını beklerken sigara içiyordum ve Ogün gelmiş bana piçin tekinin raporunu veriyordu. Gözlerimi devirdim. Ve derin bir nefes verdim ağzımdan çıkan dumanın havada ahenkle süzülüşünü izlemek içinde bulunduğum durumu daha katlanılır kılıyordu. Gözlerimi dumandan ayırıp Ogün'e çevirdim. " Ee Ogün bundan bana ne?" Tınısından alay akan ses tonum kaşlarını çatmasına yetmişti.
Ogün benim dostumdu. Tamamen ciddiyetten yoksun bir kişiliği vardı. Eğer kaşlarını çatıyorsa durum ciddiydi. Sağ ayak bileğimi soldizimin üstünden çekip doğruldum. Ve önümdeki kül tablasına sigarayı bıraktım. Tüm bunları yaparken kaşlarım hoşnutsuzlukla çatılmış, gözlerim ne olduğunu anlamak için yüzünü tarıyordu. "Adamı buralarda daha önce hiç görmedik. Bara girer girmez tezgaha yaklaştı ve seninle konuşmak istediğini söyledi." Kafamı salladım. Kapıdan çıkıp tezgaha ilerledim. İçimde bir huzursuzluk oluştu. İfadesiz suratımı takınıp tezgahın arka tarafına geçtim. Eğilip bir önlük alıp doğrulduğumda göz göze geldiğim mavi gözler hislerimde yanılmadığımı ortaya koydu. Demek gelmişti. "Ooo Azer Bey sen bu hallere düşecek adam mıydın. Garsonluk ha? Eminim annenin dizinin dibini tercih ederdin." Piç gülüşümü takındım. Benim nefretimin tadını unutmuştu belli ki. "Haklısın benim annemin akıl sağlığı yerinde." Eğlenen alaycı ifadesi duyduklarıyla vakit kaybetmeden yerini acımasızlıkla harmanlaşmış nefrete bırakmıştı. İfadesi keyfimi yerine getirmişti. Biraz sonra kendini toplayıp eski haline geri göndü. "Beni sen çağırdın Azer insan misafirine hiç kötü davranır mı?" Sahte alınganlığı midemi bulandırmaya yetmişti. Bu kadar konuşma yeterdi. Elimi arka sağ cebime atıp çıkardığım şeyi içtiği bardağın içine attım. Elini bardağın içine sokup çıkardığında gördüğü şeyle gözlerinin yuvalarından çıkmak için giriştikleri yarışı keyifle izledim. "Sen...sen bunu nerden buldun?" Piç gülüşümü büyüterek ona yaklaştım. Sesimi alçaltarak daha etkili bir hale soktum. "Aradığın şeyi biliyorum diyelim."
KATRE
'Evet Katre çok zekisin. Gerçekten! Buralarda harcanıyosun. Madem geldin içeri gir ve işini halledip git. Hırsız mı olmak istiyosun? Niye kasıyosun ki'
Başımı aşağı yukarı salladım cesaret vermesini umarak ciğerlerimi oksijenle doldurdum. Kapüşonumu çekerek arka kapıya yöneldim. Buradaki işimi biran önce halledip kolyemi bulmak için fikir üretmeliydim. Bayağırergeni bulursam iş tamamdı. Gergince kapı koluna uzanmıştım ki kapıyı biri açıp dışarı çıktı. Dengemi kaybedip düşmek üzereyken bir kol belimi sardı. "Daha dikkatli olmalısın." Kafamı kaldırıp bana dokunan bu ahmağın kim olduğuna baktım.
Bayağırergen! Derin bir nefes verdim beni içeri girmekten kurtarmıştı. Bakışlarımı ondan ayakkabılarıma çevirdim. "Olası bir de jevuyu önlediğin için te-teşekkür ederim. Ben şey ımm parayı ödememişim." Sesim sonlara doğru alçalmıştı, utanıyordum. Başım yerde uzattığım parayı almasını bekledim. Ama sadece bekledim. Parayı tutan elimi göğsüme doğru itince gözlerim çikolata kahveleriyle buluştu. Yüzü ifadesizdi. Ben beni boş verin! Tek eliyle belimi kavrayıp beni kendine çekti. Ona yaklaştıkça burnuma dolan kokusu beynimde kalbimin benim göğüs kafesimden onunkine atlayacakmış gibi düşünceler doğuruyordu. Barmen olmasına rağmen içki kokusunda eser yoktu. Sigara ıslak toprak ve odunsu baharatlardan harmanlanmış essiz bi kokuydu. Yavaşça eğilip çene kemiğimden yavaş ve yumuşakça öptü. Burnu kulağıma doğru sürtünerek çıktı. Kesinlikle bilerek yapıyordu. "Sence senin parana ihtiyacım var mı?" fısıltıyla çıkan sesi beynimi bloke etmişti. Etkisinden çıktığımda muhtemelen bu barın bir daha önünden bile geçemeyecektim. Mantığım çığlık çığlığa önüne çıkanı dehşetine katmış giderken tek yaptığım çikolata gözleriyle beraber erimekti. Tepkim hoşuna gitmiş olacak, çarpık ama alayla dolu bir gülümseme bahşetti bana. "Ş-şey ben borçlu kalmak istemem ve lütfen bir daha bana o şekilde dokunma." Ayağımla yerdeki toprağı eşelerken bunları söyleyenin ben olduğuma inanamıyordum. Beni daha çok kendine çekti. "nasıl? Böyle mi?" ses tonu eğlendiğini belli ediyordu. Çene kemiğimden boynuma kadar öperek ilerledi. Islak öpücükleri içimin karıncalanmasına sebep oluyordu. Tenime değen sıcak nefesleri durumu kolaylaştırmıyordu. Etkisinden kurtulmam lazımdı. İtmeye çalıştım ama beceremedim. Gözyaşlarımı zapt etmek gittikçe zorlaşıyordu. Kırılan ses tonumu engelleyemeyerek konuştum. "Şey gittikçe klişeleşiyo. Lütfen b-bırak ." Gülerek beni bıraktı. Elimde olduğunu unuttuğum parayı alarak cebime soktu. "Evine git küçük kız. Fobisi olan birine göre fazla cesursun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerime Bak
Novela Juvenil. “Bana bak.”yumuşak sesi beni şaşırtıp gözlerimi açmama sebep olurken daha da şaşırıp gözlerimi büyütmeme sebep olan şey gülümsemesiydi. Ellerini yüzümün iki yanına yerleştirip yüzünü yüzüme doğru yaklaştırmaya başladı. ‘Ne oluyo lan?’ demeye kalma...