iki ailenin çocukları yemekten sonra sahilde buluşma kararı almıştı. bütün gün dışarıda olmaları yetmemiş gibi akşam da gezmek istiyorlardı. bu isteklerine babaları bir şey demedi. yorucu bir okul yılı geçirmişlerdi, bu tatil onlar içindi ve ne isterlerse yapmalarına izin vermişlerdi. ne de olsa üçü de aklı başında olgun çocuklardı, değil mi?
sahile indiklerinde hepsi gayet mutluydu. denizin kıyısında pantolonlarının paçalarını kıvırmışlardı. ayaklarını suya sokup serinliyorlardı, bir yandan da sohbet ediyorlardı. daha doğrusu jeno ve jaemin birbiriyle flörtleşiyor, donghyuck da onları dinlerken uyumamak için kendini zorluyordu.
ikiliye daha fazla dayanamayan donghyuck denizden sıkıldığını söyleyerek ayakkabılarını geri giymiş ve kumların üstünde iki çocuğu beklemeye başlamıştı. bu sırada oturduğu yerden gördüğü birkaç deniz kabuğunu da toplamaya çalışıyordu. karanlıkta kabuk bulmaya çalışmak eğlenceli gelmişti. bu yüzden ayağa kalkıp sahilin ilerisine de bakmaya başladı. ceplerini deniz kabuklarıyla doldurmaya dalmışken elinde küçük bir fenerle yanına yaklaşan sarışın çocuğu farketmemişti.
"hey, karanlıkta kabuk aramak zor olmalı."
sesi duyan donghyuck sıçramış ve birkaç adım ileriye gitmişti, elindeki birkaç kabuk da tekrar yerle buluşmuştu. sarışın çocuk onun bu hareketine gülümseyerek kendi topladığı renkli kabukları donghyuck'a uzattı.
"kafeden seni izliyordum," dedi eliyle biraz ilerdeki ışıklarla parlayan yeri göstererek. "karanlıkta kabuk aramaya çalışırken çok tatlı gözüküyordun. ben de sana yardım etmeye geldim, izin var mı?"
donghyuck sevimli sarışın çocuğa baktı ve kafasını salladı. birçok insanın bulunduğu bir sahilde bana zarar veremez sonuçta diye düşündü. izin aldığını anlayan çocuk da hemen donghyuck'un yanına geçerek onunla yürümeye başladı. konuşmuyorlardı; sadece sarışın feneri tutuyor, donghyuck ise ayağıyla kumları eşeleyerek kabuk arıyordu. bu kadar çok kabuğu ne yapacağını bilmese de sarışın çocukla beraber kabuk aramak hoşuna gitmişti.
bir süre daha sessizlik içinde yürüdükten sonra sıkılan donghyuck bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı. bu sırada aklına hâlâ yanındaki çocuğun adını bilmediği geldi. mırıldandığı şarkıyı kesip ona adını sordu.
"mark ben, mark lee."
sarışın olan, mark, heyecanla adını söylemiş ve elini donghyuck'a uzatmıştı. o da kendi adını söyleyerek sarışının sıcak elini tutmuş ve sıkmıştı.
donghyuck tam elini geri çekecekken uzaklardan kendi sesini duymuştu. ilk önce yorgunluktan beyninin ona oyun oynadığını düşünse de gittikçe yakınlaşmaya başlayan sesler ve mark'ın hiçbir şey anlamayan bakışları ile gerçekten birilerinin ona seslendiğini anlamıştı.
"hyuck neredesin, donghyuck!"
donghyuck bu seslerin babalarından geldiğini anlamış ve telaşlanmıştı. saatin kaç olduğuna bakmak için elini hemen cebine, telefonunu almaya attı ama onu jaemin ve jeno'nun yanında bıraktığını hatırladı. saati sormak için kafasına mark'a çevirdiğinde sarışın çocuk kol saatinden ona saati göstermişti.
01.17.
otel odalarından çıktıklarında saat daha 11'i gösteriyordu. birkaç saate döneceklerini söyleyerek sahile inmişlerdi ama donghyuck kabuk ararken vakit geç olmuş ve kardeşinden de epey uzaklaşmıştı. ve muhtemelen jeno onun odaya geri döndüğünü düşünerek kendi odasına uyumaya gitmişti, donghyuck'un olmadığını farkeden babaları da onu aramaya sahile inmişlerdi.
onları daha fazla meraklandırmamak için yanındaki çocuğun elini tutarak geldikleri yoldan geri koşmaya başlamıştı. sarışın çocukla karşılaştıkları kafenin orada kendisini arayan ailesini görünce onlara bağırdı.
oğullarını gören doyoung hemen yanına gitmiş, sarılarak kafasına öpücükler kondurmaya başlamıştı. onu jeno'nun yanında göremeyince denizde ona bir şey olduğunu düşünerek korkmuştu. hemen jaehyun'la dışarıya koşmuş ve onu aramaya başlamışlardı. aceleden pijamalarını bile çıkaramamıştı, uyurken taktığı göz bandı hâlâ kafasındaydı.
sarılma faslını bitirdikten ve oğlunun güvende olduğunu gördükten sonra ise ona azar çekmenin sırası gelmişti. donghyuck ise babasının huyunu bildiğinden şu an azarlanacağını anlamış bir şekilde yere bakıyordu.
bu sırada mark gitmesi gerektiğini söyleyerek onlara veda etmiş ve donghyuck'u babaları ile baş başa bırakmıştı.
--
ee hani dojae yok bu kitapta