doyoung telefonunun alarmı çalınca elindeki kitabını bırakmak zorunda kaldı. saate baktığında ikizlerin okuldan çıkış saatinin yaklaştığını gördü. odasına giderek hızlıca üzerini giyindi ve evden çıktı.
yolda giderken ten ile karşılaşmıştı. o da oğlu jaemin'i almaya gidiyordu, çocuklar aynı okula gittikleri için okula kadar beraber sohbet ederek yürümeye başladılar.
eve geldiklerinde jeno mutsuz görünüyordu, doyoung nedenini sorduğunda ise söylemiyordu. üstelemedi, oğlunun odasına gitmesine izin verdi. donghyuck ise oturma odasında oyuncak mikrofonuyla şarkı söylüyordu. doyoung onun yanına yakkaştı ve kardeşinin ne için üzüldüğünü sordu.
"hayır baba, bunu söyleyemem. jeno bunu kimseye söyleme dedi."
doyoung çocuklarını kandırmayı sevmezdi ama oğlunun iyiliği için bunu yapacaktı.
"eğer bana nedenini söylersen istediğin kadar lolipop yiyebilirsin."
donghyuck'un bu hayatta en sevdiği şeyler babaları, oyuncak mikrofonu ve lolipoplardı. babasının teklifini duyunca gözleri parlamıştı.
"jeno jaemin'i seviyor ama bugün jaemin'in sıra arkadaşı yeeun'u sevdiğini öğrendi. bunun için üzülüyor. jaemin bir daha onu sevemezmiş, öyle dedi."
"bizim jaemin mi? ten'in oğlu olan?"
"evet o."
doyoung şaşkınlıkla gözlerini açtı ve bunu önceden neden farkedemediğini düşündü. jeno ne zaman birlikte yemek yeseler en dolu tabağı jaemin'e verirdi, bahçeye çıktığında çiçek toplar ve onları bir arkadaşına vereceğini söylerdi, bir çikolata aldığında her zaman jaemin'e de alırdı. jaehyun ve doyoung bunları jaemin'in onun en yakın arkadaşı olduğu için yaptığını düşünürlerdi fakat gerçek şimdi ortaya çıkmıştı. doyoung daha fazla bırada oyalanmayıp küçük oğlunun yanına, onu teselli etmeye gitti.
