1. Bölüm ~BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

3.6K 74 43
                                    

Hayal et beni; sen hayal etmezsen var olamam ben; içimde, kendi günahımın ormanında titreyen ceylanı sezinlemeye çalış; hatta biraz da gülümseyelim. Ne de olsa, gülümsemekten bir zarar gelmez.„

                             Lolita, Vladimir Nabokov

DÜZENLENMİŞTİR

~\~

  Bir varmış bir yokmuş. Yakın diyarlardan zamanın gözden ırak kaldığı bir yerde bahtsız bir kadın, küçük bir canavara hamile kalmış. Bebeğin her hücresi annesine diken gibi batıyormuş. Karnında taşıdığı acı gün geçtikçe büyüyüp kadını güçsüz kılıyormuş. Kadın her "Ah" çektiğinde içindeki minik mutlu oluyormuş. Çünkü o bebek acıların sevişmesi ile oluşmuş ve sadece acıyla beslenmiş...

  Aylar geçmiş kadının acı dolu çığlıkları yıkık dökük harabeyi doldurmuş. Şeytan kırık pencereden kadını izlerken tanrı bu canavarın dünyaya gelmesi için yer yüzünde ki bir ruhu yanına almış. Bebek acıyı da beraberinde getirmiş ve her kadının çığlığını duyduğunda dışarı daha da çok çıkmak istemiş. Onu dünyaya getiren kadının kanı, bebeğin vücudunu yıkamış ve son bi çığlıkla acı doğmuş.

  O acının adını Nilay koymuşlar...

~/~

Kadın koşarak merdivenlerden inmeye başlamış. Her bir adımı aceleci olsa da karanlıkta yönünü bulması epey bir zormuş. Çalıştığı yetimhanede daha önce hiç bir bebek bu şekilde ağlamamış. Yetimhanenin içindeki duvarlarda yankı yapan, sanki öldürülüyormuş gibi ağlayan bi bebek sesi duyuluyormuş. Kadın, bu sağanak yağmurlu havada kim bebeğini bırakıp gider diye düşünüyormuş. Yetimhanenin demir kapısını zorla çekerek açmış ve tam kapının önünde hasır bir sepet ile karşılaşmış. Eğilerek içine bakınca sepetin içinde kan içinde bir bebek görmüş. Bebek sanki onu öldürmek istiyormuş gibi dik dik bakıyormuş. Kadın bebeğin yeni doğduğunu o an anlamış. Bebek yıkanmadan daha yetimhanenin kapısının önüne bırakılmış daha doğrusu terk edilmiş. Kadın yüzünü buruşturarak bebeği telkin edici şeyler söyleyip susturmaya çalışmış ama nafile bir çaba içerisindeymiş. Kadın içinden "Hangi vicdansız bıraktı bu bebeği buraya?" Diye düşünmüş. Gerçi yetimhane de bir acımasızlık örneği olduğunu zihni şimdilik atlamış. Bilmiyormuş ki asıl vicdansızın saatler önce doğan bu, acının soyunu devam ettiren bebeğin olduğunu...

Bebeğin üstüne örtülmüş siyah çarşafın üzerinde, bir kaç damla yağmur suyu ile bulanan zarfı eline almış. İçinde:

- Kurtarın beni bu acı'dan...

Yazıyormuş. Kadın şaşkınca bebeğe bakmış ardından bebeği hasır sepetle birlikte kucaklayarak, mayası acıyla yoğrulmuş bir çocuğu daha hapishanesine mahkum etmiş.

~/~

- Hadi uyanın, çabuk! Sabah oldu!

Şevval ablanın sesiyle çizim yaptığım defteri kapattım. Gözlerimi kapatıp ağrıyan göz kapaklarımla yüzümü buruşturdum.  Yine sabahlamıştım. Kara kalem bana bu hayatta bahşedilen tek yetenek, tek güzel şeydi ve ben her çizim yaptığımda kendimden geçiyordum, bu durum zaman kavramını bana unutturuyordu. Üstümde ki ranzada yatan geri zekalı atlayarak aşağı indi. Şeytan diyor ki, kes ayaklarını bırak atlamayı yürüyemesin bile. Ama çocuk şube tarafından oldukça sevilen(!) biri olduğum için yapamıyordum.

Bu gün burada 17. yılıma giriyordum. Günlerden 17 Kasım Pazar'dı. Dışarda yine yağmur vardı. Şevval abla anlattığına göre beni kapı önüne bir çöpmüşüm gibi bırakıldıktan sonra bulmuştu ve o gün yine yağmur yağıyormuş.

Şan-ı Şer/Masum (Şan-ı Şer Serisi 1. Kitap) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin