KÖK VE TAZE SÜRGÜN

68 8 3
                                    

İlyas Hoca’nın, köyde ilk defa görülen gence ismi ile hitap etmesi, şaşkınlığa yol açmıştı.

Misafirler birbirlerine baktılar. İçlerinden biri;

— Hani köyde seni tanıyan yoktu, bak tanıdılar işte dedi.

İlyas Hoca’nın kendisine Seyit diye hitap ettiği genç de şaşkındı. Gülerek arkadaşlarına cevap yetiştirdi;

— Vallahi köye ilk defa geliyorum. Köylülerden de hiç tanıdığım yok. Biliyorsunuz, yolu bile navigasyonla buldum. Amca söyler misin, beni nereden tanıyorsun? Daha önce tanıştığımızı hatırlamıyorum. Ya da tanıştık da ben hatırlamıyorum kusura bakma.

Oradakiler, İlyas hoca’ya bakıyorlardı. Acaba ilk defa gördükleri bu genç adamı nereden tanıyordu? İlyas Hoca ancak o zaman ilk defa gördüğü gence bir isimle hitap ettiğinin farkına vardı. Mahcup, hafifçe gülümseyerek;

— Yok beyefendi oğlum, ne kusuru. Asıl siz kusura bakmayın, ihtiyarlığıma verin, nereden tanışacağız. Yalnızca birine benzettim, yıllar önce rahmetli olan ve benim her daim rahmetle andığım birine. Hani insanlar çift yaratılırmış derler ya, aynen öyle. Bizim köyden rahmetli Kara Veli’nin oğlu Seyit’e o kadar benziyorsunuz ki anlatamam. Herhal canı rahmet istedi, Allah gani gani rahmet eylesin.

Köylüler, ‘’amin’’diye katıldılar duaya. Adının Seyit olduğu anlaşılan misafir;

— Ben o dediğin adamın torunuyum amca. Yani Seyit’in oğlu Mustafa’nın oğluyum. Bunlar da arkadaşlarım; Atakan, Deniz, Cemil ve Özgür.

Orada bulunanlardan, yalnızca İlyas Hoca, Kara Veli’nin oğlu Seyit’i tanıyordu. Gerçekten de; tam da öldürüldüğü yıllardaki Seyit, kılık değiştirmiş de karşısında duruyormuş gibi geliyordu İlyas Hoca’ya. Tek fark, bu delikanlı, biraz daha irice ve enlice duruyordu. Rahmetli Seyit, daha ince yapılı, şöyle sırım gibi,  biraz daha esmerce idi. Şimdiki gençlerin çoğu ise daha çocuk sayılabilecekleri yaşlarda bile kilolu ve eski nesile göre soluk benizli duruyorlardı. Çocukluğunda, evleri Kara Veli’nin evine yakın olduğundan, olan bitenleri oldukça iyi hatırlıyordu. Rahmetlinin cenazesini, hele de oğlunun, Seyit’in halini dün gibi hatırlıyordu. Seyit, cenaze boyunca esmer teni hafifçe sararmış olarak sesini çıkarmadan, bir yetişkin edası ile defin ile ilgilenmişti. Aralarında on yaş fark olmalı idi. Ama ondaki büyük adam halini hiç unutamamıştı. Daha sonraki yıllarda, Seyit’in çok iyiliğini görmüştü. Herkes gurbetten babasının dönmesini beklerken; kendisi sığıntı olduğu dayısının evinde, Seyit’in gurbetten gelişini özlemle beklediğini hatırlıyordu.

Düşüncelerinden sıyrılan İlyas Hoca;

— Yeğenim kabalığımızı hoşgörün, köylülüğümüze, ihtiyarlığımıza verin. Hoş geldiniz. Dünyanın işine bak. Her hal baban ve amcaların köyden gideli yetmiş yılı geçmiştir. Zaten baban ve amcalarının köyü hatırlayabildiklerini sanmam. Çok küçüktüler. Sizinkiler gittikten iki gün sonra da ben köyden ayrılmıştım. Sonradan duyduğuma göre, İzmir’den de ayrılmışsınız, nerelerde olduğunuzu da pek kimse bilmiyordu. Köylülerle irtibatı kestiğiniz söyleniyordu. Doğrusu haksız da sayılmazdınız, olanları hatırlıyorum da. Ben daha sonraki yıllarda, babanların çok başarılı ticari firmalar ve Sanayi kuruluşlarına sahip olduklarını, bunun yanında eğitim işne girdiklerini, özel okullar ve öğrenci yurtları açtıklarını duymuştum bir meslektaşımdan. Çok kaliteli işler yapıyorlarmış duyduğum kadarı ile. İnşaallah memleketin kurtuluşu; yetişen yeni nesil eli ile olacak. Sizler, bizleri ecnebiye el açmaktan kurtaracaksınız. Gün gelecek, şu bindiğiniz cipin de yerli malı olduğunu göreceğiz inşaallah. E söyleyin bakalım, babanız ve amcalarınız nasıllar diye sordu.

TAŞ KINASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin