Mahkeme Bitti

91 4 0
                                    

Mahkeme sona erip karara bağlandığında, kış gelmişti. Sonunda, Seyit'in korktuğu başına gelmiş, cinayet üzerine kalmıştı. Başta Deli Arif'in karısı olmak üzere birkaç köylü daha kaçan şahsın Seyit olabileceğini, zaten Senem ile de aralarında bir şeyler olduğunu söylemişlerdi mahkemede. Üstelik Seyit'in saati de maktulün elinde bulunmuştu. Seyit saati kendi verdiğini söylüyordu ama; kendi ev halkı dışında şahidi yoktu. Seyit'in kendi ev halkı evden ayrılmadığını, ancak sabah namazına doğru ava gittiğini söylüyorlardı ama; oların söylediklerinin mahkemede bir kıymeti yoktu. Seyit'e en çok dokunan da kendisinden hiçbir zarar görmeyen, hatta iyilik gören insanların kendisi aleyhine şahitlik yapmaları idi. Onlara karşı öylesine bir öfke duyuyordu ki; tarif edilemezdi. Onlara yalancı şahitlik yaptıranın kim olduğunu tahmin edebiliyordu; Şer Mahmut. Sonunda karar açıklanmış ve Seyit, otuzaltı yıl hapse mahkum edilmişti. Cezasını da Harput Hapishanesinde çekecekti. Hakimlerin kararını dinlerken, babasının cenazesini gördüğünde yaşadığı duyguları yaşıyordu; öfke ve çaresizlik. O anı asla unutmayacaktı; dinleyicilerin olduğu bölümde, duyduğu sevinci gizleme ihtiyacı duymadan kendisini sırıtarak izleyen Ferhat'ı ve mahkeme kapısında ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerle kendisine bakan Nazlı'yı. Hele de Nazlı'nın o içe dokunan boynu bükük halini. Kucağında henüz bir-iki defa gördüğü, bir defa bile kucağına alamadığı, beş aylık kızı Fatma ve eteğine yapışmış olarak şaşkınlıkla etrafa bakmakta olan ikizlerini...

Seyit'in Harput Hapishanesine gönderildiği günün akşamı, kazadaki en lüks içkili lokantanın, özel müşterilere ayrılmış odasında, mahkeme başkanı ve Şer Mahmut, yanlarında karakol komutanı ve bazı yardakçı takımı da olduğu halde, içkilerini içiyorlardı. Şer Mahmut'un keyfine diyecek yoktu. İçkiler, su gibi akıyordu. Vakit gece yarısını geçtikten sonra dağıldılar. Çoğu içki aleminden sonra olduğu gibi; Mahmut karakol komutanının peşine takılmıştı. Dumanlı kafalarla hem yürüyorlar, hem de alçak sesle konuşuyorlardı. Şer Mahmut;

- Bak komutan, bilgi sağlam yerden. İt oğlu itin yeri kesin gibi. Bir yol basıver. Ne kaybedersin? Herif, ''otuz senedir dağlardayım, beni kimse yakalayamaz'' diyerekten dolaşır dururmuş. Senin için de ''o kim, beni yakalamak kim'' diye söz edermiş. Ha bir de Toklu Hüso mevzusu var. O it oğlu it de kendisini adamdan saymaya başladı. O dağlarda kimin kanadı ile uçtuğunun farkında değil. En azından, haddini bildirmekte fayda var. Kelleci kaybolduğundan beri bizi unuttu. Hem kelleciyi kendisinin kaybetmediği ne malum? Bunun gibiler kurt ile yer, sahibi ile ağlarlar. Güya o da bizim ile birlikte kelleciyi arayıp durdu. Acaba saman altından ne sular yürüttü? Ben bir iki defa görüşmek istedim ise de kabul etmedi. Kendisini ne sanıyor ise. Bu dağların senden sorulduğunu ona da göstermek lazım. Benden söylemesi. Sonuçta, senin itibarın söz konusu. Yine de sen bilirsin. Sana akıl öğretmek benim haddim değil.

Kurnaz Mahmut, komutanı en can alıcı noktasından vuruyordu. Komutan için para da önemli idi ama ondan daha da önemli olan; etrafta oluşturduğu hava idi. pohpohlanmayı çok seviyordu. Kendisini oraların tek hakimi gibi görmeleri inanılmaz biçimde hoşuna gidiyordu. Şu muhtar doğru söylüyordu. Kara Seyit denilen hergele dağlarda çok bile yaşamıştı. Artık gereken yapılmalı idi. Gerçi herifin kimsenin tavuğuna kış dediği yoktu ama olsundu. Dağların kimden sorulduğunu herkes görmeli idi. Muhtar da oldum olası o heriften nefret ederdi. Daha önceleri de Kara Seyit'in defterini dürmesini istemişti de nedense kendisi işi ağırdan almıştı. Galiba adamın ortalarda görünmemesi ve dikkat çekmemesi yüzünden kendisi de aldırmaz davranmıştı. Acaba muhtar ile aralarında ne vardı? İşin aslını bir yoklamalı idi. dumanlı kafasını toparlayabildiği kadarı ile muhtara cevap verdi;

- Tamam muhtar, söylediklerini bir kenara yazdık. Ama biliyorsun her işin bir bedeli vardır. Onu yerine getireceksin. Ama bir konu daha var; anlat bakalım Kara Seyit ile aranda ne var? Oldum olası o adama kin duyduğunu biliyorum. Şayet aranızda ne olduğunu anlatmazsan; unut gitsin. O dağlarda biz burada yaşar gideriz. Toklu Hüso'ya gelince; o mevzuda haklısın. Gereken yapılacak. Bundan böyle sen de ben de payımıza düşeni alacağız. Yoksa kendi bilir. Şimdi anlat bakalım; Kara Seyit ile aranızda ne oldu?

TAŞ KINASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin