üç, et tekraru ahsen velev kane yüz seksen

450 77 90
                                    

medya; cr.marzbos

Düşündükçe daha garip bir hâl alıyordu.

Yani ikimizin de istemediği bir randevuya gitmemiz ve orada gerçek bir tanışma gerçekleştirmemiz belki olağan bir şeydi ama o neden bana çiçek vermişti ve ben onu kabul etmiştim? Ve neden eve gelir gelmez hemen kurumasınlar diye onları suya koymuştum? Çoktan ölmüşlerdi, en fazla üç gün daha canlı gibi görünürlerdi ama neden onların evimin bir köşesinde olduğunu bilmek istiyordum?

Neden dünden bu yana Seokjin hyungu aklımdan çıkaramıyordum?

Düşündükçe konuşurkenki mimikleri aklıma daha çok kazınıyordu. Sürekli burnunu buruşturuyordu mesela. Böyle bir tiki vardı ve onun bundan haberi var mıydı bilmiyorum ama öyle yapınca bana küçük bir çocukmuş gibi görünüyordu. Fakat yüzü... Hiç de çocuk gibi değildi ve tanrım... o kadar güzel olması normal bir durum muydu?

Karşıma Seokjin hyungu koysalar ve elime soymak için bir elma verseler kesinlikle gözümü Seokjin hyungtan alamadığım için ellerimi keserdim.

"Yine mi bu kuş hyung? Sıkılmadın mı?"

Başımı kaldırdığımda Jimin ve Jungkook ile karşılaştım. Okula birlikte gelmiş olmalılardı ve kahvaltı yapmadıkları için soluğu kantinde almış olmalılardı.

Jimin söyleyince önümdeki Simurg çizimine baktım. Sadece düşüncelerim dağılsın diye çiziyordum.

"Sıkılmadım. Neden sıkılayım?"

"Çünkü hyung çok fazla tekrar ediyorsun. Bir insan dört yıldır sadece rengi belli olmayan bir kuşa kafayı takmaz." Jimin kendinden gayet emin bir şekilde söylediğinde ona kaşlarımı kaldırdım. İkimiz de bıyık altından gülüyorduk çünkü ikimiz de bunun asla sonlanmayacağını biliyorduk.

"Et tekraru ahsen velev kane yüz seksen. Değil mi hyung?" Jungkook başını kaldırmadan söylediğinde Jimin başını hışımla ona döndürdü. Sanki uzaylı dili konuşuyormuş gibi bakıyordu çocuğa.

"Ne dedin sen?"

Jimin'in bu haline gülmeden edemedim. Jungkook ise hep böyleydi, yani onu tanıdığımdan bu yana bu çocuk merak ettiği için mi yoksa bana havalı görünmek için mi bilmiyorum, Farsça ve Fars edebiyatına dair şeyler araştırır, öğrenir ve benim bulunduğum ortamlarda dile getirirdi. Bir ara tüm hafta ortalıkta fa'ilatün fa'ilatün fa'ilatün feilün diye geziyordu.

"Dedim ki, tekrar etmek güzeldir bu yüz seksen kere de olsa." Sonra bana döndü. "Doğru söyledim değil mi hyung?" Gözlerindeki ışıltıları görebiliyordum. Neden bana karşı hep öğretmenin gözüne girmek isteyen hevesli öğrenciymiş gibi davranıyordu bilmiyorum ama onun bu hevesini hiçbir zaman kırmak istemiyordum. Belki benim yüzümden, belki kendi ilgisiyle farklı bir kültürden farklı şeyler öğreniyordu ve bunun için ona hiçbir zaman engel olmazdım.

Başımı salladım. "Aynen öyle."

Jimin ofladı. "Yine mi Farsça şeyler? Gerçekten sıkıldım."

Ona kızamazdım. Bu tür şeylere çok fazla maruz kalıyordu, ilgisi olmaması rağmen. Ben onların yanında çok bahsetmezdim ama bazen Jungkook ile konuşuyor olurduk ve Jimin de yanımızda olduğunda tüm o sohbetlerimizi dinlemek zorunda kalırdı. Bazen yanımızdan gözlerini devire devire ayrılırdı. Ona gerçekten kızamazdım.

"Hayır, bu yarı Arapça bir atasözü."

"Oh, Arapça mıymış? Ben sanmıştım ki-"

"Daha ezberlediğim sözün hangi dilde olduğunu bile bilmiyor musun Jungkook-ie."

simurg'un siyah kanadı | namjin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin