on üç, bir günah gibiydi

336 63 48
                                    

medya; cr. marzbos / instagram

Seokjin hyungun Simurg çizimimi benim için bulup vermesinden yaklaşık iki hafta sonraydı. Sınavlarım bitmiş ve rahata ermiştim çünkü sınav dönemim boyunca Seokjin hyungu görme şansım pek olmamıştı ve ben onu özlemiştim. 

Bunu rahatlıkla söyleyebiliyordum çünkü içimde bir yerlerde ona beslediğim özlem onu görmedikçe büyüyor ve canımı sıkıyordu ve düşüncelerim de hep o oluyordu. Her ne kadar onu göremesem de vakit buldukça ona yazmıştım ama o sınavlarımdan dolayı beni rahatsız etmeme konusunda oldukça ısrarcıydı, bu yüzden sohbetlerimiz hâl hatır sorduktan sonrasını pek kapsamıyordu.

Bahsettiğim bu günler artık sona ermişti, bu akşam onu görecektim.

"Beni dinlemiyorsun bile." Jungkook hızla yanımdan kalktığında  başımı şaşırarak ona çevirdim. Gerçekten ne dediğini dinlememiştim ve bu kötü hissettirdi.

Bu sabaha, yani cumartesi sabahına oldukça üşengeç bir şekilde başlamıştım. Yatağımda kalkmak için fazlaca oyalanmış, duştan ağırdan alarak çıkmıştım ve sonunda kendime gelip kahvaltımı yapacağım sırada Jungkook pat diye kapımda belirmişti.

Gelmesi için bir nedene ihtiyacı yoktu, canı istediğinde gelirdi, bundan rahatsız olmazdım. Ancak bugün aynısını diyemiyordum, Jungkook'la bir sorunum yoktu. Sadece... bu akşam sonunda Seokjin hyungtan aldığım yemek sözünü gerçekleştirecektik ve ben akşama kadar aylaklık yaptıktan sonra akşam için hazırlanmak istiyordum. Ama o buradayken bu pek mümkün değildi.

"Üzgünüm," dedim o mutfağa doğru adımlarken. "sadece düşünüyordum."

Yanıt vermedi. Bir süre sonra elinde su dolu iki bardakla gelip birini bana uzattı. "Sen hep düşünürsün hyung ama bu sıralar beni gerçekten takmıyorsun gibi hissediyorum ve bu... üzüyor işte." Omuz silkip çaprazımda kalan kanepeye oturduğunda o badem gözlerinde üzüntüsünü görebiliyordum.

Bardaktaki suyu içmeden sehpaya bıraktım. "Gerçekten özür dilerim, kafam meşgul işte biraz. Anlıyorsun değil mi? Seninle ilgili bir şey değil." 

"Biliyorum, benimle ilgili değil; Seokjin hyungla ilgili," dediğinde itiraz etme gereği duydum.

"Yanılıyorsun-"

"Hyung," diyerek sözümü kesti, sesi sakin çıkıyordu. "Son zamanlarda her şey onunla ilgili ve bunu dışarıdan bakan herhangi biri bile anlar ancak sen inatla reddediyorsun. Belki kabullenmek istemiyorsun, belki dillendirirsen elinden kayıp gidecek diye korkuyorsun; bilemiyorum hangisi ama... Ama lütfen her şey bu kadar barizken hâlâ anlamazlıktan gelme. Böylesi daha gıcık bir durum hâline geliyor ve sana olan saygımı yitirecekmişim gibi hissediyorum." 

Ne diyeceğimi bilemiyordum, şok olmuş bir şekilde ağzım ve gözlerim kocaman açılmış ona bakarken hiçbir şey diyemedim. "B-ben... ım..."

Benimle dalga geçermiş gibi bir sırıtış belirdi yüzünde, dudakları sola doğru kıvrıldı. "Boş ver hyung. Bana bir şey anlatmamana alıştım, galiba." Sonra yerinden kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Montunu ve beresini giyerken, "Taehyung'un yaklaşan doğum gününden bahsediyordum en son, umarım kafan bu kadar meşgulken bu ayrıntıyı unutup geçmezsin, hyung. Sana iyi günler," dedi ve beni tır çarpmış gibi bırakırken çıkıp gitti. 

Bacaklarımı ileri doğru atıyordum ama yürüdüğümden pek emin değildim. Jungkook'un sözleri aklımdan bir türlü çıkmazken günümün geri kalanı da olduğum yerden hiç kıpırdamadan düşünmekle geçmişti. Düşünüyordum ve bende değişen bir şey olmadığı sonucuna varıyordum. Yani ben, her zamanki bendim. Dünkü Namjoon nasılsa bugün de öyleydim. Seokijn hyungla tanıştıktan sonra en sevdiğim renk değişmemişti, müzik zevkim değişmemişti, düşünce yapım değişmemişti. Jungkook neyden bahsediyordu, anlayamıyordum. Belki biraz dalgın olabilirdim ama bu doğaldı, ona bahsetmemiştim ancak Seokjin hyungla yemek yiyecektik ve bu ister istemez gerilmeme ve beni daha fazla düşünmeye itiyordu. Sırf onu iki dakika dinlemedim diye üzerime bu kadar gelmesine hakkı yoktu. 

simurg'un siyah kanadı | namjin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin