medya; cr. marzbos
Havada dünden farklı bir sıcaklık var ama gökyüzü kasvetli. Yağmur yağacak belli.
Gözümü ders boyunca kapkara bulutlardan alamadım. Dersi de dinlediğim yok zaten, aklım hep Seokjin hyungta. Günlerdir yüzünü görmüyorum. Oysa ona denk gelmek için gözüm eskisinden daha fazla etrafı tarar oldu. Kendimi iki ders arasında kütüphaneye atıyorum, oralarda çokça dolanıyorum belki ona denk gelirim diye. Ama yok, bir kere bile görmedim.
Neden onu görmek için de bu kadar hevesliyim bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.
Sadece hayatıma yeni bir insanı dâhil etmiştim ve onunla daha fazla etkileşimde bulunmak, onu daha fazla tanımak istiyordum.
Tanıştığımız her insanın hayatımızda farklı bir kapı olduğunu düşünürüm. Konuştuklarıyla, davranışlarıyla, bakışlarıyla sizi farklı dünyalara götürebilirler çünkü her insan başlı başına bir dünyadır zaten. Seokjin hyungun da benim hayatımdaki yeni bir kapı olduğunu biliyordum ve onun diğer kapılardan farklı olduğunu hissediyordum çünkü günlerdir aklıma Simurg'u getirmiyordu. Çizimim renksiz kalmıştı, kanadı hâlâ siyaha boyayamamıştım.
Gök, delinecekmiş gibi gürledi ve şiddetli bir şekilde yağmur yağmaya başladı. Damlalar resmen camları dövüyordu.
Birazdan dersim bitecekti, günün son dersi ve eve gidecektim ama aksi şeytan! Yanımda şemsiyem yoktu. Nasıl onsuz dışarı çıktığımı bilmiyorum. Hava durumuna bakmadan dışarı çıkan biri değilim, bu tür şeylere dikkat ederim ve gökyüzü zaten yağmur yağacağını saatler öncesinden belli etmişti. Nasıl bu kadar dalgın olabildim bilmiyorum. Aklım neden başka yerlerdeydi... neden sadece Seokjin hyungu düşünüyordum?
Profesör Choi kalın kapaklı, kalın kitabını koltuğunun altına alınca dersin bittiğini anladım. Bereket versin bu ders bana bulaşmamıştı. Belki o da anlamıştı bende bir şeyler olduğunu ve beni benimle baş başa bırakmak istemişti. Bilemiyorum.
Önümdeki dosyayı ve tek işlevi elimde döndürmek olan kalemi çantama koyup sınıftan çıktım. Sınıf, bina çıkışına yakındı ama belki bir ihtimal Seokjin hyunga denk gelirim diye boylu boyunca koridoru yürüdüm ve diğer çıkışa vardım. Maalesef o buralarda yoktu.
Kendime kızdım. Neden onun peşinden koşuyordum? Neden vaktimi onunla harcıyor, dimağımda sadece ona yer veriyordum?
Kapının önünde durdum ve bardaktan boşalırcasına yağan yağmura baktım. Üstüm inceydi, şemsiyem yoktu ve çantam ile kendimi korumak istemiyordum çünkü içindekilerin ıslanma ihtimali bile tüylerimi ürpertiyordu.
Durağa kadar ıslanmayı göze aldım.
Kendimi hemen dışarı attım ve daha ilk saniyede soğuğu ve ıslaklığı hissettim. İyi gelmedi diyemezdim, kendimi uyanmış hissettim ama yağmur damlaları çok sert düşüyordu ve biraz önce camı dövüyor dediklerim şimdi omuzlarımı dövüyor gibi hissediyordum.
Yerde biriken gölcüklere basa basa, bina kenarında koşmaya başladım. Köşeyi dönüp kampüs çıkışına doğru ilerleyecektim ama köşeyi dönmemle kolumdan çekilmem bir oldu.
Artık üzerime su damlaları düşmüyordu. Seokjin hyungun eli hâlâ kolumda, bana gülümsüyordu. İçimi bir sıcaklık kapladı. Bu, biraz önce beklemediğim bir anda durdurulmamdan mıydı yoksa onu görmemden miydi, emin değilim.
Kolumdaki elini çekti ve iki eliyle de yüzüme uzandı. Nefes almayı bırakmış, onu izliyordum. Parmakları tam gözümün önünde durdu ve gözlüklerimi çıkardı. Tabii ya! Yağmurdan dolayı camı biraz buharlaşan ve su damlaları ile kaplanan gözlüklerim. Onları alıp paltosunun düğmelerini açtı ve gömleğinin eteği ile kuruladı, sonra yeniden gözlerime yerleştirdi.
Hâlâ orada bön bön ona bakıyordum.
"Seni durdurdum ama, yetişeceğin bir yer yoktu umarım?" dediğinde anca kendime geldim ve bizi kuytu ve yağmurun ulaşamadığı bir yere çektiğini o an fark ettim. Yan tarafımızda bizim gibi yağmurdan korunmaya çalışan başka insanlar bile vardı. "Namjoon?"
Başımı silkeledim. Neden salak gibi davrandığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Beynim ders boyunca erimiş, yağmurla da akıp gitmiş olmalıydı.
"Yok, yok," dedim hemen. "Dersim bitti de eve gidecektim."
Sadece hım'layıp başını salladı. Bir şeyler söylesin istiyordum, bir şeyler sorsun. Neden beni görür görmez buraya çektiğini söylesin istiyordum. Çünkü ben sormaya cesaret edemezdim.
Geriye doğru küçük bir adım atıp sırtımı duvara yasladım. Yağmurun altında çok az kalmıştım ama sırtım duvara değer değmez içimi bir ürperme almıştı. Üzerim de inceydi, hasta olacaktım ve aramızda garip ve sinir bozucu bir sessizlik vardı. Sadece yağmurun sesi ile yan taraftakilerin bulanık seslerini duyuyordum.
"Yoktun ortalıkta," dedim. Nereden esti bilmiyorum. Nerede olduğunu merak ediyordum ve ben deli gibi onunla karşılaşmak isterken o neden ortalarda değildi bilmek istiyordum.
"Ha, evet" Başını salladı. "Tezimden dolayı... hocanın odasına kamp kurdum." Gülerek başını duvara yasladığında yüzüne yansıyan yorgunluğu görebiliyordum.
"Eğer işin yoksa kahve içmeye gidelim mi? Ben... benim gerçekten ısınmaya ihtiyacım var." Bu noktadan sonra üşüdüğümü saklamama gerek yoktu çünkü yavaştan titremelerim artmıştı. Şu an gerçekten sıcak bir yere, sıcak bir kahveye ihtiyacım vardı. Hem günlerdir dimağımda yer edinen beyefendiyi de bulduğuma göre biraz rahatlamam gerekiyordu.
"Gidelim de," Çevreye bakındı. Kabul etmeyecek diye ödüm kopuyordu. Bulmuşken onu kaçırmak istemiyordum. Onunla daha çok konuşup, onu gerçekten tanımak istiyordum. "Bu yağmurda nasıl gideriz? İkimizde de şemsiye yok."
Yüzüm asıldı. Tüm gün burada yağmurun dinmesini bekleyemezdik. Kampüs dışında herhangi bir kafeye gitmemize gerek yoktu, fakülteye en yakın kafeye gidebilirdik, kantin bile olurdu; bana fark etmezdi.
"Yağmur dinene kadar burada mı dikileceğiz?" diye sordum. Sesimde yarı sitem yarı hayal kırıklığı vardı.
Başını kaldırıp havaya baktı, sonra elini uzatıp damlaların avucuna düşmesine sebep oldu. "Hızlı koşar mısın?"
Bir an sorusuyla afalladım. "Koşarım da ned-"
Hemen elimi kavradı. Beni peşinden sürükledi. O anın şaşkınlığıyla elimin elinde oluşunu düşünemedim bile.
"Koşabildiğin kadar hızlı koş Namjoon!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
simurg'un siyah kanadı | namjin ✓
Fanfiction"Sen kanadımdan bir tüy götürerek, her zaman benim himayemin gölgesine sığınabilirsin Eğer düşmanların sana bir güçlük çıkarırsa, iyi veya kötü bir harekette bulunurlarsa Benim tüyümü ateşe at, işte o zaman kudretimi görürsün Çünkü ben seni kanadımı...