[3]

54 10 13
                                    

Kaç defa çalmasına rağmen kapıyı hâlâ açmamalarına sinirlenen Yanchen parmağını bir kez daha bastırdı düğmeye. Yitao'nun zoruyla markete götürülmüş ve bir sürü poşet taşımak zorunda bırakılmıştı, kolları gerçekten ağrımıştı, tek yapmak istediği yatağına yatıp bir daha kalkmamaktı.

Yanchen zili durmaksızın çalmaya devam ederken arkasında duran Yitao'nun da sabrı taştı ve Yanchen'in yanına gelip kapıyı tekmelemeye başladı.

O sırada bir yandan poposunu kaşıyarak fazla uyuşuk adımlarla kapıya doğru ilerleyen Hwanghon yarattıkları bu karmaşa yüzünden suratını buruşturdu. En sonunda kapıya ulaştığında yine aynı uyuşukluk seviyesindeki hareketleriyle kapıyı açtı ve karşısında duran ve öfkeli oldukları her hallerinden anlaşılan iki hyunguna kaşlarını çatarak sordu. "Siz delirdiniz mi ya? Neden alacaklı gibi çalıyorsunuz kapıyı?"

"Aish bu velet cidden!" Yanchen sinirli sinirli söylendikten sonra hızlıca yanından geçip mutfağa doğru ilerledi.

Yitao onun aksine daha sakindi, daha doğrusu ilk defa grup arkadaşları için yemek pişireceği için heyecanlıydı. Sakince içeri girip ayakkabılarını çıkardıktan sonra sordu. "Kapıyı açman neden bu kadar uzun sürdü?"

Hwanghon omuz silkti. "Jaesol hyung ve Eisuke hyung şirkette, evde sadece ben, Hajoon hyung ve Chan hyung vardı. Siz kapıyı çalınca ikisi kapıyı kimin açacağına karar vermek için taş-kağıt-makas oynamış, ben uyuyordum. Chan hyung kaybedince de gelip beni uyandırdı ve en küçük olduğum için kapıyı benim açmam gerektiğini söyledi."

Hwanghon başka bir şey söyleme gereği duymadan arkasına dönüp ayaklarını sürüye sürüye odasına gitti, yarıda kalan uykusuna devam edecekti. Yitao da elindeki az sayıda poşeti mutlu mutlu mutfağa taşıyıp Yanchen'in bıraktıklarının yanına bıraktı. Hyungu ortalıklarda görünmediğine göre yatmaya gitmiş olmalıydı, boş verdi ve poşetlerden gerekli malzemeleri çıkarmaya başladı.

***

Birkaç saat sonra Jaesol ve Eisuke çoktan gelmiş, yemek hazırlanmış ve sofra kurulmuştu. Yemek hazır olana kadar mutfağa girmelerini yasaklayan Yitao kilitlediği kapıyı açıp oluşan aralıktan kafasını uzattı ve bağırdı. "Gelebilirsiniz!"

Uzun zaman önce acıkmaya başlamış ve şu anda açlık durumları tavan yapmış üyeler bu komutun ardından koşarak mutfağa gitmiş ve yerlerine oturmuşlardı. Çok aç olduklarından hepsi de bir anda yemeğe gömüldüğünde Yitao hızlı hızlı yemek yiyen üyelerine bakıp gülümsedi ve kendisi de yemeye başladı.

Yemekler çok çabuk bittiğinde herkes teker teker mutfaktan tüymüştü, hepsini hazırlayan Yitao bile. Jaesol tek başına kaldığı mutfakta umutsuzca etrafına bakındı. Mutfağın dağınık olmasına dayanamıyordu ve buranın kesinlikle temizlenmesi gerekiyordu.

Bıkkın bir nefes verip ayağa kalktı ve tabakları toplamaya başladı. İstese en büyük olma vasfını kullanarak bunu diğerlerine yaptırabilirdi ancak çok yorgun olduklarını bildiğinden kıyamıyordu. Bu seferlik böyle olsun diye düşünüp toplama işine devam etti.

Yaklaşık yarım saat sonra işini bitirdiğinde salona midesinde bir sızı hissederek döndü ancak boşverdi, muhtemelen çok hızlı yediği için böyle olmuştu. Ancak karşılaştığı görüntü tam tersini söylüyordu.

Her biri farklı bir yere uzanmış, karınlarını tutarak kıvranan üyelerini gördüğünde kaşlarını çattı. Yitao'ya yemeklerin içine ne koyduğunu sormak için etrafına bakındı ama onu göremedi. O sırada Hajoon öğürdüğünde hızlıca ayağa kalktı ve banyoya doğru koştu. Hayatı buna bağlıymışçasına kapıya yumruk ve tekmeler savururken bir yandan da bağırıyordu. "Eisuke hyung! Lütfen çık, kusacağım şimdi! Hyung!"

Hajoon umutsuzca bağırmaya devam ederken içeriden bir öğürme ve akabinde çekilen sifon sesi duyuldu. Eisuke kapıyı açtığında Hajoon içerideki iğrenç kokuyu biraz olsun bile umursamadan midesindekileri boşaltmaya başladı.

Midesindeki sızı hızlı bir şekilde bulantıya dönerken Jaesol bir terslik olduğunun farkına varmıştı. Cebinden telefonunu çıkarıp hızlı aramalarda en üst sırada olan menajerlerinin ismine tıkladı. Telefonu kulağına götürürken sırtını duvara yasladı ve belki biraz geçirir umuduyla derin nefesler almaya başladı.

Birkaç çalışın ardından karşı taraf telefonu açtı. "Jaesol-ah, ne oldu? Bir şeye mi ihtiyacınız var."

"Hyung," zayıf çıkan sesiyle seslendiğinde menajer oturduğu koltukta dikleşip kaşlarını çattı, bir terslik olduğunu anlamıştı, sorusunu yineledi. "Ne oldu, sesin neden kötü?"

"Yitao bize yemek yaptı, sanırım hepimiz zehirlendik." Jaesol söyledikten sonra menajer hemen geleceğini söyleyip telefonu kapattı.

Midesindeki bulantı hızlıca artmakta olan Jaesol da sırtını yasladığı duvarın dibine uzandı. Karnını tutup acılı bir inleme bıraktıktan sonra mırıldandı. "Seni elime geçirirsem öldün Yitao!"

top line [bgxaf]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin