ARDENRLY

910 19 8
                                    

          Suyun kaynamasını beklerken mutfağı incelemeye koyuluyorum; duvara dayalı siyah bir tezgah, tam ortasında beyaza çalan rengiyle musluk duruyor. Dolaplar irili ufaklı tezgahın altında sıralanmış durumda. Çoğunun içi boş! Birkaç çekmece de bıçak setim ve mermi zulam duruyor; En üst çekmece bıçak,bir altı sivri uçlu iğneler ve en altında mermilerim. Oturduğum masa tezgaha paralel olarak duvara dayalı duruyor. Pencere ise masanın karşısında ,güneşin doğuşunu buradan izleyebiliyor iken batışını ise arka odadan izleme imkanı bulabiliyorum. Şuanda güneşi göremiyorum çünkü gri bulut kümeleri güneşi görüşü engelliyor. Perdeler sonuna kadar açık duruyor. Dışarıyı izlemeye koyuluyorum; dalgalı bir deniz kıyıya sertçe vururken,kenara park edilmiş arabalar ıslanmaya başlıyor.etrafta hiç insan yok, huzur diye buna derim.kettle biplediğinde daldığımı fark ediyorum.

            Ayağa kalkınca sırtımda bir sızı hissediyorum. Oturduğum sandalyenin arkası yok bu yüzden kambur duruyordum. Dolabı açıp elimi nescafe kutusuna daldırıyorum, hissedebildiğim kadarıyla 2-3 tane kalmış durumda markete çıkıp almam gerektiğini aklıma not ederken dolabın kapağını kapatıyorum. İçinde en sevdiğim yeşil kupamın olduğu dolabı açıp kupamı dışarı çıkartıyorum. Yeşil kupaya bakarken ismini fısıldıyorum: ‘kadın inceliği’. Ağzıma küçük bir sırıtış yerleşiyor ister istemez. Kupayı tezgaha  koyunca tok bir ses çıkarıyor. Elimdeki paketi sallayıp açıyorum ve kupaya döküyorum. Paketi lavabonun içine atıp kettle'daki suyu kupaya boşaltıyorum. İnce bir duman kupanın üstünde yükselirken burnuma kahve kokusu geliyor. İnce bir haz duygusu içimi kaplarken içine koyduğum kaşıkla yavaş yavaş karıştırmaya başlıyorum. Kaşık kupanın kenarlarına çarparak ses çıkarıyor. Ses yankı yaparken orta çekmeceden orta kalınlıkta bir iğne seçmeye çalışıyorum. Lacivert uçlu iğneyi elime alıyorum. Artık karıştırmayı bıraktım.

          Sol elimi görebileceğim bir hizada kaldırıyorum. Parmaklarım incelerken orta parmakta karar kılıyorum: iğneyi parmağımın ucuna saplarken ince bir sızı elimi kaplıyor, yavaşça soktuğum iğnenin kenarlarından kan akmaya başladı . iğneyi biraz yerinde oynatarak açtığım deliği büyültüyorum. Kan metal iğne ucunu pembemsi bir renkle boyuyor. İğneyi hızlı bir şekilde çekince uzun bir nefes veriyorum.ağzımı açıp iğnenin ucunu yaladıktan sonra çekmeceye koyuyorum. Parmağımı kupanın üstünde tutarak sıkmaya başlıyorum , kan olağanca hızıyla kupaya boşalırken kahveyle birleşemeyen kan üstte zemin oluşturuyor. Parmağımı sıkmayı bırakıp azalan kanı üstüme sürüyorum. Çay kaşığıyla tekrardan karıştırmaya başlıyorum; Öbek öbek kahvenin üstünde duran kan girdabın ortasına doğru giderek kahvenin rengini kızıla buluyor.  Çay kaşığını kupanın içinden çıkarıp tezgahın üzerine bırakıyorum. Kupamı alıp odama doğru yürümeye başlıyorum.

         Boy aynasının önüne gelince çeki düzen vermek için kupayı sol elime geçiriyorum. Gri pijamamın paçaları uzun olduğundan soğuk fayanslarla aramda tabaka oluyor. Elimle kısa kesimli kahverengi saçlarımı sallayıp sola yatırıyorum. Yeşil gözlerimle uyumlu tişörtü mü düzelterek dönüyorum. Koridor boyunca uzanan kitap yığınlarının üstü tozlanmış. Fizik  olduğunu düşündüğüm kitaba üfleyince ortalık toz oluyor. Temizlik vaktinin geldiğini düşünüyorum! Fransız işçiliği sehpa metal kapının hemen yanında  ve üstünde beats hoparlör sistemine bağlı bir telefon standı duruyor. Cebimden Telefonumu çıkarıp şifresini giriyorum - ******** - çalma listesini açıp telefonu stand da yerleştiriyorum. Koridor bir an tanıdık bir sesle hayat buluyor. “ sadece neden yaptığını bilmek istiyorum” diyordu aciz bir sesle kadın ve uzun sessizliğin  ardından sesimi duyuyorum “en son nefesini kayıt edebilmek için”. Uzun bir sessizlik ardından kesme sesi uzaktan gelirmişçesine duyuluyordu ve işte en sevdiğim yer “ ahhh” .  Azmış hormonlarımla odama doğru yürümeye devam ediyorum. Başka bir şarkıya geçiyor hoparlör . “ ah christian” diyorum üzülmüş numarası yaparak.

          Koridorun tam ortasında bulunan kapı odama ait. Kapı her zaman kapalı durmalı,böyle daha gizemli bir şekilde giriş yapabiliyorum. Kolu yavaşça çevirip kapıyı itiyorum. odam hatırladığım gibi ; tam karşımda boydan boya  perde çekilmiş duvar, yan tarafında büyükçe bir  pencere; Ağaçlık alana bakıyor. Pencereden yağmur havası doluyor içeri ama daha yağmur yağmadı. Odanın tam ortasında bir masa uzanıyor, perdeli olan duvarın  hizasında…  küçük adımlarla dans ederek odaya giriyorum. Yerdeki iran halısının yünleri parmak aralarıma girerek gıdıklıyor. Etrafımda yavaşça bir dönüş yapıyorum. Kapının yanıda kitaplık uzanıyor baştan sona. Kahvemi masaya bırakırken müzik değişiyor : “ lütfen affet tanrı bile affeder, sende affet” diyordu ağlamaklı bir sesle kadın. Tok sesim sessizliği bölerek “ ama ben tanrı değilim” diyorum. Bu sahne her zaman hoşuma gidiyor, kadının bir rahibe  olduğunu düşünüyorum bir anda ama sonra hatırlıyorum; o palavracı bir edebiyat öğretmeni. Ellerimi masaya yaslayarak soluklanıyorum.

           Masada olanları gözden geçirmeye başlıyorum : yeşil kadın inceliği kupam, ucu sivri kalın bir demir parçası,laptop,kalemlik ve bir top kağıt. Ciddileşiyorum. Çünkü bir şey eksik. Kırmızı kol saatime bakıp 17 dk geciktiğini hesaplıyorum. Tam küfür edecek iken kapının zili çalmaya başlıyor : bir, iki, üç, dört . Müzik otomatik olarak kesildiği için nerede kaldığını hatırlayamıyorum.odadan çıkıp kapıyı kapatıyorum. Ana Metal kapının kolunu çevirip hafifçe çekiyorum. Gözlerimi yavaşça açarak ‘tutturmuş muyum" diye bakınıyorum.Bingo!. paspasın üzerinde kırmızı bir klasör. “en sevdiğim’ diye düşünüyorum.eğilip dosyayı alıyorum çok ağır değil. Apartman boşluğuna bir göz atıp içeri giriyorum. Kapıyı topuğumla iterek kapatıyorum. Odamın kapsını açarak içeri girerken müzik otomatik olarak çalmaya devam ediyor.

             Dosya için ayırdığım yerde elimdekini koyuyorum. Kupama uzanarak büyükçe yorgunluk yudumu alıyorum. Kanın metalik tadı kahve ile birleşince dinamit etkisi yapıyor. Bir OH çekip bardağı bırakıyorum. Dosyanın kapağını okşayarak kendimi tatmin ediyorum, açıp yavaşça isme bakıyorum ; ARDENRLY. Uzun bir nefesin ardından gözlerimden bir yaş süzülerek kaliteli kağıdın üstüne düşüyor.  Sağ elimle sivri metali kavrayıp klasörü kapatıyorum. Masanın etrafından dolaşıp perdenin önüne geliyorum. Yerdeki alçı parçaları ayağıma batıyor. Perdenin ucundan tutup sonuna kadar çekiyorum. İki üç adım geriledikten sonra duvarda kazınmış isime bakıyorum ;

ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY, ARDENRLY,

Çalan müzik bitmek üzereyken yine “ahh” sesini duyuyorum. Gözlerimden bir yaş daha süzülüyor. Elimdeki metal çubuğu kaldığım yere götürüyorum kahkaha atarak ve tekrardan kazıyorum : ARDENRLY.

LEMNESCATEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin