GEMİ

198 7 2
                                    

Gemiye yükselişimiz daha doğrusu çekilişimiz sona erdiğinde gördüğüm manzara kesinlikle daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu.

Geminin her yeri erkek insanlarla doluydu. Bu insanların bazıları ellerinde tepsiler veya insanların kağıt dediği şeylerle etrafta oradan oraya koşturuyor, bazıları gemiyi temizliyor, bazıları sadece köşelerde oturup kocaman, tahta bardaklardan birşeyler içiyor , bağırarak konuşuyor zaman zaman da kahkaha atıyorlardı. Çoğunun kıyafeti lime lime olmuştu ve ten renkleri güneşin altında birkaç ton koyulaşmıştı.

Gemiye bakmaya devam ederken merdivenlerin yukarısında kaptan olduğunu düşündüğüm omzunda büyük, renkli bir tür kuş bulunan orta yaşlı adamı ve onun gerisinde duran taktığı şapkanın üstünde devasa bir tüy bulunan, parlak kıyafetli, aşırı ince ve uzun olan adamı fark ettim parlak adam kaptandan daha çok ilgimi çekmişti, genç görünen yüzüne karşın uzun, bukleli saçları beyazdı ve gemide olmaktan mutlu olmadığı bulunduğum yerden dahi fark ediliyordu. 

Salın zeminiden , birkaç dakika önce fırlatıldığım yerden kenarlara tutunarak doğruldum, bu sırada saldaki denizciler gemiye çıkmış gemideki diğerleriyle konuşuyorlardı. Az önce olanlardan ve benden bahsettiklerinden adım gibi emindim. Bu sıra belki üç dakika önce beni saçımdan tutup havaya kaldıran sonrada sala fırlatan gemicinin bana elini uzattığını fark ettim. Sanırım gemiye çıkmama yardım etmek niyetindeydi.

Elimi uzatmadım, yakın gelecekte uzatmayı düşünmüyordum gemiye ayak basmaya pek de niyetim yoktu gördüğüm erkek  kalabalığı beni fazlasıyla korkutmuştu, üstelik çıplaktım da. Çıplak olduğumu hatırladığımda hızla ellerimle alt vücudumu kapattım, saçlarımın göğüslerimi yeterince kapattığını umuyordum.

Hareketimi ve yüz ifademi fark eden denizcinin önce kaşları hafifce kalktı sonrasındaysa yüzünde belkide bu zamana kadar gördüğüm en güzel gülümseme belirdi. Neden bu adam beni bu kadar şaşırtıyordu. Kendi üzerine baktı ve pantolondan başka birşey giymediğini görünce eliyle saçlarını karıştırıp  gemideki kapılardan birinde gözden kayboldu. Bu sırada gemidekilerin gözleri teker teker bana dönüyordu. Belkide hayatımda ilk defa çıplaklığım yüzümü kızartıyordu.

Bir süre sonra denizci elinde eskiden kırmızı olduğunu tahmin ettiğim soluk bir elbiseyle sala atladı, elbiseyi bana giydirmek istiyordu ancak gemidekilerin bakışları üzerimizdeyken kollarımı kaldırmak istemiyordum. Bunu fark eden denizci gemidekilere bağırarak birşeyler söyledi ve gemideki denizciler birşeyler mırıldanarak görüş alanımızdan çıktılar. Bende denizcinin beni giydirmesine izin verdim. Elbiseyi üzerime giydirdi ve ince bi halat parçası ile saçlarımı topladı birkaç adım geri çekilip beni baştan aşağı birkaç defa süzdü. Yaptığı şeyden mennun olacak ki yüzüne güzel bir gülümseme yayıldı.

Yanımdan geçip çevik bir hareketle gemiye çıktı. Bu defa elini uzattığında elini tutup beni gemiye çekmesine izin verdim. Nedense bu adama güvenmem gerektiğini düşünüyordum. Elimi gemiye çıktığımda da tutmaya devam etti taki kaptan beni fark edip denizciye bağırarak birşeyler söyleyene kadar. 

Denizci ile aralarındaki bağırışma bittikten sonra kaptan arkasında somurtan parlak kıyafetli adama bir kaç el hareketi yapıp dümeni bıraktı. O koşar adım merdivenleri inerken omzundaki koca, renkli kuş havalanıp direklerden birinin üstüne kondu. Bu sırada parlak adam dümenin başına geçmişti. Şimdi yüzündeki ifade değişmişti artık eskisi kadar mutsuz görünmüyordu. Sanki geminin kaptanı oymuşcasına başı ve omuzları dikti şimdi. Nedense bu adamdan hoşlanmamıştım.

Bu sırada kaptan az önce denizcinin girdiği kapıdan içeri girip içeriden bir kadınla birlikte çıktı. Onlar hızlı adımlarla bize doğru gelirken gözler benim üzerimden çekilmişti. Şimdi herkes kaptanın yanında getirdiği güzel sarışın kadına bakıyordu. 

Bende kadına bakmaya başladım, yaklaştıkça daha da tanıdık gelmeye başlamıştı bana ama bir insan kadınını daha önce nasıl görmüş olabilirdim? Dahası daha önce karşılaştıysak nasıl hayatta kalmıştı? Ben bunları düşünürken kaptan ve kadın önüme kadar gelip durdular. Kadının gözlerini o zaman fark ettim. Büyük, mavi mercan renginde eşsiz gözler.

Gemi başı. O gemi başıydı, altın sarısı saçları, masmavi gözleri ve yüz hatları... Tamamiyle aynıydı. Tek farksa kuyruktu, onun kuyruk yerine bir çift bacağı vardı. Ben bunları düşünürken kadın konuşmaya başladı:

-Merhaba tatlım, gemimize hoş geldin adım Seraphine.

Sesi çok güzeldi, benim sesim onunkinin yanında ancak martı çığlığı olabilirdi.

Ama o. O az önce bana. Bana kendini tanıttı. Benim dilimde. O, o benim dilimi biliyor!!

Seraphine şaşırdığımı fark etmiş olacak ki elini omzuma koydu ve gülümseyerek

-Dilini nasıl konuştuğumu merak ediyorsun değilmi, endişe etme bende senin gibiyim.

'Benim  gibi misin, yani sende mi bir sirensin?' dedim. Kendim gibi birini bulmak beni hem şaşırtmış hemde mutlu etmişti.Ama neden burdaydı, zorla mı getirilmişti yoksa burda olmak kendi isteği miydi, insan dilini biliyormuydu, nasıl anlaşıyordu insanlarla, ona zarar vermişlermiydi acaba ona vermemişlerse bu banada vermeyecekleri anlamına mı gelirdi, kaptan  ona aşık mıydı yoksa aralarında başka türlü bir ilişki mi vardı?

Ben bunları düşünürken Seraphine;

- Sanırım soracak çok şeyin var. Ama önce bize ismini söylemek ister misin? Böylece seni gemidekilerle tanıştırabilirim.

Adım, elbette burada kimse adımı bilmiyordu. Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim, başımı kaldırıp doğrudan Seraphine'in gözlerine baktım, boğazımı temizledim ve  konuşmaya başladım.

Ben Undine Poseidon'un en küçük kızı. Diyerek kendimi tanıttım ve eteğimi hafifçe kaldırıp başımı eğerek selam verdim. Seraphine de aynı hareketle bana karşılık verdi ve artık adını bildiğimize göre sana odanı göstermeme ne dersin Undine bu sırada sorularını da cevaplayabilirim dedi. Teklifini kabul ettiğimde ince kolunu sol koluma doladı ve yürümeye başladık.

Henüz birkaç adım atmıştık ki birinin beni çektiğini fark edip arkamı döndüm. Kimsa beni tutmuyordu, aksine ben sıkı sıkıya tutuyordum yakışıklı denizcinin elini. Yüzüne bakmaya utandığım için elimi çekip direk önüme döndüm. Bir an önce uzaklaşmak istiyordum ancak bu seferde Seraphine durmuştu yüzünde muzip bir gülümsemeyle bana bakıyordu bense bir an önce kapıdan girip kaybolmak istiyordum ama o beni geri çevirip denizci ile yüz yüze getirdi. Ona baktığımda onunda benim kadar kızardığını fark ettim. Ben ona bakarken Seraphine bana odana gitmeden önce seni eşim ve oğlumla tanıştırmak isterim dedi ve eliyle kaptan ve denizciyi göstererek eşim Brandon ve oğlum Damian dedi. Seraphine'in cümlesini bitirmesiyle Damian ve Brandon başlarıyla beni selamladılar. Bense o kadar şaşırmıştım ki selamlarına karşılık vermeyi bile akıl edemedim. Brandon ve Seraphine'in ilişkisi beni şaşırtmamıştı ama Damian'ın ikisinin çocuğu olması beni oldukça şaşırtmıştı üçünün aynı yaşta olduğuna yemin edebilirdim. Ben bu karmaşayı çözmeye çalışırken Seraphine önce eliyle çenemi itip açık kalan ağzımı kapattı (ki bunun için ona minnettarım) daha sonrada Damian ve Brandon'un da bizim lisanımızı bildiğini eğer kendisini bulamazsam onlarla konuşabileceğimi ve yakın zamanda bana insan dilini öğreteceğini söyledi. Kapıya doğru yürürken Seraphine gemidekilere onların lisanında birşeyler söyleyip onay aldıktan sonra beni daha önce Damian'ın bana giysi getirdiği, aynı zamanda Brandon'ın kendisiyle birlikte çıktığı büyük, koyu renkli, ahşap kapıdan içeri soktu.

Mumlarla aydınlatılmış loş koridorda ilerlerken Seraphine;

S-Onlara akşam yemeğini hazırlamalarını söyledim. Yemekte seni geminin geri kalanıyla tanıştırmak istiyorum, kaba adamlardır ancak kötü insanlar değiller. Şimdi odana gidelim ki yemekten önce biraz dinlenebilesin.

Seraphine'i başımla onaylayıp gülümsedim, kalıcağım yerin küflü bir zindan değil de normal bir oda olması bile benim için çok büyük bir lütüf olduğunu düşünerek loş karidorda yürümeye devam ettim.

Siren'in ŞarkısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin