4. Bölüm

459 41 111
                                    

Junmyeon ve Jongdae Kyungsoo'ya, prens olduğunu bilmeseler de, veda edip Jongin'i aramaya gitmişlerdi. Kyungsoo'yu orada Kai'yle tanıştıkları dağın yanındaki köyden oldukları gerçeği ile karman çorman olmuş halde bırakmışlardı.

Kesinlikle tesadüf olmalı. Diye düşündü Kyungsoo.

Gisaeng evinden Jongin'in onun varlığına ihtiyacı olmadığını varsayarak ayrıldı, kardeşleri buradaydı çünkü. Zaten evin hazırladığı özel performans için kalamazdı. Ama Jongin'le tanıştığı andan beri inatçı bir şekilde aklına takılan hatıra hariç, performansları beğenmediğini söyleyemezdi.

Etrafı yararak geçen kalabalığın peşine takıldı ve onlarla birlikte tekrar kalabalık şehre geri döndü kutlamalara devam eden.

Kalabalığın içinde biri aniden Kyungsoo'nun kıyafetini kavrayıp arkasına dönmesine sebep olmuştu. İnsanlar yürümeye devam etse de ona neden kalabalığın ortasında durduğuna dair bakışlar atıyordu onu durduran kadına bakmak yerine. Jongin orada, gözleri Kyungsoo'ya dikilmiş, duruyordu.

"Gelmişsiniz?" Aceleden soluk soluğa kalmışken sordu. Hala gösteride giydiği hanboku giyiyor, aynı makyajla duruyordu. Onu tanıyanlar aceleyle selam veriyor, yeteneklerini ve dansını övüyorlardı geçerken.

Utangaç bir şekilde onayladı Kyungsoo'yu merak dolu gözleriyle kalabalığın içinden tutup çekmeden önce. Elini bırakmıştı kalabalıktan kurtulduklarında, aralarındaki yakınlığı fark ettiğinde ise bir adım geri çekilmek zorunda hissetti.

"Özür dilerim! Sizi yoldan çekmeliydim." Kıkırdadı.

"Sorun değil." Gülümseyerek karşılık verdi.

"Abilerim beni görmeye geldi ve kalabalıkta genç yakışıklı bir adama rastladıklarını söylediler. Tariflerine göre siz olduğunuzu tahmin ettim." Açıkladı, "Bu yüzden sizi bulmak için acele ettim.""Ve işte buradayım." Onayladı. "İyi adamlar abilerin. Junmyeon sana pek düşkün gibi."

"Yakınız. O aile diyebileceğim kavrama en yakın olan kişi. Neyse, bir müddet daha kalacaklar, bizimle içmeye gelir misin?" Kyungsoo onun gözlerinde oyuncu bir ışık görmüştü. "Tabi bunun için hazırsanız Majesteleri." Takıldı ona.

"Sanırım bu teklifi reddedemem." Kıkırdadı. "Belki yarınki dersimi kırabilirim çok içersem ama? Öğretmenimin sorun etmeyeceğine emin misin?"

"Eminim çok anlayışlıdır. Veliaht Prens'siniz sonuçta, istediğinizi yapabilirsiniz." Şakayla karışık söyledi.

"Evet, sanırım öyle. Hadi gidelim o zaman? Abilerini bekletmeyelim."

Kyungsoo'nun yapabileceği birçok şey vardı ve sert içki içebilmek bunlardan biriydi. Ağabeyi Seungsoo'ya karşı kazanmıştı daha önceden, hatta Kral'a karşı bile. Bu gece yeni bir zorlukla karşı karşıyaydı çünkü şarap Jongin'i hiç etkilemiyor gibiydi.

Sarhoşken konuşulabilecek en aptal şeyleri mırıldanırken Junmyeon ve Jongdae sızıp ikisini yalnız bıraktı.

"Majesteleri, bu kadar uzun dayanmanızı beklemiyordum." Jongin kıkırdadı yanaklarındaki minik kızarıklıkla. Biraz sarhoş olabilirdi, belki.

"Kolay kolay sarhoş olmam." Diğeri açıkladı. "Ama yarın daha kötü olacağım." Kyungsoo ondaki değişimleri fark etmişti. Üzgün ve yorgun gözüküyordu, bir bardak şarabı alıp hızlıca içti.

"Gitsem iyi olacak." Jongin'in uzun bir günden sonra dinlenmek isteyeceğinden emindi."

"Tabi ki. Bu saate kadar dışarıda kalmamalısınız. Geldiğiniz için teşekkürler. Eminim abilerim Veliaht Prens ile içtiklerini öğrendiklerinde şok olacaklardır." Göz kapakları yavaşça kıpraştı, yorgunluk sızıyordu bedenine.

Paint the Sky for Me //  DoKai-KaiSoo (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin