Ve kalbi,
Artık bin parçaya bölünmüş halde olan
Yavaşça buza dönüştü.
(1516'nın ilk ayı, Hanyang)
Saray bir ay önce Veliaht Prens'in doğum günü için çalışmalara başlamıştı. Üç günlük kutlamaların arifesindelerdi ve Kyungsoo Kraliçe'den gelen cömert ziyafeti kabul etmemiş olmayı diliyordu. Kral onu taç giyme töreninden beri ilk defa bu kadar büyük bir şey kutlayacaklarını söyleyerek ikna etti. Kuraklıktan sonraki ilk doğum günüydü.
Akşam çoktan şehrin üzerine düşmüştü ve sokaklar fenerlerin ışığıyla aydınlatılıyordu. Şehir bile onun kutlayacaktı sanki 11 yıl önce Kyungsoo'nun başındaki taçla dalga geçmemişler gibi.
Yine de her zaman şükredilecek bir şey vardı, çünkü hepsi Kyungsoo'nun yağmuru geri getirdiğine ve şehri ölmekten kurtardığına inanmıştı. Saray çoktan hediyelerle dolmuştu ve Kyungsoo onlarla ne yapacağını bilemiyordu. İlk defa bu şekilde bir kutlamayla karşılaşıyordu. Alışık değildi.
Yine de tüm endişelerine rağmen bir tek şey doğum gününü özel kılıyordu – Jongin.
Şölenden önceki akşam son provalarını yapmışlardı, aylardır üstüne uğraştıkları parça, ve Usta Im'ın dükkanında geçirdikleri öğleden sonra saraya dönüş yolundalardı.
Jongin Kyungsoo'yu saraya kadar bırakmayı teklif etmişti, tam tersine diğeri onu eve bırakmak isterken, ama kadın hareket etmiyordu. El ele sokaklarda yürüdüler, yaşlı insanların birbirlerine ne kadar yakıştıklarını söylediklerini duyarak.
Oh, kaç kere duymuşlardı bunu? Yine de Kyungsoo her seferinde kızıyordu.
"Bugün için teşekkür ederim." Jongin'in elini sıkarak gülümsedi. "Bil diye söylüyorum, yarın anneme bizden bahsedeceğim ve sonra da Kral'a. Zor olacak ama onlardan sır saklamak istemiyorum. Ayrıca bir dedikoduya göre sana vurgunmuşum." Kıkırdadı.
"Ve sanıyorum bu doğru." Güldü o da. "Emin misin? Biliyorsun senden hiçbir şey istemiyorum. Sana sahip olmak yeterli. Onların beni kabul etmeyeceğinin farkındayım."
"Ama sen mükemmelsin. Seni neden kabul etmesinler? Köle değilsin. İyi, asil bir aile tarafından evlat edinildin. Seni alıkoyacak hiçbir şey yok-"
"Dur, diyorsun ki..." Duraksadı, düşüncelerini bir sıraya koyup konuşmanın yönüne baktı. "Bana şunu mu soruyorsun-" Konuşmaya çalıştı ancak korku onu durdurmuştu.
"Karım olmanı istiyorum lakin bu uzun sürecek bir süreç." Açıkladı. Jongin şokla aniden yürümeyi kesti. Kyungsoo ona endişeli bir şekilde bakıyordu. "İstemiyor musun?"
"Kyungsoo sen Veliaht Prens'sin, üniversite öğrencisi değil." Söylendi elini prensin tutuşundan kurtarırken. "Bunun için sandığından çok daha fazla engel var. Özür dilerim."
"Jongin, benimle olmak istemiyor musun?"
"Anlamıyorsun. O kadar kolay değil." Panikleyerek prensten adım adım uzaklaştı ve fısıldadı. "İstiyorum ama-"
"Jongin seni seviyorum."
İkisi için de zamanın durduğu bir andı. Jongin ona gözlerinde düşmek üzere olan yaşlarla baktı.
Kyungsoo onun iki elini de kendininkilerin içine aldı. "Başıma ne gelecek olursa olsun razıyım ben. Benim olur musun Jongin? Senin için çok mu hızlı ilerliyor bu durum? Seninle geçirdiğim son birkaç ay hayatımın en güzel zamanlarıydı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paint the Sky for Me // DoKai-KaiSoo (Çeviri)
Historical FictionBir efsane, dört mevsimin Prens Kyungsoo'nun ilk aşkı için bir araya gelişini anlatan. -aerinikolai Joseon!au, genderswap, fantasy, royalty!au https://www.asianfanfics.com/story/view/1299986/1/paint-the-sky-for-me-goldenexofest-17-fantasy-exo-kaiso...