Mabetten içeri girdiğinde, Kai çoktan sunağın önünde diz çökmüştü. Saçı kırmızı ve beyaz çiçeklerle süslenmiş bir örgü şeklindeydi giydiği siyah giysiyle uyumlu halde.
Her nasılsa prensin geldiğini anlayarak arkasını dönüp ona baktı ve başını eğerek selamladı, "Majesteleri."
Her ne kadar tereddüt etse de prens onun yanına yürüdü ve diz çöktü, etrafa dikkatli bakışlar atıp ne yapacaklarını çözmeye çalışarak. Baş rahip onunla sarayda daha önce prova yapmıştı ancak Kai ile birlikte olmak ilginç bir şekilde öğrendiğinden çok daha farklı olacağını hissettiriyordu.
Kai sunaktaki vazoya baktı sakin ve yumuşak bir şekilde. Huzurlu duruyordu. Bu Kyungsoo'nun onu ikinci görüşüyordu ancak yüz hatlarına bakarken deneyimlediği hayret fazla uzun sürmüştü. Sanki onu ilk defa görüyor gibiydi. Diğerinin zarif, ince kaşlarını ve puslu ela gözlerini, keskin burnu ile çenesini, dolgun pembe dudaklarıyla güneşin sevdiği teninin muhteşem gözüktüğünü fark etmişti. Eğer kendi dillerini bu kadar akıcı bir şekilde konuşmasaydı Kai'nin başka diyarlardan geldiğini düşünebilirdi bile.
Bu başka zamanın konusuydu çünkü Kai aniden ona bakıp fısıldadı. "Ne için dua ediyorsunuz?" Kyungsoo Kai'nin işi bitene kadar ona bakışlarını diktiğini fark etti o an. Ufak bir gülümseme belirdi Kai'nin dudaklarında cevabı beklerken.
Kyungsoo göz temasını kesip fark edildiği için yanaklarının kızardığını hissetti. Ne zamandan beri korkutulmuş hissediyordu? İnsanları korkutmaya alışkındı lakin Kai farklı gözüküyordu. Bütün bunlar ona yabancıydı. Düşüncelerini toparladı ve cesaretini toplayarak onu büyüleyen ela gözlere baktı.
"Gökler insanlarıma yağmur göndersin diye." Cevap verdi. Kai bakışlarını sunağa yöneltmeden önce başıyla onayladı onu. Kyungsoo havada ufak bir değişim sezmişti sanki bir şey değişitirilmiş gibi. Hava yoğunlaşmıştı.
"Tek ihtiyacınız olan bu mu? Buraya geliş sebebiniz yalnızca bu mu?" Kai tekrar sordu.
Prens yalnızca baş salladı. Sarayı terk edip Maisan'daki tapınağa gelmesinin tek sebebi buydu. "Kuraklık çok uzun sürdü." Kendi kendine düşündü.
"Anlıyorum," Kai cevap verdi sesindeki bariz hayal kırıklığı ile; yine de Kyungsoo fark edememişti çünkü çoktan elindeki konuya odaklanmıştı bile. Dizlerinin üstüne çöktüğü yerden kalktı ve tekrar çöktü güneş batana kadar aklında tek bir düşünceyle - göklerin yağmur yağdırması için içten bir dilek.
Günlerce devam etmişti ayin ya da ne denilmesi gerekiyorsa çünkü Kai onun beklediği gibi bir tören gerçekleştirmesine izin vermemişti. İkinci gün, Kyungsoo'yu dua ederken durdurdu ve sadece oturup ne için dua etmeye geldiğini düşünmesini istedi.
Her gün diz çöküp dua ediyordu sabahın erken saatlerinden Kai ona geç olduğunu haber verene kadar, o çıkıp gittiğinde ise Kai tek başına ayini tamamlamaya devam ediyordu.
İlk günden beri hiç konuşmamışlardı ve Kyungsoo ona mabetin dışında hiç rastlamamıştı. Oraya oturduğunda elinden geldiğince sessiz bir şekilde göklere dua edip Kai'nin varlığını görmezden gelmeye çalışıyordu. Her ne kadar çabalasa da her seferinde ona bakıyordu, dik dik bakıyordu.
Ve bu ufak bakışlarda Kyungsoo kendini ona çekilirken buluyordu, onun gizemine ve sessizliğine, Kai'nin kendisiyle paylaştığı karşı konulamaz huzura.
Ancak bir gün, ayinin üçüncü haftasında, Kai tekrar onunla konuştu.
Kyungsoo'ya bakmıyordu ancak tanıdık bir soru yöneltti, "Ne için dua ediyorsunuz Majesteleri?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paint the Sky for Me // DoKai-KaiSoo (Çeviri)
Fiksi SejarahBir efsane, dört mevsimin Prens Kyungsoo'nun ilk aşkı için bir araya gelişini anlatan. -aerinikolai Joseon!au, genderswap, fantasy, royalty!au https://www.asianfanfics.com/story/view/1299986/1/paint-the-sky-for-me-goldenexofest-17-fantasy-exo-kaiso...